İki

Bir ikincinin arzulanması ile başlıyor bütün ikilikler. Bir’i bulan hemen ardından İki’nin peşine düşüyor. Bir’i bulmanın ne kadar zor olduğu unutuluyor. Bir’in üzerinde durmanın gerekliliği düşünülmüyor bile.

Doğu edebiyatı ile batı edebiyatını ayıran farklardan birisidir. Doğulu şairler onlarca “Leyla ile Mecnun”, “Ferhat ile Şirin” yazmışlardır da batı edebiyatında Hamlet bir tanedir, Don Kişot bir tanedir. Doğu edebiyatında yazarlar hep var olanı daha güzel bir şekilde ifade etmenin yollarını ararken batılı edebiyatçılar daha yeni daha farklı bir eser ortaya koymaya çalışmışlardır. Doğu var olan Bir’i güzelleştirmeye uğraşırken batı İki’nin peşinde düşmüştür hemen.

Modern çağın fikirlerinin temelinde Burjuvazi yatar. Kapitalizm, Sosyalizm, Liberalizm ve birçok –İzm kaynağını Burjuvaziden alır. Burjuvazi sermayeyi temsil eder aslında. Sermaye ise çoğalma arayışındadır her zaman. Toplumumuzun bu sermaye temelli fikirlere kapılmazdan önceki halini anlatan hikâyelerde ahi teşkilatı esnafının komşusuna siftah yaptırmak için müşterilerini komşu esnaflara yönlendirdiği anlatılır. Bir’i bulan İki’nin peşinde düşmeden evvel şükrünü eda etmeli, başkalarına da bu şükrü eda etme fırsatını vermelidir. Sermaye temelli görüşler ise Bir’den sonra İki’yi ister her zaman. İki’yi edinme fırsatını başkalarına vermez ve hatta bunun için savaşmaya dahi hazırdır.

Modern çağ insana İki’yi araması gerektiğini aşılıyor. Dünyanın bugünkü gıda üretimi nüfusunun iki katını besleyecek kadarken aynı nüfusun yarısı açlık sınırında yaşıyor. Üretim sürekli artarken tüketim de aynı şekilde artıyor ve zengin ile fakir arasındaki uçurum gün geçtikçe büyüyor. Bir arabaya sahip olan hemen ikincinin peşine düşüyor. Bir evi olan ikincisi de olsun istiyor. Meta ne olursa olsun ele geçer geçmez kıymetten düşüyor, önemini yitiriyor. İnsanın gözü doymuyor, hep bir sonrakini istiyor. Bu yüzden aşk bir şeyin peşinden koşma süresinin adı oluyor. Arzu edilen her ne olursa olsun ele geçtiği zaman üzerinde durulmadan unutuluyor. İki’nin vakti başlıyor ondan sonra. Aşk da bir hevesten öteye geçemiyor.

Tevhid birlemek demektir. Dünyaya gelişimizin temel amacı Bir’i bulmaktır. Bir’i bulmanın yolu da Bir’leri izlemekten geçer. Bir’lere bakıp hayret etmek, Bir’lere bakıp şükretmek, Bir’leri gözlemleyip iman etmektir bizi Bir’e götürecek olan. İki’nin peşinde koşturmayı bize öğütleyen günümüz düşünceleri bizi geçici hayatımızın kalıcı olacağı gibi bir yanılsamanın içine düşürüyor. Peşine düştüğümüz İki’ler sonunda gelip benliğimizle birleşiyor. Aslolan Bir’in karşısında kendi varlığımızı başka bir Bir’miş gibi görmeye başlıyoruz. Egomuz Bir’lik sevdasına düşüyor İki’lerin peşinden koştukça.

Dış dünya bize ne söylerse söylesin, biz kendimizi ne zannedersek edelim İki’nin peşinden koşturmak bizi mutluluğa götürmeyecektir. Bir’lik iddiasında olmak, Bir’in kıymetini bilip anlamadan İki’yi arzulamak bireyi de insanlığı da yıkıma sürüklemektedir. Bugün var olan savaşların, kavgaların, yoksulluğun hepsinin sebebi var olana şükretmeyen ve benlik iddiasında olan insanlardır. Bütün ikiliklerin sebebi bir ikincinin arzulanmasıdır.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

6 thoughts on “İki

  1. Tasavvuf en uzak olduğum konulardan biridir belki. Tevhid’e de bir o kadar yabancı sayılırım Mehmet. Bir tek itirazım son iki cümlenedir: “Bugün var olan savaşların, kavgaların, yoksulluğun hepsinin sebebi var olana şükretmeyen ve benlik iddiasında olan insanlardır. Bütün ikiliklerin sebebi bir ikincinin arzulanmasıdır.” Bu ilk cümledeki söylemler ve ifadeler her ideolojinin karşıt görüşüne yaptığı suçlamaların ifadesidir. Dindar dinsizi, solcu sağcıyı, liberal faşisti ya da dinsiz dindarı vb. hep buna benzer söylemlerle suçlar. Bütün kötülüklerin sebebi ötekilerdir. Görüşlerin düşmanlığı bu temelle başlar. Tasavuf ya da Din ile ilgili konulara senin kadar vakıf değilim, belki de herkes dediğin gibi şükretmeyi bilse sorunlar çıkmaz, çatışmalar olmaz. Hayatım boyu gördüğüm çok az doğrudan birisi de, tüm insanların doğrusuyla yanlışıyla hep farklı fikirler, idealler ve hayallar peşinde koştukları oldu. Acaba insanlar hep savaşacak, çatışacak kavga edecek demek mi oluyor bunu kabul etmek?

    1. Bu yazıda tasavvufla ilgili pek bir şey yok. Zaten sen de uzak olduğunu söylemişsin. Ben karşı görüşü değil de benim de bir ferdi olduğum insanlığı suçluyorum; başta kendim olmak üzere. Yani karşı karşıya gelen dindarlarla dinsizler değil de insanın vicdanı ile arzuları. “Vicdanım bana toplu taşıma kullan çevreyi daha az kirlet diyor ama ben yine de kendi arabama biniyorum” gibi bir örnek verebilirim.
      Kabullenmeye gelince 🙂 ben insanlıktan ümidimi keseli çok oldu. Sen kesmediysen ne güzel…

  2. abi aslında buraya yazacağım şeyleri telefon edip söylemem gerekiyordu maalesef beceremedim:) altı üstü birkaç tuşa basarak gerçekleştirebileceğim bir eylemi becerememek de bana ayıp olarak yeter kanaatindeyim…detaylarını (“bahanemi” de olabilir bu kelime aslında) inşallah daha sonra anlatırım.

    “iki” meselesine gelince, biraz katılıyor biraz da katılmıyorum yukarıdaki fikirlere. katıldığım kısım doğunun iyi-güzel anlayışı ve buna ulaşmak için izlediği yol; bu konuda ben de senin gibi düşünüyorum. Doğu, mükemmeliyeti mevcudu mükemmelleştirmek olarak anlıyor; mimarisinden müziğine, edebiyatından zanaatına kadar doğaya meydan okumayan ama daha iyi hale getirmek için sürekli bir çaba sergileyen bir medeniyet. Son Samuray’da bir sahne vardı hatırlar mısın bilmem: Tom Cruise abimiz samurayların mekanını tanıtırken aynı işi yıllarca belli bir seromonik düzen çerçevesinde bıkmadan, mükemmel hale getirinceye kadar tekrarlayan insanlardan bahsediyordu. Benim zihnimdeki doğu imajı bu, doğruyu bilen ve onu mükemmel hale getirmeye çalışan bir medeniyet…

    Batı ise doğunun zıddı, dünyaya meydan okuyan, kanaat edemeyen, sürekli daha iyinin, büyüğün, güçlünün vesairenin peşinde bir medeniyet. Onun için yıkıyor, yok ediyor, istiyor…Kapitalizm işte anlatmaya gerek yok…

    Daha sonra daha biraz yine yazarım ama böyle bakınca doğu daha insani bir medeniyet gibi görünüyor olmasına rağmen aynı dinamikleri “miskinlik” ve “aksiyon” olarak da karşılaştırabiliriz….

    1. abi katılmadığın kısımdan bahsetmemişsin, sanırım telefonda anlatacaksın onu da 🙂
      miskinlik üzerine ben de düşünüyorum bir zamandır. miskin kim? Kur’an miskin’i doyurun diyor. fakiri, yoksulu, yetimi doyur tamam. peki bu miskin kim? ben de sana sorayım elim değmişken…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir