Hiç [Sadık Yalsızuçanlar]

Sadık Yalsızuçanlar hemşerimin bir kitabını okuyayım dedim. Hangi kitabının daha meşhur olduğunu bilmiyordum. Bir tane hikâye kitabını aldım rastgele. Hiç. Ankara’daydım. Dönüş yolunda okumaya başladım. Kitaba ismini veren hikâye “Hiç” en başta. Kitabın en uzun hikâyesi aynı zamanda. Hikâye bir tane hattat kardeşi anlatıyor. Hattat üniversite okumak için kalkmış gelmiş İstanbul’a. Okumaya gelmiş gelmesine de takılıp kalmış kendi aklının bir köşesinde. Bu varlık, bu evren, bu kâinat. Hepsinin içinde olan türlü anlamlar ve yine hepsinin anlattığı bu ifadesiz anlamsızlık. Kendini hat sanatına vermiş ve de düşünmeye. Hikâye’de Hattat’ın bu serencamından minik bir kesit veriyor.

“Yokluğun varlığın öteki yüzü olduğunu düşünürdü hiç yazmayı her düşündüğünde. Varlığın içyüzü. Varlığın içi dışa çevrilince yok oluyordu. Var olan bir şeydi yokluk. Varlığı boşluklayan bir şey.”

“O’nun eli tüm ellerin üzerindedir’i yazıyordu Halim Efendi bir kez düşünde. Kendisini görmüyordu. Parmaklarını izliyordu. Oradan kamışa, oradan çizgilere geçiyor ve çizdiği şeyi yaşayan bu elin kendi eli olmaktan çıktığını, O’nun eline dönüştüğünü, her şeyin O’nun varlığıyla var olduğunu, O’nun varlığının yanında aslında var olmadığını, bir gölgeden ibaret olduğunu görüyordu.”

“Ölüm hiçlik değildi ama hiç ölüm gibiydi.”

“…gelip oturdu kanepeye bir bardak çay doldurdu buğusuna baktı üzerindeki tanelere şeker attı eriyişine baktı karıştırdı karışmasına baktı bu şeker de nereye gitti az önce vardı oysa dönüştü mü neye dönüştü nasıl dönüşüyor bu kaşık onu tutan parmaklarım bu bardak içindeki çay içindeki su içindeki çay taneleri bu masa bu kâğıtlar bu kâğıtlarda kaybolmuş on yedi sene bu oda bu perde bu pencere bu kilim bu iskemleler bu sehpalar bu sigara yaktı nefeslendi bu duman az önce var olan sonra çekilen sonra üfürülen sonra kaybolan bu duman az önce vardılar şimdi onları flu görüyorum onlar kararıyor gözlerimde flulaşıyorlar şimdi onlara dokunuyorum onlara dokunmak istemiyorum istemeden dokunuyorum var değil gibiler varlar mı yoksa yoksa onları var mı görüyorum var olsunlar mı istiyorum bu parmağın sızlayınca var oluyor sonra alışıyorum kayboluyor…”

Bu hikâyenin dışında uzunlu kısalı otuzdan fazla hikâye var kitapta. Uzun tasvirler beni sıktığından fazla verimli okuyamadım kitabı. İlk hikâyeden sonra sıkıldım diyebilirim. Sonuna doğru hikâyeler de kısalmaya başlıyor. Tek sayfalık, iki sayfalık birkaç tane hikâye var.

Timaş yayınlarından çıkan kitap 200 sayfa. İlk baskısı 2004’te yapılmış. Benim elimdeki ise 2011’de.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

2 thoughts on “Hiç [Sadık Yalsızuçanlar]

  1. bu abinin üstadın hayatını anlatan bi romanı vardı, çok hoşuma gitmişti, aslında öyle ahım şahım bişe değildi ama ramazanda okuyunca hoşuma gitmişti işte. bikaç tane de hikaye kitabını okudum, fena değildi. ama televizyonda izleyince hiç hoşlanmadım bu abinin hal, hareket ve tavırlarından. muhtemelen hoş bi insandır ama televizyonda çok antipatik ya…

    1. Ben bir hikaye, roman okurken anlatıma bakarım anlattığından önce. Sait Faik Galatasaray-Fenerbahçe maçını bile yazsa okurmuşum gibi geliyor. Eminim ki Sait Faik iki takımdan birini tutsa dahi hikayenin hiçbir yerinde sezdirmez bunu okuyucusuna.

      Sadık hoca muhtemelen her Malatyalı gibi hoş bir insandır. Ben çok sevemedim hikayelerini ama belki de ben anlamamışımdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir