İyi Bir Ticaret

Bir ticaret yapmadım nakdi ömrüm oldu heba;
Yola geldim lakin göçmüş cümle kervan bihaber.

     Sonsuzluk kavramı insanlık tarihinin bilinen zamanlarından beri tartışılıp durmuştur. Şimdi araştırmak istemiyorum ama birçok eski Yunan filozofunun bu konu üzerine kafa patlattıklarından eminim. Felsefe bilimi sonsuz kavramıyla ilgilenir örneğin. Kökenini felsefeden aldığı bilinen matematik bilimi de sonsuz kavramı ile ilgilenir. Matematikte sonsuz tanımsızdır, aynı felsefede olduğu gibi.

     Bir sayının sonsuz ile bölümünde sonuç sıfırdır. Sayı ne kadar büyük olursa olsun fark etmez. 0,1 sayısını sonsuza böldüğünüz zaman sıfır bulursunuz. 1, 10, 100, 53214, 23124515… sayının ne olduğu hiç fark etmez. İster üslü bir sayı olsun ister köklü. İster sayılamayacak kadar büyük olsun isterse bir rakam. Bir sayının sonsuz ile bölünmesi neticesi elimize geçecek olan sonuç her zaman sıfırdır.

     Yalnız matematikte ya da felsefede yok sonsuz. Din felsefesi içinde de sonsuz kavramı vardır. Dinler inananlara sonsuz bir hayat vaat etmektedirler. İlmini bilemediğimiz, ne anlama geldiğini bilmediğimiz bu sonsuz bizim ruhlarımızın müddei hayatını da ifade eder. İnananlar için sonsuz bir hayat vardır. Bizim dinimiz de kaidelerine uymamız halinde sonsuz bir hayat vaat eder bize. Fakat bu sonsuzu elde edebilmemiz için bize verilmiş olan hayatı iyi bir şekilde kullanmamız gerekir. Allaha iman etmek, Peygamberimizi sevmek ve O’nun gibi olmak için çaba göstermek, kutsal kitabımız Kuranı Kerim’de bize emredilenlere uymak ve yasak edilen şeylerden kaçmak bu kısa hayatımızın sonsuza dönüşmesi için yapmamız gereken şeylerdir.

     Birisi gelip size soruyor. Cebindeki 1 lirayı bana ver sana 1 milyar vereceğim diyor. Ne kadar uçuk bir teklif değil mi? Karşıdaki ciddiyse eğer inanılmaz büyük bir menfaatle karşı karşıya kalırsınız. Bir piyango biletinin karşılığında milyonlar kazanmak uğruna nasıl da sıraya giriyor insanlar değil mi? Hâlbuki kazanmak ihtimali milyonda bir. Dinimizin bize teklif ettiği ticareti düşünün bir de. Kısacık bir hayatı verirseniz Allah size karşılığında sonsuz bir hayat verecek. Matematikteki sonsuz kavramına bakar mısınız? Hangi sayıyı koyarsanız koyun; sonsuz karşısında hiçbir anlamı yok. Her zaman sıfır hükmünde.

     Dünya hayatı ne kadar uzun olursa olsun sonsuz karşısında hiçbir anlamı yok. Allah kullarına bin sene, beş bin sene ömür de verse sonsuz hayat karşısında hiçbir anlam ifade etmiyor. Mantıklı davranılırsa verilen ömür ne kadar uzun olursa olsun karşılığında verilecek olan sonsuzun yanında hiçbir anlam ifade etmeyecek.

     Bizlerse bu gerçekliğin bilincinde olmamıza rağmen hayatımızı boş ve anlamsız şeyler uğruna feda etmekten kaçınmıyoruz. Dünya hayatını maddi menfaatler için harcayıp karşısında sonsuzu kazanacağımız işleri yapmaktan kaçınıyoruz. Ve ecel geldiği zaman diyoruz ki: “Rabbim beni dünyaya geri gönder ki zayi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım”. Halbuki bir ömrü boyunca bu gerçekle yüz yüze yaşayıp, bu kadar aşikar bir gerçek karşısında kılını kıpırdatmayanlar için bir daha geriye dönüş olmayacaktır

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

23 thoughts on “İyi Bir Ticaret

  1. şimdi bu yoruma öncelikle şunu söyleyerek başlamak istiyorum, bence ticaret yapabilmek için bir şeyin sahibi olabilmek gerek önce. Bize ait olan ne varki biz ticaret yapalım? hemde bu işin temelinde yapacağım ticaretten kar edeceğim diye yapmak asıl olması gereken midir yoksa gönülden istemekmidir ? hem bu sonsuz hayatı inanmayanlarda almayacak mıdır? bu sayılabilen hayatla karşılaştırdığımızda sonsuz olan hayat her şekilde(cennette olsa cehennemde) bir kar sayılabilir o zaman?

    Birde şöyle bir durum var, bizler bu hayatı verip sonsuz hayatı almak olarak baktığımızda şunu demiş olmuyormuyuz , ben bu hayatta yaptıklarım asıl istediklerim olmasada sonsuz hayatla yaptığım takas sonucu bu hayatı O’ nun istediği gibi yaşayacağım.Sonunda güzel şeyler olmasaydı yapmayacakmıydık hiç bir emredileni?

    Bunlar benim aklımdan geçenler, mehmet beye teşekkür ediyorum bu yazısından dolayı.Benim yazdıklarım eleştiri değil belkide kafada ki sorulardır.Bizleri düşünmeye teşvik ettiği için mehmet beye tekrar teşekkür ediyorum.

    Saygılar.

    1. nightfall on 14 Şubat 2011 at 10:13
      “bence ticaret yapabilmek için bir şeyin sahibi olabilmek gerek önce. Bize ait olan ne varki biz ticaret yapalım?” diye yazdınız.
      Aslında tamamen zaten hayatınızın size ait olmadığını belirli plan ve beklentiler dahilinde bu hayatı yaşadığınızı siz de kabul ediyorsunuz o zaman. Bu hayatta karşılacağımız şeyler, bunları yaşama biçiminiz, kararlarımız, hareketlerimiz vs. bunların hepsi ise bizim irademize kalmış.Yani aslında belirli bir senaryo kapsamında, ömrümüz yeterse eğer 70 yıllık bir sahne koymamız isteniyor bizden. Sahne derken bazen kimimizin ömrü bir şarkılık yer kaplayacak o sahnede kimimiz uzun bir gösteri yapabilecek… Önemli olan önüne koyulan senaryoyu en iyi şekilde özümseyip icra etmen…Umalım senaryomuz fazla dallı budaklı olmasın da adaptasyonumuz da uzun sürmesin inşallah…

      1. şimdi bence beni yanlış anlamışsınız, şöyle ki bizim olmayan yaşadığımız hayatlarda değil bizzat kendimizi varoluştan bahsediyorum.Varlığımız bizemi ait? sanmıyorum.Şöyle örnek verirsem daha açıklayıcı olacağına eminim, bizleri bize verilen arabayı yada yükü götürmemiz söylenen yere götüren şöforlarız arabayı nasıl hangi yoldan götüreceğimiz tabiki bize bağlı kimi hasarlı kimi hasarsız kimi uzun yoldan kimi kısa ama temelinde bizim bu bize ait olmayanları tekrar ticarete sokma şansımız olurmu demiştim. Sanırım bu daha açıklayıcı olucaktır.

  2. Sevgili nightfall,
    Sahip olduğumuz şey sorunuzun yanıtı yazının içinde mevcut. Kısa sürecek olan dünya hayatı bizim cüz-i irademizle birlikte bizim kontrolümüz altında. Neticede biz hayatımızı nasıl geçireceğimize karar verebiliyoruz. Bize ait bir şey yok diyerek sıyrılamayız.

    Bu dediklerim sonsuz hayata inananlar için geçerli, inanmayanlar için yapabileceğimiz bir şey yok. Allah hidayet nasip etsin. Onlar nasıl karşılanırlar bilemiyorum. Kar mı ederler zarar mı yorumu yapamayacağım.

    İkinci olarak, sonunda bir mükafat olmasa idi emir de olmazdı mantık olarak. Ya da size şöyle sorayım, sonunda maaş olduğunu bilmese idiniz işinize devam eder miydiniz? Maaş nasıl geçinmeniz için bir ihtiyaçsa sonsuzluk da ruhunuz için bir ihtiyaç. Fakat belirli bir seviyeye ulaşmış insanlar ne cennet için ne sonsuz için ibadet ederler. Yunus Emre gibi, Abdulkadir Geylani gibi büyükler birçok yerde bu düşüncelerini açığa vurmuşlardır.

    Teşekkür ederim ilginiz, alakanız ve bizi farklı şeyleri düşünmeye yönlendirdiğiniz için.

  3. abi biz burdaki ticareti krediyle yapıyoz sanki bence nightfall doğru söylemiş…kredinin faizi de bu b.tan dünyada yaşamak zorunda olmak olsa gerek 🙂

    benim kafama takılan bu yunan filozofları, adamlar öyle bakir bir dünyaya inmişler ki kimse bişeyi düşünmemiş, ne düşünülmüşse ilki bunlarda. bunu bi de marifetmiş gibi anlatıyolar. yahu kardeşim zaten bişe düşünüp de bunu yazan yok, ne düşünsen ilk sen düşünmüş olacaksın. bence popülarite geçmişe doğru değil geleceğe doğru artmalı. mesela 2011’de sonsuzluk hakkında düşünmeye, bütün bu literatüre rağmen inatla, daha fazla değer verilmeli bence…

    1. hocam aynen katılıyorum size. ben hiçbir yunan filozofunun ne üzerine düşündüğünü bilmiyorum. en son lisede göz atmıştım hepsi o. ulan hıyar. sen ne biliyorsun ki ne düşüneceksin. otomobil görsen korkundan ölürsün, bilgisayara rastlasan sandalye diye üzerine oturursun. en uzak seyahatin komşu şehir olmuş hayatın boyunca. bir de utanmadan felsefe yapıyorsun. kısacık hayatımda bütün yunan filozoflarının toplam hayatından fazla şey yaşadım.
      hem bunların bir şey okumuşlukları da yok üstelik. ne matbba mevcut ne kitapçı. cahil gelmiş cahil gitmişler.
      kısaca kahrolsun klasik felsefe yaşasın modern felsefe.

  4. Ticareti sizin kadar bilmem ama kolay kolay da aldatılmam. Birisi bana: “10 lira ver sana bu parayı işletip 11 lira yapacağım” derse bu bana inandırıcı gelir. Paramı vermem ama büyük ihtimalle doğrudur derim. Yok eğer “bana 1 lira ver sana 10 lira yapıp getireceğim derse” kesin dolandırıcıdır. Buna da üç-beş saftirik inanır. Peki Siz neden 1 lira ver sana sonsuzu vaadediyorum diyene hemen kanıyorsunuz hem de sorgusuz sualsiz. Tanrı dedi diye mi? Sanırım Huriler cezbediyor sizleri. Ben ne hurilerle, ne baldan ırmaklarınızla ilgilenmiyorum.

    İşin özü bu mudur peki? Sizin tanrıya yakarışınız ticari kaygılardan mı? Size vaadedilenler için mi dualar, ibadetler, iyilikler, hoşgorüler. Eğer Tanrı sizin tanımınızdaki varlıksa, bunlara kanmaz. Gerçek erdem içinizden gelendir. İyilik içinizden geliyorsa, hoşgorü, saygı, edep, ahlak içinizden geliyorsa anlamı vardır. İbadet etmek bunların tamamlayıcısıdır. Bu söylediklerim benim inancım değil, sizin olması gereken inancınız. Neyi savunduğunuzdan bihabersiniz. Ben ne Allah’a, ne de kendi irademin üstündeki bir başka varlığa tapmam. Hayatım boyunca dürüstlüğü, doğruyu, edebi şiar edindim. Beni kavuracak, şişleyip Adana Kebap yapacak Tanrı’dan korktuğum için değil, içimden geldiği için edepli, hoş görülü, saygılı oldum. Tüm insani değerleri içselleştirdim. Asla ve asla, kasten art niyet gütmedim, çalmadım, dolandırmadım. Kimi zaman kendi penceremden baktığım dünyamın doğrularında farkında olmadan başka insanları incitmişliğim vardır, farkında olmadan kendi menfaatime başkalarına zarar vermişliğim de olabilir bunu inkar edemem ama ahirette hesap vermekten değil, kendime hesap verememekten korktum.

    Huri fantezileriyle, ticari yatırım niyetine ibadetlerinizle boşuna cenneti beklemeyin. Tanrı varsa bile buna kanmaz. İyiliği ve dürüstlüğü içselleştirin. Başka insanlara ve başka yaşamlara saygıyı, onların hakkına tevazu göstermeyi yüreğinize kazıyın önce. Size de yazık. Boşuna 1 liranızı çarptırmayın.

    Sonsuzluk olgusunu tartışmıyorum bile. Kendi kendinize atıp tutmak yerine okusaydınız Yunan filozoflarını, öğrenirdiniz sonluyu sonsuzu, en azından ne işe yaradığını öğrenirdiniz. Matematik demişsiniz yine, kalkülüs (analiz) dersi gördüyseniz azıcık bilirsiniz sonsuz parçalarla eğriyi doğruyu hesaplamayı, alanı hacimi bulmayı. Belirliyi belirsizi ayırt etmeyi de görürdünüz. Mucize değildir sonsuz, yaşamın eksik parçasıdır.

    1. İyilik de insanın içinden gelir kötülük de. İslam içimizden gelen kötü sesi susturup iyi sesi dinlememizi söylüyor bize. Bu yazıda da kısacık ömrümüzü iyi sesi dinleyerek geçirirsen sonunda mutluluk vadediyor dinimiz bize demişim. Sizi ilgilendiren hiçbir şey yok bu yazıda. O yüzden boşuna zahmet etmişsiniz okuyup yorum yazarak.

      Ortada parayla alınan bir şey de yok. Benzetme sadece iki sürenin arasındaki orantısızlığı ifade etmek için yapıldı. Calculus’u zar zor geçmiştim. Kafam basmıyor benim matematiğe o kadar fazla. Basite indirgemeye uğraştım.

      Yani neticeyi kelam; yukarıdaki yazıda ne huriden ne nuriden ne reel bir ticaretten ne cennetten ne korkudan bahsetmişim. Benim ağzımdan konuşup cevap vermişsiniz. Boş yere zahmet olmuş. Forum siteleri var böyle tartışmaların ayyuka çıktığı. Bir de oraları deneyin.

  5. bende ortalama bir kazma olarak yine konuya müdahil olma arzusu oluştu nedendir bilmem; ortalama bir kazma derken bildiğin kazma müslümandan bahsediyorum tabii ki. ben bu haldeyken defaetle yukarıda bahsedilen fikirlerle karşılaşmışımdır. cenneti hurileri için talep etmemekten tutun da insanları yakmakla tehtid eden bir tanrıya ibadet edilmemesi gerektiğine kadar bir sürü şey duydum; bunların bir ileri safhası da bu kadar kötülüğün olduğu yerde tanrı olamaza kadar gidiyor tabi.

    bu argümanlara sahip zevatın her zaman demirledikleri liman da “efenim ben doğuştan erdemliyim, paçalarımdan insanlık sevgisi akıyor, sizin gibi korktuğum için yapmıyorum”dur. e be muhterem sen şu halinle tanrının olmadığını biliyorsan takriben benim iki üç mislim zekisin, ne diye o yüce aklınla ulaştığın değer yargılarını benimkilerle kıyaslıyorsun ki? ben ortalama bir geri zekalı olarak görmediğim bir tanrıya ibadet ediyor ve onun bana yapmam için bildirdiğine inandığım şeyleri yapıyorum da sen ne yapıyorsun alla’şkına? ve yapmak istediklerin neden benim yapılması gerekenler listeme ölümüne benziyor, o kadar zekayla ulaşabildiğin, görünmeyen bir tanrıya ibadet eden üç beş gerizekalının faziletli kabul ettiği değerler mi yani? şaka yapıyorsun…

    ben nasıl sevişmek, çocuk sahibi olmak, sevdiğim birisiyle birlikte yaşamak gibi bencil sebeplerle evleniyorsam, karnımın acıkması gibi somut bir nedene dayanarak hayatta kalmak için yemek yiyorsam yine kendi menfaatimi düşünerek huriler için veya sonsuzluk için de bugünümü bana sonsuzluğu vaadedenin istekleri doğrultusunda geçiriyorum. peki sen ne yapıyorsun? senin doğrularını ne belirliyor?

    basbaya dini metinlerden apartılmış ve bağlamından kopartılmış yapıntı, kasıntı hümanizm manifestoları, insan hakları bildirileri olmasın?

    1. İnsanın kendini bilmesini takdir ederim filiandro. Sizi de takdir ederim. Merhmet Bey’i de takdir ediyorum yorumlarımı yayınladığı için. Sadece hakkınızda daha az olumsuz düşünüyorum artık. Okunanların safsatasına tahammül edemediğim için yanıt yazdım yoksa haklsınız ne işim olur bu gibi bir içeriğe yorum yazmakla. Kimseden üstün ya da aşağı olduğumu iddia etmiyorum ama erdemli olanla olmayanı ayırabilirim. Hepinizi değerlerinizle ve yargılarınızla başbabaşa bırakayım.

  6. Tekrar yorum yazma gereği duydum çünkü yanıtlanması gerekenler var ve kendi söylemediğim, sadece önyargılarınızın ürünü olan suçlamalarla itham edilmekten rahatsız oldum. Benim bir yapılması gerekenler listem yok. Yapılmaması gerekenler listem de yok. O yüzden benzerliklerinden söz edilemez. Dindarların faziletli kabul ettiği insani değerleri herhangi başka bir insanın kabul etmesi ne dinin üstünlüğünü ne de diğer düşüncenin aşağılını gösterir. İnsani olanı ifade etmektir sadece. Gerçi din de diğer herşey kadar insanidir. Dini eleştirmemin sebebi, düşünsel dünyayı köreltmesi ve kabulleri dayatmasıdır. Bu kadar basit ve net. Sorgulanamaz bir kavramı işin içine kattığınız noktada düşünce körelir. Tanrı’nın buyruğu sorgulanamaz oldukça dine köreltir ve geriletir demenin yanlış olduğunu düşünmüyorum.

    Bencil olmak ya da olmamak, hayata dair beklentileriniz ya da hedefleriniz dinden ve felsefeden bağımsızdır. Kişilik özelliklerinizle ilgilidir. Ayrıca dini metinler ne kadar felsefeden apartılmış, eski destanlardan çalınıp çırpılmışsa hümanizm manifestoları da o kadar dinden “apartılmıştır” (sizin deyiminizle). Bunların tümü insanlık tarihinin ortak birikimidir. Ben bir çok dini değeri sahiplenirim çünkü bu insanın ürettiği düşüncelerin ürünüdür oysa siz insan hakları bildirilerini “düşmanlık beyanı” gibi algılama eğilimidesiniz. İşte dinin size öğrettikleri buna neden oluyor. Bir de nasıl kasıntı olduğu sonucuna varıldığını hiç anlamadım. Kasıntı nedir yahu? Bir bildirge nasıl kasıntı olabilir. “Din düşmanlığı yaratır” diyorum işte en bariz örneği sizin yorumunuz. Kapsayıcı olmak yerine dışlayıcı olma eğlimi hep ağır basar. Yüzeysel bir insanlıktan, kardeşlikten bahsedilir alttan alta cihat fitillenir. Sıkılsanız da bıksanız da gerçek gerçektir. Kaç kere tekrarlandığı ya da kimin söylediği doğruyu değiştirmez.

    Bu tartışmaların yeri burası değil haklısınız, sayfanızı kirletmek niyetlisi de değilim bunda da baklısınız ancak son sözüm, önyargıları aşmadıkça ve düşünsel engellerden kurtulmadıkça sağlıkle bir düşünceden bahsedemeyiz. (Sanane diyebilirsiniz. Hiçbir cevap veremem buna. Kimseye öğüt verme niyetim yok, sadece değerli zihinlerin körelmesine kızgınım.)

  7. Sevil Hanım,
    Yorumlarınızı okuyup cevaplamaya çalışacağım. Buradaki her yoruma cevap yazıyorum fakat sizin cevabınız biraz daha zor zira detaylı yazmışsınız, gözümden bir şey kaçmaz umarım.

    1- Yorumlarınızı yayınladığım için takdir etmişsiniz. Teşekkür ederim. Bir şeyi kolay takdir etmediğiniz belli. Daha önce dediğim gibi burası zaten sığ bir ortam. Hoş, derin olsa da düşünebilen herkese saygı duymaya çalışırım.

    2- Tartışma istemememdeki neden kimsenin tartışarak karşıdakinin fikrini değiştiremeyeceği gerçeğidir. İnsanların fikirleri başkaları ile tartışarak değil de zaman içinde yeni şeyler görüp öğrenerek değişir. Ben iki kişinin tartışıp da birinin birine fikrini kabul ettirişine şahit olmadım henüz.

    3- Sizinle tartışma istemememin sebebi de özetle bu. Sizin fikrinize saygı duyuyorum ama benim doğrum sizinkinden çok başka. Üstelik benim aklımdan dahi geçirmediğim şeylerin benim fikrim olduğunu kabullenerek bir çeşit monolog yapmıştınız ilk yorumunuzda.

    4- Teşekkür ediyorum kıymetli yorumlarınız için. Sayfam siz ve diğer tüm ziyaretçilerimin varlığı ile kirlenmekten ziyade kıymetlenir. Bir süre sonra Hakkında kısmını oluşturup bu sayfanın oluşma sürecini anlatacağım. Zaten anlatmama gerek yok burada yazdığım hiçbir şeye beş kuruş kıymet de vermiyorum. Dostlar sayesinde kıymet kazanıyor burası. Lakin dediğim gibi ben tartışma sevmiyorum. Her düşünceye saygım var ama tartışmayı sevmiyorum.

    5- Filiandro ile ilgili yazdıklarınızla cevap veremiyorum. İkiniz de usta kalemlersiniz. Hatta sizin yorumunuzu ilk gördüğümde filiandro değişik bir isimle yorum yazdı diye de düşündüm doğrusu. O da gelip kendisiyle ilgili sizi cevaplar sanırım.

  8. Mehmet Bey, üslubunuz samimi ve içten olduğu için ben de teşekkür ederim. Sadece ikinci maddede belirtiğiniz konu ile ilgili bir yorum yapmak istiyorum müsaadenizle. Öncelikle kimsenin fikirlerini değiştirme niyetim yok ve tartışma ile fikirlerin değişmeyeceği konusunda size katılıyorum. Hatta yakın zamanda okuduğum bir kitapta konu ile ilgili çok güzel bir ifade vardı. Diyordu ki; “Bir insanın fikirlerini değiştirmek çok zordur, çünkü fikirler anılara dayanır.” Kısacası geçmiş hayatınızın tümünün çıkarımına dayalı bir sonuçtan bahsediyorsak elbetteki bir kalemde değişmezler. Sizin gibi insanların dindar ya da filozof olması, maddeci ya da idealist olması hiç mühim değil açıkçası. İyi niyetli ve saygılı olduğunuz sürece topluma ve insanlığa her zaman faydanız olur.

    Ümit ediyorum ki, dostlarınızla muhabbetinize sızarak herhangi birinizin kalbini kırmamışımdır. Zaman zaman sitenizi takip etsem de musallat olmamaya özen göstereceğim.

    Saygılar.

  9. Yok efendim, kalp kırmak ne demek, bilakis renk kattınız hayatımıza. Sol üst köşedeki üyelik opsiyonunu kullanırsanız kıymetsiz yazılarımızdan haberdar olursunuz.

    Musallat olma mevzuuna gelince: Vurun ama mümkünse öldürmeyin 🙂

    Saygılar bizden.

  10. valla baya baya bir sevgi halesi oluşmaya başlamış burda, bir müddet sonra elele tutuşup evrene mesaj göndermeye ve sonsuz ışığı içimizde hissetmeye başlayacakmışız gibi geldi…

    işin aslı yorumları okumaya başlayınca kafam karışmadı değil; yani din insaniyse, dinin vaz ettiği değerleri diğer değer yargılarıyla karşılaştırıp hangisinin daha “iyi” olduğuna karar veremiyorsak bu tartışma nereden çıktı? neyi tartışıyoruz ki? aslında mevzu buraya yazılanların içeriğiyle alakalı değil; bu bir tavır meselesi. yukarıda yazılmış olan yazı inanmayanlar için gayet subjektif değerler üzerine oturtulmuş; yazının mantık silsilesi tamamen inanca[evet mantık ve inancı aynı cümlede kullanıyorum, ama buradan ekmek çıkmaz söyleyim] referans veriyor, dolayısıyla itiraz etmesi kolay. “olu mu öyle şey” dersiniz, “çok mantıksız bu” dersiniz olur biter, ekstra bir şey söyleye gerek yok.

    bana sorarsanız buradaki problem bir kesimin zihninde oluşmuş olan din ve dindar profilinden kaynaklanıyor. müslüman ülkelerin geri kalmış olmaları, dünya siyasetinde yer alamamış olmaları dinin dünyevi muvaffakiyetler önünde engel olduğu izlenimi uyandırıyor; gelişmiş medeniyetlerin ulaştığı seviyenin müslüman ülkelerin medeniyetlerinin üzerinde olmasının sebebini din, özellikle islam, olduğunu düşünüyor bu kesim. emperyalizmi tişört markası, kapitalizmi kuruyemiş zannederseniz olacağı bu. hayır felsefe hocaları çapsızdı da sosyal bilimler hocaları çok mu birikimliydi sanki, o hocalardan ders alıp aynı ezberleri tekrar etmeye devam edince ortaya çıkan manzara bu. alla’şkına daha 50 sene öncesinin tarihini doğru düzgün anlayıp anlatamıyorlar, ne bekliyorsunuz…

    din bilimsel düşünceyi köreltiyormuş? hadi canım, peki ne köreltmiyor? 1600’lerin sonunda newton’un ortaya attığı fikirleri benimseyen özgür düşünceli bilim adamları 200yıl sonra einstein’ı niye dinlemediler? edison çok bilim adamıydı da niye tesla’ya yapmadığını bırakmadı? bunların dinle pek bir bağlantısını kuramıyorum ben, varsa öğreneyim… ha bir de dinin ne gibi engeli oluyor bu mevzularda onu da anlamış değilim ya pek, diyelim kanserin tedavisini buldun, idam mı ediyorlar seni kaderin önüne geçmeye çalışıyorsun diye?
    herkesin dilinde bi ezber, söyleyip duruyor. bahsedilen şeyler dinle alakalı değil dindarla alakalıdır; dindarın yanlışları da dine maledilemez. nasıl ki pkk marksisttir diye sosyalizm terörizmdir diyemiyorsak dindarların tavırları da dinin aslını ortadan kaldıramaz.

    velhasılı din aklı filan köreltmez, bunu söyleyen zevatın derdi durduk yere kendinde ekstra zeka vehmetmesindendir. artislik yapmak gibi olmasın ama misal ben birsürü ateistten daha zekiyim, bunu da sabah akşam zikir çekmeme borçluyum. biruni de müslümanmış, ali kuççu da neyi ispatlamaya çalışıyorsunuz anlamadım ki?

    bu dinin bir takım efsanalerin kitaplaşmış hali olduğu hikayesi de baya tuttu, ilmiye çığ hanfendi sayesinde. ispatlayamayacağınızı için sinirleriniz bozulacak lakin islam zaten dünyaya 124.000 civarında peygamber geldiğini söylüyor, bu peygamberler her dönemde allahın mesajlarını insanlara iletmişler. dolayısıyla sizin bahsettiğiniz efsanalerin kaynağı da dindir. din tarafından köreltilmemiş beyninizle aksini ispatlarsanız acaip memnun olurum.

    sonuncusu, insan hakları bildirilerini düşmanlık bilmemnesi olarak gördüğüm nereden anlaşılıyor? ben tabi zihni dogmalarla lebaleb dolu biri olduğum için anlayamamış olabilirim. bilimsel düşünce öyle bir şey ki bir insanın düşüncelerini onun kendisinden dahi daha iyi anlamanızı sağlıyor herhalde. insan hakları bildirgesi de insan aklının ulaştığı noktayı göstermesi açısından ilginç, sen tut dinin va’z ettiği değerleri taa 1940larda filan keşfet olacak şey değil…

    din düşmanlık yaratmaz, düşmanlık her ideolojinin manipulayonundan elde edilebilir. sosyalizmden de [haa onlar özgürlük savaşçılarıydı di mi, pardon], faşizmden de hatta atatürkçü düşünce derneklerinden dahi (daha neler göreceğiz) düşman elde edebilirsiniz. dinin cihat dediği şeye kimisi dava diyor, kimisi vatan savunması diyor başka biri ezilmiş halkların isyanı diyor. bir tarafın resmini tişörtüne basıp gezenler diğer tarafa bıdı bıdı yapıyorlar ki hiç makul değil, bilimsel düşünceye yakışmıyor bence.

    velhasılı şunu söyleyeyim zihnim sizin tahminlerinizin çok ötesinde açık, şunca yıllık ömrümde bir şey gördüysem ateist olduğunu söyleyen herkes de bir şeye tapıyor. aramızdaki fark şu ben neye taptığımı [şükür] da nasıl taptığımı da biliyorum. siz?

    1. Hocam sevgi halesi (halo diyor gavur sanırsam) sebebi şudur ki: Bağırıp çağırınca insan konuştuklarından ziyade ses tonunun yüksekliği dikkat çekici oluyor. Hem Yaradandan ötürü yaradılanı seven biz değil miyiz.

  11. doğru söyledin abi, ben zaten kişilere karşı değilim, fikirlere karşıyım:) kişiyle ne işim olur:)

  12. İlginç yazışmalar olmuş. Uzun uzadıya bu konuya girmek istemem ama “İki” yazısındaki yorumumu burda da tekrarlamak isterim. Bir insanin dini inancı ya da inanmayışı dünyadaki tüm kötülüklerin sebebi olamaz bence. Bu tartışma sürecinde atılan iddilar (özellikle Sevil Hanım’ın fikirleri için söyleleyim) bana biraz keskin siyasi fikirlerden etkilenilmiş hissi verdi. Karşıtlık yaratmak için düşmana da ihtiyaç duyulur. Düşman yaratmak için ideolojilerin ya da fikilerin yıkıcılıkları dillendirilir. Yine naçizane şahsi görüşüm hemen her fikir veya düşünce insanların elinde kimi zaman yapıcı kimi zaman da oldukça yıkıcı olmuştur. Hitler’i Satlin’i, Taliban’ı Amerika’sı hepsi aynı. Al birini vur ötekine.

    Bilimlerin önündeki en büyük engel sabit fikirlilik ve cemaatleşmedir. (Cemaatleşme kavramından sadece dini grupları anlamayın.) Bunun en bariz örneği üniversite Hocalarının cemaatleşmesidir. Kendi inandığı ve savunduğu bilimsel teoriye, kendi etrafındaki bir grup akademsiyenle öylesine körü körüne bağlanırlarki, alternatif fikirleri ve bakış açılarını kabullenmek şöyle dursun düşman kesilirler bunlara. Kendi iç dünyalarında aynı fikirleri kurcalayıp dururlar. Bahsettiklerim şahsi gözlemlerimdir her akademisyen böyledir demiyorum yanlış anlaşılmasın, böylesi bilime engeldir.

    Dindar biri sayılmam (hatta alakam bile yok) ama bir gıdım Tarih bilgimle şunu söyleyebilirim, islam dininin köleliği dışlaması ile toplumlar arası ve devletler arası insan hareketi oldukça artmıştır. Bu durum da bilginin toplumlar ve devletler arası aktarımını oldukça hızlandırmıştır. Aynı şekilde Hac dönemlerinde farklı kültürlerin ve toplumların insanlarının bir araya gelmesi ile bir çok kültürel ve bilimsel değer dünyaya çok kısa sürede yayılmıştır. Bir kaç yıl içinde Çin’deki kağıdın İspanya’ya gidişini buna örnek verebilirim. Burada İslam Dini’nin doğrudan bilime çok büyük faydası vardır çıkarımı yapmak zorlama olsa bile her yönüyle tüm dinler kötüdür demek de haksızlık olur.

  13. Vallahi ben de uzun uzadıya konuya girmek istemiyorum zira mevzu “İyi Bir Ticaret” yazısından çok uzaklaştı. Ben acizane, dünya hayatı geçicidir, geçici olana bağlanmamak lazım mesajı veriyordum sadece, sonra kendimi burada buldum.
    İslam dini tarih boyu şuna buna sebep olmuştur da diyemeyeceğim zira İslam’ı temsil etmiş olan çok kimse bilmiyorum. İslam dininin temsil sorunu var. Kimin İslam’ı gerçekten temsil ettiğini söyleyemiyorum ne yazık ki. Halbuki dışarıdan bakılınca iyi yapılanlarla beraber birsürü yolunu şaşırmışın da yaptıkları İslam tarihinden sayılıyor ne yazık ki.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir