İnsanlık Durumu [Andre Malraux]

Anthony de Saint Exupery’nin Kale adlı kitabının önsözünde görmüştüm Andre Malraux‘un ismini. Malraux’un hayatının da Exupery gibi aksiyonla geçtiğini ve yazdıklarında bu yaşanmışlıklardan izler bulunduğunu söylüyordu önsöz. Saint Exupery sevdiğim bir yazar olduğu için Malraux’u da en bilinen kitabı olan İnsanlık Durumu ile listeme eklemiştim. Uzun süre listemde kalan bu kitabı bulmam da tesadüf oldu. Elimde bir numarayla listemde olan başka bir kitabı ararken üniversitenin kütüphanesinde, aradığım kitabı bulamayıp aynı rafta bu kitaba rastladım. Son zamanlarda pek roman okumuyor olsam da bu kitaba birkaç saatimi ayırabileceğimi düşündüm.

Roman 1927 senesinin ilkbaharındaki birkaç günü anlatıyor. Çin tarihinin bir dönemi milliyetçiler ve komünistler arasındaki çatışmalarla geçmiştir. 1920’li yıllardan sonra 1949’da Mao’nun kesin galibiyetine kadar sadece ikinci dünya savaşında ara vermişler kavgaya. Bu kavga sırasında çok kanlı çatışmalar, şehirlerin bir elden diğerine geçmesi olayları vuku bulmuş. Kitap birkaç günlüğüne Şangay şehrini komünistlerin ele geçirmesini ve ardından meşhur komutan Çan Kay Şek’in bu ayaklanmayı bastırmasını anlatıyor. Anladığım kadarıyla yazar da kitabı yazdığı sıralarda komünizmin etkisi altında. Sonraları siyasete girmiş, Fransa’da bakanlık yapmış olsa da gençlik yıllarını samimi bir komünist olarak geçirmiş olduğu aşikâr.

Kitabın girişinden itibaren hep ezilen, sömürülen insanlardan bahsediyor ve devrimcilerin sadece insanlık uğruna çalışmalarını yüceltiyor. Barda çalışan bir Rus kızı komünizmden Çin’e kaçtığını anlatıyor mesela, fakat durumu içler acısı. Okuyucu memleketinde kalsaydın demeden edemiyor. Silahlı eylemle şehri ele geçirmeye hazırlananlar devrim sırasında polislerin de önemli bir kısmının kendilerine katılacaklarından eminler zira polisler dahi aç. İşçiler 12 saatten fazla çalıştıkları için grev yapıyorlar. Sekiz yaşından küçük çocukların çalıştırılmamasını istiyorlar. İsyana hazırlananlar da daha önce isyan edip, yakalanıp işkence görenlerin akrabalarından, işçilerden ve kitabın kahramanı Kyo gibi insanlık uğruna bunu yapanlardan oluşuyor.

Kitapta bana göre üç tane ana kahraman var. Kyo, Çen ve May. Bunların haricinde de birçok insan derinlemesine incelenmiş fakat benim dikkatimi en çok bunlar çekti. Kyo ülkesinin SSCB’ye katılacağı ve yüz milyonlarca insandan oluşan bir komünist bir uygarlığın kurulacağı hayaliyle yaşıyor. Bütün eylemleri organize eden de kendisi. Hassas noktası eşi May. May başka erkeklerle de düşüp kalkabiliyor ve bundan dolayı hiçbir suçluluk hissi yok. Kocasına gönülden bağlı olduktan sonra her şeyi yapabileceğini düşünüyor. Bu durum ikisini de iffetsiz yapıyor tabi ki ama yazarın bu durumu hoş karşıladığını düşündüm ister istemez. Sanki komünizm böyle bir şeymiş, maddi olan vücut önemli değilmiş, namus sadece kalpteymiş gibi bir anlayışı var sanırım. May aynı zamanda doktor. Olaylar sırasında öleceğini düşünüyor. Kitapta bir ölüm düşüncesi karakterden karaktere geçe geçe gidiyor sonuna kadar. Benim seçtiğim üçüncü karakter olan Çen öksüz, yetim büyümüş, protestan okullarında eğitim görmüş ve sonunda biraz çaresizlikle biraz da billinçli bir şekilde bu hadiseye katılmış. Çen’in hayatının olayı da davası için bir adam öldürmesi oluyor. Nazım Hikmet’in Kartallı bahçıvan Kazım’ına benziyor bir yerde. Adamı öldürüyor öldürmesine ama şiirde dediği gibi taş yürekli de değil, etkisinden kurtulamıyor bir türlü hadisenin.

“Acı ancak ölümle sonuçlanmadığı zaman anlam kazanır.”

Kitapta altı çizilebilecek güzel sözler, düşünceler çok fazla; bu yüzden hiçbir not almadan okudum 380 sayfalık bu eseri. Altın Yayınları’nın 1970’te yayınladığı bu eseri dilimize Bertan Onaran kazandırmış.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir