İnançsızlık

Dünyayı inançsızlık mahvediyor. İnanç olmadığında madde daha da bir maddeleşiyor. Betonlar beton, taşlar taş oluyor. Atomlardan ve moleküllerden oluşuyor her şey. Manevi değerler anlamını yitiriyor, ardına düşülmesi gereken hedefler yiyecekler, giyecekler ve diğer çok atomlu nesneler oluyor. Kendimizi inançsızlığın kollarına attığımız zaman bundan daha makul bir yaşama sebebi de bulamıyoruz zaten. Bir hesap günü yoksa eğer, günümüzü gün edelim, midemizi dolduralım, vücudumuzu rahat yastıklarda rahatlatalım, lüks içinde yaşayalım. Fani bedenimiz toprak olacak zira.


İnanç noktasından baktığımız zaman dünyaya hesap değişiyor. Her şeyin hesabının verileceği bir günün varlığı üzerine kurduğumuz zaman binamızı, sonsuzluk kavramına çarpıp duraklıyoruz. Sonsuzluk diye bir kavram var. Hayatımızı çok büyük kudret sahibi olan bir yaratıcıya borçluysak eğer, o kudrete boyun eğmemiz gerekiyor. Bir hesap günü varsa, bir hesap görecek de var elbet. Hesap görecek olan da sonsuz bir kudret sahibi olmalı ki hesabımızı kıl kadar şaşırmadan görebilsin. Hiçbir maddenin eşinin, benzerinin olmamasından yola çıkıyoruz bu sefer de. İki tane eşit elma yok. Bir fabrikanın ürettiği iki tane eş ürünün eşit olduğunu asla iddia edemeyiz. Mutlaka ki aralarında fark vardır. İki adet beyaz kâğıt çıkarın bir top kâğıdın içinden. Birbiriyle aynı gibi görünse de; atom ve moleküllerine baktığımız zaman kesinlikle binlerce atomluk fark çıkacak ortaya. Dünyadaki adalet ve denge buraya kadar işler, buradan sonrasında takılır kalır. Fakat bizim hesabımızı görecek olan kudretin terazisinin çok hassas olması gerekir. Dünyada yaşamış olan her insanın aynı teraziye vurulup, yaşayışlarındaki her ayrıntı hesaba katılarak değerlendirilmeleri gerekir. İşte kudretin sonsuz olması da budur.
Sonsuz kudret aynı zamanda sonsuz hayat kaynağıdır. Bir sonsuz kudret bize sonsuz hayatı da sunacak olandır. Hesap günü de bu sonsuz hayatın şeklini belirlemek için gerekli olan adalet günüdür. O hesap günü geldiğinde herkes bir noktada eşitlenecek. Dünyada refah içinde yaşamış olanla, sefillik içinde yaşamış olanın arasında bir hesap olacak. Dünya, ahiretin çekirdeğidir. Bu çekirdek hükmündeki zaman içerisinde ne yaşanmışsa karşılığı ona göre verilecek. Gözü olmayan, ayağı olmayan ve buna rağmen isyan etmeyen mükâfat görecek. Sapasağlam olan, varlık içinde olan ve buna rağmen şükürden geri kalmayan da mükâfat görecek. İsyan edenler ceza görecek. Mükâfatlar en büyük kudret sahibinden beklenen şekilde olacak. Şükreden ve isyan etmeyen ve ibadet edenler, birbirlerine şükretmeyi ve sabretmeyi ve Yaratıcıya kulluk etmeyi tavsiye edenler ummadıkları bir şekilde ödüllendirilecekler. Şükür nedir bilmeyen, doymanın ne olduğundan haberi olmayan, benliğini kâinatın varlık sebebi addederek bütün hayatlarını benlikleri üzerine kuranlar ise orada ceza görecekler. Cezaların en büyüğü de mahcubiyet olacak tabi ki. Şükürsüzlüğün, isyanın ve kibrin kime karşı yapılmış olduğunu görüp utanacak mücrimler. Daha sonra af beklenecek. Bu kadar yakında olan gerçeklerin düşünülmemiş olmasından dolayı duyulan mahcubiyet affedilme isteğiyle devam edecek.
Dünyayı kötü kılan şey inançsızlık. Herkesin vahşi hayvanlar gibi dünya nimetlerinin peşinde koşturuyor olması bu yaşadığımız gezegenin dengesini bozuyor. Savaşların çıkmasına neden oluyor. Herkes hakkına rıza gösterse, şükretmeyi ve sabretmeyi bilse, ne savaşa gerek kalır ne kavgaya. Unutulan hesap günü her sabah gün doğarken kafalara kazınsa ve akşama kadar unutulmasa, günde beş defa hissederek dönse insanlar Rab’lerine ve deseler ki ‘din günü’nün sahibi sensin, o zaman vahşi bir hırsla dünya nimetlerine saldırmak yerine daha insancık olacaklar ve dünya kötü olmaktan kurtulacak.

16 Temmuz 2008 Net Haber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir