Istılah

Istılah belli bir bilim dalına ya da kültüre ait terim anlamına geliyor. Birisinin çok fazla anlaşılmaz terim içeren bir konuşmasına rastladığımız zaman konuşmacı hakkında “ıstılah paralıyor” diye bir yorumda da bulunabiliriz. Bilimsel ortamlarda daha çok ıstılah kullanıldığına şahit olabiliriz. Bir bilim dalı ile ilgili verilen bir seminerde yahut tıp hekimlerinin bir hasta hakkında konuşmalarını dinlerken bizim için anlaşılmaz olan bazı kelimelerin kullanımını görür, ilgili konudaki bilgi yetersizliğimizi hissederiz ya da bir ilacın prospektüsünü okurken anlayamayacağımız bu tarifin kim için yapılmış olduğunu merak ederiz.

Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken “Türkçe konuş, ne dediğini anlamıyorum” tarzında bir yakınması ile karşılaştım. Farklı insanlardan da daha önce aynı şikâyeti işitmiştim. Kendi kendime acaba fazla mı yabancı kelime kullanıyorum diye sordum. Bilim insanı değilim ve konuşurken olsun, yazarken olsun düzgün bir Türkçe kullanmaya gayret ediyorum. Sorunun bende değil de iletişim halinde olduğum insanlarda olduğuna karar verdim. Kullandığım kelimelerin dilimizde var olduğuna eminim, problem insanların kelime dağarcıklarını yeterli miktarda geliştirmiyor olmaları. Kültürel birikimimizin televizyonda gördüklerimiz, internet sitelerinde okuduklarımızla sınırlı olduğu bir dünyada kendimizi karşıdakine ifade edebilmek için en basit kelimeleri kullanmamız gerekiyor.

Toplumumuzda üniversite eğitimine çok yoğun bir hüsnüteveccüh var. Üniversite mezunlarını kültürlü kabul ediyor, daha az okuyanları ise eğitim seviyelerine göre cahil görüyoruz. Gözden kaçırdığımız nokta üniversitelerde bir kültür eğitiminin verilmiyor oluşu. Bir ilkokul mezunu kendisini çok iyi yetiştirmesine, bir akademisyenin konusu haricinde hiçbir birikiminin olmayışına rastlayabiliriz. Önemli olan insanın belli bir alanda çok fazla bilgi sahibi olması değil sahip olduğu bilgiyi yorumlayabilecek kültürel birikime sahip olmasıdır.

Kitap okumuyoruz. Popüler kültürün bize dayattıklarını sorgusuz sualsiz kabul ediyoruz ve Peyami Safa’nın deyimiyle Hazine-i Efkar’ımızı yani fikir hazinemizi zenginleştirecek hiçbir adım atmıyoruz. Televizyon izleyerek kendimizi bilgilenmiş kabul ediyoruz. Televizyonlarda ise toplumsal yapımıza uymayan film ve diziler, bize hiçbir şey katmadığı gibi kaybettiren programlar ve düşüncelerimizi manipüle etmeye yarayan yayınlar var. Televizyon insanı özgürce düşünebilmekten alıkoyan bir alet olduğu gibi hipnotize olmuş gibi seyrettiğimiz için yeni şeyler öğretmeyi bırakın, bildiklerimizi bile zaman içinde bizlere unutturuyor. Aynı şeyi internet için de söyleyebiliriz. Girdiğimiz birkaç web sayfasından edindiğimiz basit birkaç bilgi bize hiçbir şey kazandırmadığı gibi bu kaynaktan edindiklerimizin güvenilirlikleri de tartışılır durumda. İnternet ansiklopedisi “wikipedia” artık akademik yayınlarda bile kaynak olarak gösteriliyor fakat içeriğinin doğruluğu kesin değil.

Bilgiye ulaşmak kolaylaştıkça elimizi uzatmamız zorlaşıyor. Teknoloji bize daha az zaman harcayarak daha fazla bilgiye erişme imkanı veriyor fakat biz arta kalan vaktimizi dalga geçerek harcadığımız için bu hızdan istifade edemiyoruz. Akademik yayınlarda bile güvensiz internet sitelerinin kullanılması kolaycılığımızı gösteriyor. Dilimizi kullanırken bile aynı kolaycılığı bekliyoruz. Herkes basit kelimeler kullansın; anlamak için çaba göstermeyelim diyoruz. Biz okuyarak, araştırarak, kendimizi geliştirerek kültür seviyemizi yükselteceğimize karşımızdakiler bizim seviyemize insinler istiyoruz. Haliyle de toplumun bilgi birikimi azalıyor ve ne yazık ki gittikçe cahilleşiyoruz.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir