Hormonlu Şehirler, Yıkıcı Depremler

Cuma günü İzmir’de yaşanan deprem felaketi sene başında Elazığ-Malatya’da yaşanan depreme oranla daha çok insanı ilgilendiriyor. Elazığ’daki depremle doğrudan ilgisi olanlar sadece Elazığlılardır. İzmir’deki bir depremse İzmir’de yaşayan Elazığlıyı da ilgilendirir, Erzurumluyu da Ankaralıyı da. İzmir, ülkenin her yerinden göç almış, nüfusu beş milyon civarında olan Türkiye’nin üçüncü büyük vilayeti. Burada yakınları olanların sayısı çok daha fazla. Buradaki bir deprem ülkemizin genelini Malatya’daki ya da Elazığ’daki bir depreme oranla daha çok ilgilendiriyor. 

Depremin bir de ekonomik boyutu var. Daha şiddetli bir İzmir depreminin ülke ekonomisine vereceği zarar daha şiddetli bir Elazığ depremine göre çok daha fazladır. Bunun nedeni de İzmir’de sanayi tesislerinin Elazığ’a ya da ülkedeki çoğu şehre nazaran daha fazla sayıda ve büyüklükte olması. Daha büyük bir depremin -Allah muhafaza- İzmir’i vurmuş olmasından tüm Türkiye zarar görecekti demektir bu. Daha büyük bir depremin İstanbul’u vurması ihtimalini düşünmek istemesek de her zaman gündemimizde olan bir konudur bu. Ülke nüfusunun beşte birinin yaşadığı, ekonomisininse neredeyse yarısının döndüğü İstanbul şehrinin yaşayacağı büyük bir deprem, hem yaşanacak can kayıpları açısından hem de ekonomik zarar açısından ülkemizi onlarca yıl geriye götürecek demektir. 

Ülkemizde depremler çok sık oluyor. Hafızamızı biraz yoklayarak Van’dan Afyon’a, İstanbul’dan Erzincan’a kadar olmuş birçok depremi hatırlayabiliriz. Fakat tüm depremlerden en travmatik olanı tabi ki ’99 senesinde yaşadığımız 17 Ağustos depremidir. Daha fazla insanın etkilendiği, daha fazla ekonomik kaybın olduğu bu deprem hepimizin hafızalarında önemli bir yer tutmaktadır. Bu depremden sonra inşaat sektöründe denetimler daha sıkılaşmış, yapılan binaların dayanıklılığı daha da önemli hale gelmiştir. Fakat sadece binaların dayanıklı hale getirilmesi tedbir olarak yeterli midir?

Deprem, kuvvetli bir tabii olay. Cuma günü yaşanan 6,8 büyüklüğündeki depremin yıkıcılığını gördünüz. 17 Ağustos’un şiddeti ise 7,4 olarak ölçülmüştü. Fakat daha şiddetli depremlerle karşılamak da -Allah korusun- mümkün. Dünyada 9’un üzerindeki şiddetlerde de depremler yaşanmıştır. Böylesi büyük bir depremi konuşmak bile korkutucu gelse de kafamızı kuma gömerek yaşamamız mümkün değil. Büyük bir depremi konuşup ona göre tedbir almak konuşmamaktan iyidir. Böylesi büyüklükte depremler için binaları sağlamlaştırmak yetmez. Nüfusu ve sanayi yoğunluğunu seyreltmek de gerekir. İstanbul gibi bir şehirdeki sanayi yoğunluğunu başka şehirlere kaydırmak için çözümler üretilmeli, ülkedeki şehir nüfuslarının bu dengesizliği bir plan dâhilinde azaltılmalıdır. 

İstanbul nüfusu 20 milyona dayanmış durumda. Ankara-İzmir 5 milyon civarında. Bursa, Adana, Antalya, Konya, Urfa, Gaziantep 2’şer milyonu geçtiler. Başta İstanbul olmak üzere, bu şehirlerin nüfuslarını azaltmak, olası depremlere karşı alınacak en önemli tedbirlerden birisidir. İnşaatları güçlendirmek kadar değerli bir önlem olacaktır nüfusu azaltmak. Sanayi üretimi ile ilgili teşviklerin en az nüfuslu yerlere verilmesi, nüfusun fazlalaşmasına sebep olan eğitim kurumlarından kamu kurumlarına kadar tespit edilip bunların daha az nüfuslu yerlere kaydırılması uzun vadede nüfus dağılımındaki uçuk farklılıkları azaltıcı etkisi olacak önlemlerdir. 

Allah memleketimizi afetlerden, felaketlerden muhafaza buyursun. Dua ediyoruz fakat afetlere karşı sadece dua etmek yeterli olmaz, tedbir de almalı. Tedbir olarak atılacak en doğru adım ülkedeki nüfus farklılıklarının bilim adamları, yerel yöneticiler ve politika üreticileri tarafından masaya yatırılarak bu farklılıkları azaltacak önlemlerin alınmasıdır.

2 Kasım 2020 Net Haber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir