İmparatorluk Yolu [Alphonso de Lamartine]

Lamartine’in Osmanlı Tarihi’nin ikinci cildi “İmparatorluk Yolu” başlığını taşıyor. Bir önceki cilt 272. sayfada sona ermişti, bu cilt de tam 272 sayfa. İmparatorluk Yolu, Çelebi Mehmet dönemi ile başlayıp Fatih Sultan Mehmet döneminin ortalarına kadar devam ediyor. Dikkatimi çeken hususlar şöyle:

Başkta tarihlerde çalkantılı hayatı ile ilgili yüzeysel bilgiler gördüğümüz Aydınoğlu Cüneyd Bey’in ilginç hayat hikâyesi Lamartine’in de dikkatini çekmiş ve biraz daha dramatize etmiş. Sadece Cüneyd için değil, genel olarak tarihini anlattığı kişilerin çoğunun duygusal yönlerine de yer vermeye çalışmış. Moda mod tarih anlatıp geçmemiş.

Uzunçarşılı’da okuduğum, Karamanoğlu beyinin Bursa’yı işgal edip Yıldırım Bayezid’in mezarına saldırması olayı bu kitapta da var. Karamanoğlu beyi Bayezid’in kemiklerini sağa sola savurmuş.

Bayezid Paşa, Çelebi Mehmet’in en yakın adamlarından birisi, hocası. Şehzadeliği sırasında lalalığını yapıyor, padişahlığı sırasında da sadrazamlığını. Aydınoğlu Cüneyd Bey’in kızını istiyor bir ara, Cüneyd kızını Bayezid’e vereceğine bir köle ile evlendiriyor. Böylelikle aralarında bir husumet başlıyor. Tarih bu, net konuşmak imkânsız ama olmamıştır deyip kestirip atamıyoruz da. Bir savaşta bu köleyi ele geçiren Bayezid Paşa onu hadım ediyor. 2. Murad zamanındaki Düzmece Mustafa isyanını bastırmak için ordunun başında hareket eden Bayezid Paşa, Mustafa’nın veziri durumunda olan Cüneyd tarafından yakalanıp öldürülüyor. Daha sonraları Cüneyd’den de intikam alınacaktır elbet. Kimsenin yaptığı yanına kalmaz.

Çelebi Mustafa’nın düzmece olduğu iddiasını da bu Bayezid Paşa ortaya atmış. Çelebi Mustafa’yı yakalayınca adi bir suçlu gibi bir ağaca astırarak idam ettiren 2. Murad, Bayezid Paşa’nın hatırasına hürmeten yapmıştır bunu diye düşünmüşümdür.

Çelebi Mehmet, Osmanlılar tarafından “Türklerin Nuh Peygamberi” olarak anılırmış. Yalnız, hainleri sürekli bağışlamasını bir zaaf olarak değerlendirmiş yazar.

2. Murad’ın saltanatının ilk yılları Mustafa Çelebi’nin isyanı ile geçiyor. Mustafa Çelebi neredeyse başarılı olacakken hırslarına kurban olup kaybediyor. İsyanın kritik noktalarından birisi Cüneyd’in Mustafa’yı terk etmesi, bir diğeri de Köse Mihal’ın torunlarından birisi olan akıncı beyinin Mustafa Bey’in tarafında olan akıncıları yanına çekmesi.

Fatih Sultan Mehmet’in en belirgin özelliğinin otoriter mizacı olduğunu düşünüyor yazar. Çocukluğunda bile belirginmiş bu özellik. 2. Murad ise aşk ve sevgi insanıymış. 1444 senesinde düşmanlarıyla anlaşma imzalayan 2. Murad padişahlığı oğluna bırakıp Manisa’ya çekiliyor. Yeminle yapılan bu anlaşmadan dönen Macarlar büyük bir ordu toplayıp Osmanlı topraklarına girdiklerinde büyük bir deprem oluyor ve bu depremi yeminlerinden dönmenin ilahi bir işareti olarak görüp korkuyorlar.

2. Murad’ın savaş meydanını dolaşırken, “Aralarında neden hiç ihtiyar yok” diye sorduğu ve Mirahor Azab Bey’den “Aralarında saçı ağarmış bir baş olsaydı böylesine adaletten uzak ve anlamsız bir teşebbüse hiç girişmezlerdi” cevabını aldığı savaş işte bu Varna savaşıdır.

Meşhur Arnavutluk isyanlarına sebep olacak olan İskender bey, 2. Murad zamanında (yazara göre 10 Kasım 1443 gecesi) Osmanlı ordusundan Arnavutluk’a kaçmış. İleride bu adam Fatih Sultan Mehmet’in çok başını ağrıtacaktır.

2. Murad’ın tahta ikinci  geçişi Lamartine tarafından biraz daha teferruatlı anlatılmış. Çandarlı Halil Paşa tahttaki 2. Mehmed’i bir av için başkentten uzaklaştırmış, bu esnada 2. Murad bir çoban kılığıyla başkente girip saraya yerleşmiş. Oğlunu hızlıca Manisa’ya geri gönderip, onun ahlakını bozduğunu düşündüğü Zağanos Paşa’yı da Anadolu’da bir yere sürmüş. Buradaki bu git-geller önemli. Padişah’ın Selanik kuşatması sırasında şehri askere vadetmesi, yeniçerilerin çocuk padişah zamanında türlü zorbalıklar yapması gibi olaylar devrin kritik olayları. Fütuhatın olmadığı zamanlarda Osmanlı ordusu ve bilhassa yeniçeriler, devri daim olmayan iç sular gibi bozulmuşlar demek ki.

2. Mehmed tahta geçer geçmez kardeşlerini katlettirmiş. Henüz emzikli bir bebek olan bir tanesini Evrenosoğlu Ali Bey’e boğdurtmuş. Bebeğin burnundan süt gelmiş. Padişah bundan sonra da Ali Bey’i idam ettirmiş. Evrensos Bey’in ahfadı için ne acı bir şey.

Yeniçeriler, daha ilk günlerde, padişahın Suriyeli bir cariyeye gönlünü kaptırdığı söylentisi ile saraya baskına giderler. Padişah hemen cariyenin kellesini vurdurur.

Kuruluşundan itibaren İstanbul 29 defa kuşatılmış.

Fatih’in atını suya sürme hadisesi: “Gözleri ve kalbi ile savaşı seyreden ve çaresizlik içinde kıvranan padişah birden gemileri ile kendisini ayıran suyu unuttu; kendisini tutmaya veya bırakmaya cesaret edemeyen kumandanları ile birlikte atını denize sürdü.”

Bu kitapta, İstanbul kuşatması sırasında Fatih’in, Anadolu’dan gelen, düzenli orduya mensup olmayan kişileri hendeklere doğru sürdüğü iddiası var.

Ayasofya’ya giren padişah, mozaikleri kaldırmaya uğraşanlara müdahale eder. Üzerlerini sıvayıp geçmelerini söyler. Bu şaheserlerin parçalanmasına gönlü razı olmaz. Fatih’in dinle diyanetle çok alakasının olmadığını düşünüyor Lamartine. Hristiyanlara hoşgörü ile davranırken Müslümanlara karşı da stratejik olarak dindarca davrandığını söylemiş.

Stratejik olarak, Fatih, Ortodoks mezhebinin yok olma ihtimaline karşın bu mezhebi desteklemiş. Fethin beşinci gününde din ve vicdan hürriyeti genelgesi yayınlayıp kiliselerin yarısını camiye çevirdikten sonra kalanında ibadet edilebileceğini ilan etmiş. İstanbul’dan giden yerli halkı tekrar şehre davet etmiş. Patrik’i yeniden yerine tayin etmiş hatta atının dizginlerini tutup yolcu ederek saygı göstermiş.

“Osmanlı teşkilatının temelini teşkil eden din, baba otoritesi ve askerlik üzerine dayanıyordu.”

Bir gün divan esnasında Anadolu’dan gelmiş birisi çıkar ve “Aranızda padişah olan kimdir?” diye sorar. Bunun üzerine divana katılmayı bırakır padişah.

Belgrad önlerinde yapılan bir savaşta kalçasından yaralanır padişah. Karşı tarafta meşhur Hunyad vardır. Düşman galip gelir. Fatih döneminde bir de Arnavutluk isyanı ile uğraşılır. Savaşlar genelde mağlubiyet ve Lamartine’e göre büyük kayıplarla neticelenir. Uzunçarşılı gerçek sayıları verecektir. Yazara kalırsa bir Arnavutluk en az iki yüz bin Osmanlı askerine mezar olmuştur. Diğer savaşlarda da keza öyle. Rodos önlerinde seksen bin asker şehit vermiş ordu diye okumuştum başka bir yerde. Sayılar çok mantıklı değil.

Yunanistan’da birçok yer fetheden padişah ardından atını Trabzon’a sürüyor. Uzun Hasan’la çeşitli mücadeleleri var. Trabzon imparatoru David’e yaptıkları gerçek mi değil mi birkaç kaynaktan daha okumam lazım. Önceleri çok iyi muamele ederken sonradan bütün ailesiyle birlikte idam ettiriyor David’i. Kızını da sarayına cariye olarak almış.

Romanyada’ki Drakul, kazıklı voyvoda yani, binlerce Romanyalı vatandaşını kazığa oturtarak idam etmiş. Türklere de uygulamış bu metodu fakat sonunda zalimliğine dayanamayan yakınındaki birisi tarafından öldürülmüş, kellesi Türklere gönderilmiş.

Dinlere karşı ilgisizliklerinden bahsedilen iki millet var kitapta, Arnavutlar ve Boşnaklar.

Karamanoğlu üzerine yapılan bir seferde eski bir Türk geleneğine göre padişah, vezirinin çadırının iplerini kestiriyor ve gece rüzgârla birlikte çadır vezir Mahmud paşanın üzerine devriliyor. Damarında bir damla Türk kanının olmadığını söylemiş Lamartine bu paşa için.

Kitap, Lamartine, Uzun Hasan karşısında başarılı olan Şehzade Mustafa’yı övmeyi bitirip daha küçük olan Şehzade Cem’i överken son buluyor. Bakalım üçüncü ciltte neler olacak. Yalnız, bundan önce Uzunçarşılı’nın Büyük Osmanlı Tarihi’nin ikinci cildini okumalıyım zira gölgede kalan çok yer oldu. Bir batılının bakış açısına kayıtsız şartsız inanmam beklenmesin.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir