İbn Sina Metafiziği [Hayrani Altıntaş]

Kitap İbn Sina‘nın hayatı ve eserlerinden bahsederek başlıyor. İbn Sina’da Metafizik kısmı ile devam ettikten sonra geniş bir şekilde kavramlara yer veriyor.

İbn Sina 980 yılında Belh şehri yakınlarında bir köyde dünyaya geliyor. Buhara’da eğitim hayatına başlayıp çeşitli bilimlerle ilgileniyor. Tıp ilminde de bildiğimiz gibi zirveye çıkıyor. Mantık, fizik ve matematik alanlarında da zirveye çıktıktan sonra metafizik ile ilgilenmeye başlıyor. Aristo’nun fikirlerinden etkilenen İbn Sina’nın fikirlerini Hayrani Altıntaş hocamız Aristocu, yeni eflatuncu ve İslami düşüncelerin bir sentezi olarak nitelendiriyor.

“İbn Sina felsefesinde Kuran-ı Kerim verilerinde yenieflatunculuğun rahatça hareket edebileceği doğal bir metafizik alanı bulunmaktadır. Bu yüzdendir ki o, Kuran-ı Kerim’in Allah’ı ile felsefecilerin yahut düşünürlerin tanrısını birleştirmeyi gaye edinmiştir. Bu, onu diğer yenieflatunculardan ayıran bir özelliktir.”

“Allah hiçbir tarife girmez, çünkü tarifler zatı meydana getiren özelliklerle yapılır, yoksa varlığı verenlerle değildir. Allah varlığın meydana gelmesine sebep olandır; öyle ise tarife girmez.”

“İbn Sina’ya göre her şeyin bir gerçeği (hakikati) vardır. Bu da onun “mahiyyeti”dir. Aynı şekilde, her şeyin kendine özgü gerçeği onun varlığından ayrıdır. Eğer bir şeyin gerçeği soyutlanmış olarak veya nefiste veyahutta bu ikisini kapsamına alan mutlak bir durumda vardır denilirse burada elde edilmiş ve anlaşılmış bir anlam vardır. Fakat eğer bu şeyin gerçeği şunun gerçeğidir denilirse bu, bir gereksiz tekrar olur. Eğer bu şeyin gerçeği bir şeydir denilirse bu gene bilinmeyeni açıklamayan bir doğrulama olur. Bunun gerçeği varolan bir gerçektir, demek de az yarar sağlar. Fakat eğer A’nın gerçeği bir şeydir ve B’nin gerçeği başka bir şeydir denilirse bu ifade doğrudur; çünkü insan nefsinde onun ilk şeyden farklı özel bir başka şey olduğunu anlar. Bu tıpkı A’nın gerçeği bir gerçektir ve B’nin gerçeği de bir başka gerçektir gibidir. Bu dolayısıyla söyleyiş (idmar) bu birleştirme (iktiran) dışında hiç bir sonuç bulunamaz.”

İbn Sina batı düşünce sistemine de tesirde bulunmuş bir düşünürdür. Bilindiği gibi batı dillerinde adına Avicenna denmiş ve kitapları yüzyıllar boyunca üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmuştur. 200’ün üzerinde kitabı olduğu rivayet ediliyor. İslam dünyasında ise pek çok eleştiri okuna hedef olmuştur. Bunlardan en bilineni Gazali’dir. Gazali Tehafüt’ünde en fazla İbn Sina’ya ve Farabi’ye çatmıştır.

İbn Sina felsefesinde temel kavram varlıktır. Bir varlığın olması var olma niteliği zorunluysa gerçek bir varlık, var olması için sebep varsa mümkün bir varlıktır, sebep yoksa bu imkânsız bir varlıktır. Bütün varlıkların var olması için bir sebep vardır ve sebepler silsilesi “Vacibu’l Vücud”a kadar gider. Bu görüş kelamcılar tarafından eleştirilmiş zira yukarıdaki varlık kademelererinin en üstünde bulunan zorunlu varlık ancak Allah’ın varlığıdır. Kelamcılar Allah’ın varlığına zorunlu demesi açısından İbn Sina’nın Allah’a kusur atfettiğini iddia etmişler.

İbn Sina Allah’ı Vacibu’l Vücud olarak ifade etmiştir ve Vacibu’l Vücud’un bazı özelliklerinden bahsetmiştir.
1- Allah basittir demiştir: Varlığı çeşitli parçalardan meydana gelmemiştir; tektir, bütün varlıklar O’ndan çıkmıştır; benzeri ve zıddı yoktur.
2- Allah’ın cismi yoktur: belirli bir şekli, ölçüsü, özelliği yoktur.
3- Allah’ın cinsi ve türü yoktur.
4- Allah düşünce, düşünen, düşünülendir. Akil, akıl ve makuldur. (Farabi’de bunun aynını söylüyordu.)
5- Allah’ın bilgisi tamdır: Burada İbn Sina Aristo felsefesindeki tanrının dünyada olup bitenlerle ilgilenmediği düşüncesinin tam tersini söylüyor. Allah dünyayı da düşünülebilen her şeyi de bilir. Bu konuda değişik düşünürlerin değişik fikirlerine yer verilmiş kitapta. Aristo’ya göre Tanrı kainatın merkezidir ve bilmeden, görmeden bir aşk esasına, yani iyi ve güzel cazibesiyle yönetir demiş. İbn Sina ve Farabi ise Allah alemin türlerini, külli kanunlarını, küllileri bilir, yoksa ayrı ayrı, zaman olarak bilmez demişlerdir. Burada Allah’ın ilminin büyüklüğünden kaynaklanan bir yorum farkı olduğu kanaatindeyim. İbn Sina Allah’ın ilminin külli bir ilim olduğunu söylemiş ve cüz’i şeylerle ilgili ilim hakkında ise : Allah cüzi’ileri külli ve değişmez bir şekilde bilir demiştir.
6- Allah sevgidir, sevendir, sevilendir. (aşk, aşık, maşuk): Allah hem sever hem sevilir, saf parlaklığa ve güzelliğe sahiptir. Hiçbir güzellik O’nu geçemez. O saf iyilik olup mevcut sevginin nesnesidir.
7- Allah saf iyiliktir. Hayr veya İyi Allah’ın özünden akledilir şeklinin sonucu ve tabiatı gereği, belli akli düzene göre dünya üzerine taşar. Kötülük eksikliktir dolayısı ile iyilik varlığa bağlıdır. Her  varlık özünü tamamlayabilmek için iyi olmak ister. Allah her varlığa belirli bir olgunlukla birlikte iyilik vermiştir.
8- Allah zengindir. Allah gerçek mülk sahibidir, hiçbir gaye olmaksızın faydaların kendinden taşmasına izin verir.

İbn Sina Allah’ın varlığı ile ilgili de şöyle diyor: Allah’ın varlığı ispat edilemez, delil yoktur lakin O âlemin tümünün delilidir. İbn Sina aynı zamanda Sudur teorisini de kabul etmiştir. Kâinat yoktan var edilmemiştir de ezelden beri vardır der. Allah’ın varlığından sürekli bir iyilik ve düzen yayılır. Varlık da bu yayılmanın neticesidir. Bu görüş bazı tasavvufçulara da kaynaklık etmiştir. Allah kâinatı vardan var etmiştir gibi bir söylemle karşılaşmıştım ben de.

İbn Sina “nedensellik” konusuna büyük yer verir. Varoluşun sebebi ilk ve son sebep olan Allah’tır. Sebep kelimesini de şöyle tanımlıyor düşünür: Sebep bir varlığın fiil halindeki varlığını kendisinden aldığı, bir başka varlığın vücudunun zatıdır, ve sebep varlığını fiil halindeki bu varlıktan almaz. (İbn Sina sebep kelimesinin yerine illet kelimesini kullanmış). Dört çeşit sebep vardır:
1- Maddi sebep – el-illet el-unsuriyye (Onda): Herhangi bir şey olabilme yeteneğidir; masa olabilecek kereste gibi.
2- Şekli sebep – el-illet el-suveriyye (Onunla): Bu sebep bir şeyin bir bölümüdür ve şey onunla oluşur, fiil halini alır. Bina hareketin bir şeklidir, ilacın tarifi şifalandırmanın bir şeklidir.
3- Fail sebep – el-illet el failiyye (Ondan): Bu sebep başka bir varlığın kendisinin sağlayamadığı vücudu ona veren sebeptir. Eşya varlık kazanabilmek için fail sebepe ihtiyaç duyar.
4- Gaye sebep – el-illet el-gaiyye (Onun için): Gaye kendisi vücud olmayıp fakat vücudun onun için olduğu şeydir.

İbn Sina’nın nefs kategorileri ile son vereceğim kitaptan bahsetmeye. İbn Sina’ya göre 4 türlü nefs vardır. Nefs bir cevherdir, bedenle birlikte var olur, nefs bedenin olgunluğudur. Nebati nefs, hayvani nefs, insani nefs ve ölümden sonraki nefs de nefsin türleridir. Nefis dünyada bir hazırlık aşamasında geçer. Nereden geldiği, nereye gideceği soruları üzerine yoğunlaşması gerekir ki olgunlaşsın. Bedene can veren nefistir ve nefs çıktıktan sonra beden canlı olma özelliğini yitirir. Bedenle beraberken cismani eğilimler ile kirlenmeyen nefisler kolayca yükselirler.

Kitaptan anlayabildiğim kadarını burada vermeye çalıştım ama eminim tam olarak anlayamadığım çok ayrıntı var. Hayrani Altıntaş, kıymetli bir ilahiyat profesörü kitabın yazarı. Elimdeki Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından 1985 yılında basılmış bir baskısı.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir