İslam’dan Dönenler ve Yalancı Peygamberler [Bahriye Üçok]

Bahriye Üçok bu eserini hazırlarken bir yandan Hz. Peygamber sonrasındaki Rıdde hareketlerini bir tarihçi ve ilahiyatçı olarak incelemek istemiş diğer yandan batılı tarihçilerin bu dönemle ilgili bazı yorumlarına da cevap vermiş. Batılı bazı oryantalistler Peygamberimiz sonrasındaki dinden dönme olaylarını incelerken sahte peygamberleri Peygamberimizle karşılaştırma gafletine düşmüşler. Bunun Peygamberimize yapılan bir küçültme girişimi olduğunu gören Üçok da kısmen dini kısmense bilimsel saiklerle bu eseri hazırlamış. İslam’dan dönüp kendilerinin peygamber olduğunu iddia eden bu tipleri, batılı müsteşrikler, Peygamberimizle kıyas yaparak incelemişler ve bazı yerlerde onları Peygamberimizle bir tutmuşlar. Üçok ise buna çok kızmış ve objektif bilimsel kriterleri kullanarak muhataplarına cevaplar vermiş.

Kitabın girişinde Üçok, gerçek peygamberle sahtesinin nasıl ayırt edilebileceğini anlatmaya çalışmış. Gerçek bir peygamberin korkusuz olacağını, kendisine reva görülen muameleye tahammül edip karşı koyacağını, davası uğruna hayatını tehlikeye atmaktan çekinmeyeceğini söyleyen Üçok çeşitli yönleriyle peygamberimizin hak peygamber olduğunu ispat ettiğini, diğerlerinin sahtekâr olduklarınınsa hal ve tavırlarından anlaşılabileceğini ifade etmiş.  

Burada bir noktaya değinmek istiyorum. Bahriye Üçok, dinimizin peygamberi hakkında batılı araştırmacıların yapmış oldukları yorumlara karşı akademik bir dille, gayet bilimsel bir eser hazırlayarak cevap vermiş olan bir araştırmacı-bilim insanı. Kendisi, 1990 yılında İslami olduğunu iddia eden örgütler tarafından katledilmiş. Onu katledenlerin acaba İslam’a, İslam literatürüne Bahriye Hanım’ın milyonda biri kadar katkıları olmuş mudur? Bu dini, bu dinin peygamberini savunmak için bu kadar emek vermiş bir insanı katledenlerin İla’yı Kelimetullah adına atmış oldukları müspet bir adımları var mıdır? Kim gerçek Müslüman acaba, Bahriye Hanım gibi değerli bir bilim insanı mı yoksa Allah adına ceza verdiklerini iddia eden bu eli kanlı katiller mi? Siz Müslümanlar, yarın Allah’ın huzuruna çıktığınız zaman yanınızda Allah’ın peygamberini bu kadar ciddi bir şekilde savunmuş olan Üçok’un mu olmasını istersiniz yoksa binlerce yıldır din adına adam öldüren, Allah’ın kendilerine şubelik vermiş olduğu iddiasıyla sürekli bir şeyleri yıkan bu ağzı tükürüklü, eli kanlı tiplerle mi?

Bahriye Üçok, kitabının ilk bölümünde İslamiyet öncesindeki Arabistan’ın genel durumunu anlatmış. Bu dönemlerde putperestlikle birlikte Hıristiyanlık, Sabiilik, Musevilik, Mecusilik ve Hanif dininin yaygın halde bulunduğu bir Arabistan mevcut. İnsanlar putperestlikten yavaş yavaş vazgeçmiş durumdalar fakat kültürel olarak da olsa putlar varlıklarını sürdürüyorlar. Mekke’de mesela putlar var fakat ticari olarak değer ifade ettikleri için kimse onlardan vazgeçmek istemiyor. Yine de genel olarak dinler hususunda hoşgörülü bir ortam var. Bu hoşgörülü ortam, İslamiyet’in ilk yıllarda yayılmasını da kolaylaştırmış.

Ridde: Ridde, Hicret’in 10. ve 11. yıllarında meydana gelen dinden dönme olaylarının adı. İslam’dan dönmek, İslam’ı reddetmek anlamlarına geliyor kelime olarak. Peygamberin vefatından sonra (kısmen Peygamberin hastalığı ile birlikte) İslam’ın getirdiği yükümlülükler kendilerine ağır gelen bazı kabileler bilhassa zekat yükümlülüğünden kurtulmak için dinden dönmüş, ortaya çıkan sahte peygamberler de bu ortamı çok iyi bir şekilde kullanarak askeri hareketler yapmışlardır.

Ridde hareketlerini dört sahte peygamber etrafında incelemiş Üçok. Bunların birincisi olan Esved-ül Ansi Yemen’de peygamberliğini ilan ediyor. Yemen’de o yıllarda İranlı ve Arapların karışımından oluşan Ebna adında bir topluluk var. Esved bu topluluğu ayaklandırıyor. Esved iyi bir hatip, kahin ve hipnotizmacı. Çeşitli şovlarla insanları etkisi altına alarak bir hareket başlatıyor fakat etrafındaki insanların nefretini uyandırmakta gecikmiyor ve kendi taraftarları bir gün kendisini katlediyorlar. Tuleyha bin Huveylid bir diğer sahte peygamber. Birinci isyanın başlangıcı Peygamberimizin zamanına denk gelmiş fakat bu ikinci isyan halife Ebu Bekir zamanında olmuş. İsyanlar giderek arttığı için halifenin etrafındaki insanlar bu isyanları anlaşma yoluyla durdurmayı tavsiye etmişler Hz. Ebu Bekir’e. İsyancıların en büyük problemi zekât, kimse zekat vermek istemiyor. Halifenin etrafındaki insanlar “ver kurtul” politikasını tavsiye etseler de Hz. Ebu Bekir, bir devenin yularından bile vazgeçemeyeceğini söyleyerek isyan hareketi olan her yere mektuplar gönderiyor. Bu arada 11 tane ordu hazırlayıp değişik yerlere sevk ediyor.

“Bana aranızdan bir kısmınızın Müslüman olup İslam dini ile amel ettikten sonra Tanrı’yı aldatarak, ne yaptığını bilmeyerek, şeytanın çağrısını kabul ederek, dininden dönmüş olduğu haber verildi… Ben size Muhacir, Ensar ve Allah’ın bir lütfu olarak Tanrı yoluna gidenlerden bir ordu ile falan komutanı gönderiyorum. Ona, Tanrı dinine çağırmadan önce kimse ile savaşmamasını ve kimseyi öldürmemesini… salih olanlara yardımını esirgememesini… çağrısını kabul etmeyenlerle savaşmasını, onlardan ele geçirebildiği kimseleri sağ bırakmamasını, onları ateşte yakmasını ve her türlü işkence ile öldürmesini emrettim… İslamiyet’i bırakan, Tanrı’yı aciz bırakamaz… gönderdiğim elçime, bu mektubumu her toplantıda size okumasını, ezan okuyarak namaza çağırmasını emrettim. Ezan okumadıkları takdirde onları cezaya çarptırınız dedim. Ezan okudukları takdirde onlardan Müslüman olup olmadıklarını sorunuz, İslamiyet’i ikrar etmezlerse onları cezaya çarptırınız diye emrettim.”

Kitabın ikinci sahte peygamberi olan Tuleyha daha sonra pişman olarak Müslüman oluyor. Hatta öyle ki, Tuleyha, Hazreti Ömer zamanındaki Kadisiye ve Nihavend savaşlarında stratejist olarak önemli katkılarda bulunuyor İslam ordularına. Üçüncü sahte peygamber Secah. Bu kadın, diğerleri gibi hitabet gücü yüksek bir kahine. Kalabalık bir kabilesi var ve bu kabileyi çeşitli vaatlerle isyana teşvik ediyor.

“Hudeybiye barış andlaşması ile, kurulmakta olan yeni İslam devletinin Kureyşliler tarafından tanınması üzerine Arap kabileleri Hazreti Muhammed’e temsilci heyetleri göndermeğe başlamışlardı. Hudeybiye’den beri fiili olarak tanınan bu İslam siyasi varlığı Mekke’nin fethedilmesi üzerine tam bir devlet halinde kendisini gösterince, Arabistan’ın bütün kabileleri heyetler göndererek Medine hükumetine bağlılıklarını bildirdiler. İşte bunun için bu yıla “Senet ül-Vüfud” denilmektedir.”

Secah, aynı zamanlarda peygamberlik iddiasında bulunan Müseylime ile karşılaşıyor. Birbirleri ile mücadele edeceklerine anlaşıyorlar. Fakat bu anlaşma aynı zamanda isyanın sonu oluyor zira taraftarları kendilerine vadedilenlere ulaşamadıkları için Secah’ın etrafını terk ediyorlar. Bahriye Üçok, Müseylime ile Secah’ın evlendikleri ve bu evlilik şerefine taraftarlarını yatsı ve sabah namazlarından muaf kıldıkları ile ilgili rivayetlerin de asılsız olduğunu söylüyor zira dayandırılabilecek yeterince kaynak yok. Secah sessizce geldiği yere dönüyor ve Muaviye zamanına kadar kendisi ile ilgili tarihlerde bir bilgi mevcut değil. Secah’ın da Müslüman olduğu tarihlerde geçen bir bilgi.

Son ve en meşhur sahte peygamber Müseylimet Ül-Kezzab. Bu da daha Peygamberimiz hayattayken peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkanlardan. Peygamberimize bir mektup yollamış: “Tanrı elçisi Müseylime’den Tanrı elçisi Muhammed’e mektuptur. Sana esenlikler dilerim; ben peygamberlikte sana ortak edildim. Yer yüzünün yarısı bize yarısı Kureyş’e aittir. Fakat Kureyşliler insaf ve adaletle hareket etmezler.”

Peygamber Efendimiz, cevap yazar bu mektuba: “Bu, Tanrı elçisi Muhammed’in yalancı Müseylime’ye mektubudur. Tanrı’ya hamd-ü senadan sonra; yalan ve iftira dolu mektubun bana geldi. Yeryüzü yüce Tanrı’nındır. O, kullarından istediği kimseleri, yer yüzüne varis kılar. Tanrı’nın bağışlayacağı iyi sonuç kendisinden sakınanlar içindir. Selam doğru yolda olanlara olsun.”

Müseylime üzerine, hazreti Ebu Bekir zamanında ordular gönderiliyor. İkrime komutanlığındaki ordu aceleciliği yüzünden kaybediyor. Ardından başka bir ordu da kaybedince Halid bin Velid gönderiliyor. Bu komutan daha önceki bir savaşta kaybeden tarafın komutanının karısını aldığı için Ebu Bekir tarafından azarlanmış fakat bu savaş için affediliyor. Bu savaşta da yine kaybedenlerden birinin kızını zorla kendisiyle nikah edince halife tarafından yine fırçalanmış, kadınlarla evlenmekten kendini alamıyorsun diye. Sonuçta İslam orduları zorlu bir mücadele sonunda Müseylime’yi öldürüp savaşı sonlandırıyor.

Bahriye Üçok sahte peygamberler hakkında der ki: bunlar bulundukları toplumlar tarafından ayırt edilememiş olsa bile tarih onları ayırt etmeğe muvaffak olmuştur. Yine Üçok der ki: “Hazreti Muhammed, tarihin ilk devirlerinden beri doğru yoldan sapmış insan topluluklarını hakiki ve tek Tanrı yoluna çağırmak için gönderilmiş olan peygamberlerinin sonuncusudur ve ondan sonra artık bir peygamber gönderilmeyecektir.”

130 sayfalık bu değerli eseri Milli Eğitim Basımevi 1982 yılında basmış.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir