İlerleme

Hayvanlar âlemi binlerce yıldır hiçbir ilerleme kaydedemedi. Oldukları yerde otluyorlar. Hep aynı rutin içinde geçiyor zamanları. Et yiyenler avlanıyor, otyiyenler otlanıyor. Taş üstüne taş koyan yok, yeni bir şey keşfeden yok. Ataları ne yaptıysa aynını yapıyorlar, değiştiren yok. Biz de insanlık âlemi olarak atalarımızın avcılık ve toplayıcılıkla hayatlarını idame ettikleri o ilkçağ öncesi zamanları düşünüyoruz ve “hey gidi günler” diyoruz. Nasıl da ilerledik! Dünyaya her gelen bir öncekini geçti, her kuşakta insan bir adım daha ileriye gitti. Hayvanları evcilleştirdi, taşları yonttu, tarlaları sürdü, madenleri keşfetti, hayatın anlamını araştırdı. O kadar çok şey keşfetti ki dünya ile ilgili, onlarca bilim dalına ayırdı bulduklarını. Fizik dedi, kimya dedi, tıp dedi.

Topyekûn baktığımız zaman ilerlemenin hızını inkâr edemiyoruz. İnsanlık çok ilerledi. En temelde aile ile başladı tekâmül. Baba evladına bildiklerini öğretti ve daha fazlasını yapması için teşvik etti. Evlat babadan öğrendiklerini kendi aklı ile yorumladı ve daha fazlasını kendisi üretti. Bazı babalar evlatlarının ilerlemesine müsaade etmemiş olabilir, fakat ilerleyen bireylerin sayısının daha fazla olması tekâmülü hızlandırdı. Bazı toplumların ilerlemenin önünde inatla durması da ilerlemeyi durdurmadı. Diğer toplumların gayretinin yoğunluğu insanlığı sürekli daha ileriye taşıdı.

Üniversiteler bilimin beşiği oldu asırlar boyu. Ailede başlayan eğitim bir saatten sonra ne kadar iyi olursa olsun yetersiz kalmaya başladı. Daha fazla bilimin aktarımı için daha fazla belleğe ihtiyaç duyuldu ve toplumsal belleğin oluşumu için okullar kuruldu. Bağımsız ve tüzel kişilikleri ve de evrensellikleri sebebiyle bu kurumların en ileri olanlarına “üniversite” adı verildi. Üniversiteler tüm dünyaya açık; tüm baskılara kapalı olmalı idi. Aksi halde ilerlemenin olamayacağı açıktı.

Modern anlamda ilk üniversiteler İslam devletleri tarafından kuruldu. Avrupalılar çocuklarını eğitim için İspanyadaki İslam üniversitelerini gönderiyorlardı. Herkese kapısı açık ve bağımsız kuruluşlar oldukları için. Bu kurumlara gelenler ırklarına, dinlerine, kıyafetlerine bakılmaksızın eğitim gördüler. Daha sonra Selçuklu ve Osmanlı’ya geçen ilerleme bayrağı bu ülkelerde de üniversitelerin açılması sonucunu doğurdu. Bağdat’ta, İznik’te ve daha birçok yerde kurulan üniversiteler bilimsel anlamda o günlerde varılan en ileri noktalara ulaşmışlardı. Bu sıralarda Avrupa’da kurulan okullar ise üniversite kelimesinin anlamını dolduramıyorlardı. Kilise baskısı altında bilim yapılması beklenemez tabi ki. Bilim adamlarını asarak veya yakarak ödüllendiriyorlardı o sırada.

Avrupa’nın gerici düşüncelerden kurtulması ve doğu toplumlarının gerilemesi aynı zamanlara denk geldi. Batı uygarlığı kilisenin kalıp düşüncelerini yıkarken doğu toplumları kalıplaşmış düşüncelerin kölesi olmaya başladı. Üniversiteleri evrensel olma özelliklerini yitirdi. 19. yüzyıla gelindiğinde artık Türk öğrencileri Avrupa’ya eğitime gidiyorlardı. Çünkü bilim orada bağımsızdı. Bizim ülkemizde artık bilimden ziyade şekiller konuşulur olmuştu.

İnsanlığın bugün geldiği nokta, dünya toplumunun bir bireyi olarak baktığımız zaman çok sevindirici. İlerleme hiç durmadı ve durmayacak. Olaya Türk toplumunun bir ferdi olarak baktığımız zamansa karamsarlığa kapılmamak elde değil. Bugün bizim üniversitelerimiz bilim üretme açısından Batı toplumlarıyla boy ölçüşmek şöyle dursun yanlarına bile yaklaşamıyor. Üniversitelerimiz sözlük anlamındaki gibi üniversal, evrensel kurumlar değil artık. Düşüncenin özgürlüğünden ziyade düşünen kafanın örtüsü üzerinde duruluyor bugünün Türkiye’sinde. Bugün başı kapalı öğrencilerin okullara alınmıyor olması o kadar gülünç ki. Yarın kafasını kazıtmadan kimse okullara giremeyecek deseler bizde şaşkınlık olmayacak. Zira biz geriye doğru gidiyoruz. Batı toplumlarının ortaçağda tartıştığı mevzuların benzerlerini bugün biz konuşuyoruz. Onlar teknoloji çağını yaşarken bizim dünyanın öküzün boynuzunun üzerinde mi yoksa kaplumbağanın sırtında mı olduğunu tartışmamız; onlar uzay çağındayken bizim avcılık ve toplayıcılık yapmamız şaşırtıcı olmayacak birileri bu gidişe dur demezse artık.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir