Hayrullah Efendi Tarihi III

Hayrullah Efendi Tarihi’nin üçüncü cildi, Yıldırım Bayezid dönemi olayları ile başlayıp Fetret Devri ile devam ediyor. Çelebi Mehmet devrinin sonu ile üçüncü cilt de sona eriyor. Hayrullah Efendi’nin kendi tasnifine göre ise bu kitap yedinci cildin ilk faslı ile sona eriyor.

Hayrullah Efendi’nin takdir ettiğim bir yönü de Osmanlı’yı anlatırken bir yandan da anlattığı devirde dünyanın diğer ülkelerinde neler olup bittiğini de tafsilatı ile anlatması. Bu ciltte Japonya’ya dahi yer vermiş. Anlatılmayan yer yok gibi.

Son Havadis gazetesinin bu kültür hizmeti geçmiş zamanlarda gazetelerin işlevinin ne kadar farklı olduğunu da gösteriyor. Gazete sadece haber verme aracı değil, bir yandan da halkın eğitimi için önemli bir vasıta imiş o zamanlar. Şimdiki gazetecilik maalesef insanların gelişimine değil eğlenmesine hizmet ediyor. 1971 senesinde bu değerli eseri Zuhuri Danışman’a hazırlatıp okuyucusuna hediye etmiş gazete, hem de yedi cilt halinde. Her cilt 240 sayfadan oluşmuş.

Gelelim bu kitapta dikkatimi çeken hususlara:

Bu cilt, Timur hastalığının Türk dünyasına yayılmasının çeşitli yönlerini anlatıyor. Timur, Türk dünyasına bir hastalık gibi dadanıp her yeri talan etmeseymiş bugünün dünyası bambaşka bir yer olabilirmiş hakikaten. Sadece zalimliğine ve gaddarlığına hizmet eden bu adam her gittiği yerde katliamlarla kendisine tatmin aramış. Hindistan’a girip buradaki mamur şehirleri harap etmiş. Yüz binden fazla Hintliyi katlettiğini yazıyor Hayrullah Efendi. Türklere saldırırken daha merhametli olmamış ama. Sivas’ta yaptıklarını tüm tarihler doğruluyor.

Yıldırım Bayezid, Konya’yı kuşattığı zaman harman vaktiymiş. İnsanlar, kuşatma yüzünden mahsulü yığınlar halinde bırakıp kaleye sığınmışlar. Padişah haber yollamış: Meydandaki zahirelerin sahibi gelsin, parasıyla satsın bana, diye. Bunu gören ahali Osmanlı’nın adaletinden etkilenmiş ve şehri teslim etmişler.

Yıldırım Bayezid’in alkol düşkünlüğünü hemen her tarih kitabı yazmıştır. Hayrullah Efendi bunu savunmak için bir şeyler yazayım derken tüm Osmanlı’yı gömmüş. Osman Gazi’nin Köse Mihal ile birlikte gül yüzlü sakilerin elinden kadehler içtiğini, Orhan Gazi’nin Yenişehir’de, 1. Murad’ın Maltepe’de alkol aldığını tarihlerin yazdığını belirterek örneklemiş. Çok gereği yoktu bence. Birinci Murad’ın daha dindar birisi olduğunu düşünüyorum. Bu sülaleden 1. Murad ile torunu Musa Çelebi’nin dindar kimseler olduğunu tahmin ediyorum.

Yıldırım Bayezid’e atfedilen bir olay da halktan para alan bazı kadıların bir eve toplanması ve padişahın bunların diri diri yakılması emrini verip sonra etrafındakilerin yalvarması ile bu işten vazgeçmesi. Benzeri bir olayı Selçuklulardan birisi için de okumuştum ki bu Sultan vazgeçmeyip yakıyordu âlimleri.

Çok ilginç bir hadiseye de bu kitapta rastladım. Timur’un Asya’nın her tarafını baskı altına alması neticesi Karadeniz’in kuzeyinden Osmanlı ülkesine gelen Tatarları düzene sokmak istemiş Padişah. Bu işle de dönemin kritik isimlerinden Çandarlı Ali Paşa’yı görevlendirmiş. Tatarlar o zamanlar soygun ve çapulla yaşayıp düzene girmekte direniyorlarmış. Ali Paşa liderleri Oktay Han’ı yemeğe davet etmiş ve zehirlemiş. Başsız kalan tatarları da asker olarak kaydettirmiş. Ankara Savaşı’nda Timur tarafına geçen Tatarların bu ihanetlerinin temelinde bu zehirletme hadisesi yatıyormuş.

Timur’un Sivas’taki mezalimi “Sivas Faciası” olarak yer bulmuş eserde. Şehzade Ertuğrul’un vefatı da bu döneme denk geliyor. Yıldırım’ın bu olaylar esnasında bir gün Bursa civarında dolaşırken bir çoban kavalı işitir. Yanına giderek: “Çal bre çoban çal, ne canın yandı ne ciğerin yıkıldı. Ertuğrul gibi oğlun mu öldü, Sivas gibi kalen mi yıkıldı” der.

Yine, ilk defa burada okuduğum bir bilgi de Yıldırım’ın, oğlu Ertuğrul’un vefatına çok müteessir oluşu ve tahtı oğlu Süleyman Çelebi’ye bırakmak isteyişi. Timur’dan korktu derler diye vazgeçmiş bundan.

Ankara savaşında Yıldırım’ı tanımayan Timur askerlerine kendisini Germiyan beyi göstermiş. Sırp askerinin bu savaşta çok mertçe savaştıklarını Hayrullah Efendi de yazmış, artı olarak sayı da vermiş. 20 bin kişilik Sırp kuvveti geriye 2 bin kişi olarak dönebilmiş.

Emir Süleyman ve bazı Anadolu beyleri demiş yazar fakat hangi beyler olduğunu söylememiş. Birleşerek Yıldırım’ı Timur’dan kurtarmak için fidye teklif etmişler. 90 bin flori üzerine anlaşılmış fakat parayı bulamamışlar. Bizans’tan dahi borç istenmiş fakat o Paleolog şeytanı yok mu Bizans’ta, hiç yanaşır mı?

Çelebi Mehmet’in on bir yaşında olduğunu yazmış yazar ama çok tutarlı değil. Sonraki hesaplara göre 22 yaş civarında olmalı Ankara savaşı sırasında. Amasya’daki durumu Timur’un canını sıkmış ve Yıldırım’a mektup yazdırmış tuzak kurmak için, Yıldırım çaresiz yazmış ve davet etmiş kendisini. Gelirken saldırıya uğramış ve tuzağa düşmek üzere olduğunu anlamış Çelebi Mehmet.

Hayrullah Efendi, objektiflik iddiasında bulunmuş kitabın bir yerinde. Geçmiş tarihçiler dalkavuk, batılı tarihçiler ise hased ve garaz üzerine bina etmiş tarihlerini diyor. Keşke bilme ihtimalimiz olsa.

Timur, İslam memleketlerini talan ettikten sonra nedamet getirmiş, Gürcistan’a akın etmiş. Çin’e gitmek için orduyu kurup Çin sınırına kadar gelmiş. Kış bastırınca sınırda ordusunu konaklatıp baharı beklerken âleme düşmüş. Alkolü biraz fazla kaçırınca hastalanmış ve 71 yaşında sizlere ömür: “Arak cevherinden iki gün iki gece durmadan kullanmakla artık yemekten kesilüp, kımıldamaya mecali kalmadı.”

Musa Çelebi, Mehmed Çelebi ile savaşmadan önce derviş kılığında gelip karşı ordunun içine girmiş. Bu Musa Çelebi hakikaten değişik bir kişilikmiş, sert mizacı olmasa, siyaset ilminden biraz anlıyor olsa tarihi değiştirebilecek kişilerden birisiymiş ama maalesef başarısız olmuş.

Musa Çelebi ile ilgili çeşitli hadiseler var bildiğimiz. Birisi, ağabeyi Süleyman Çelebi’nin öldürüldüğü köyü komple yakma hadisesi. Şehzadeyi, elbiselerini almak için öldürmüş köylüler diye yazıyor bazı tarihler. Bir de, Musa Çelebi’nin cenazesi Bursa’ya giderken Karamanoğlu beyi de Bursa’yı kuşatmış vaziyette. Gelenleri görüp korkuya kapılarak kaçıyor. Yolda kendisine “Sen Osmanoğlu’nun ölüsünden böyle korkarsan dirisini görsen ne yaparsın” mealinde sözler söyleyen birisini katlediyor.

Bayezid Paşa, Çelebi Mehmet’in sadrazamı. Karamanoğlu üzerine sefere gidilmeden başarı elde ediyor. Karamanoğlu Alaaddin’e mektup yazıyor. Padişah hasta, gel Ankara’ya doğru belki saltanat sana geçer diyor. Zokayı yutan Alaaddin’i anında paketliyor. Osmanlı hanedanı devam etmezse ne olacağı konusunda tarihin bazı zamanlarında tartışmalar olmuş. Kırım Hanlarının gündem olduğunu duymuştum, Karamanoğlu da ciddi olarak düşünüldü mü acaba?

Çelebi Mehmet’e atfedilen şiir şöyle:

Cihan hasm olsa Hak’dan nusret iste
Erenlerde dua ve himmet iste
Çalub din aşkına küffare şimşir
Anuben çaryarı hizmet iste
Eğer leb-teşne isen ey bed-endiş
Bu deşne çeşmesinden şerbet iste
Geçenden geç, demir daşdan sakınma
Demürü mahveden kudret iste
Çevirme yüz muhaliften Muhammed
Adüv’vü arsadan sür vüs’at iste

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir