Gülerim Soykırımına

Bakmayın Amerika’nın soykırım yaptınız laflarına. Soykırım konusunda bir kurs verilecek olsa üstat Amerika olur. Kızılderilileri katletmelerinden başlarlar derse. 20. Yüzyılda dahi Kızılderilileri deneylerde kobay olarak nasıl kullandıklarını anlatırlar. Bir deney için aynı gün 200 tane Kızılderili’yi nasıl ilaçla zehirleyip öldürdüklerinden devam ederler. Bakmayın başkanlarının zenci oluşuna. Afrika’dan hayvan toplar gibi topladıkları zencileri balık istifi gemilere nasıl yüklediklerini, ölen ölür kalan sağlar köle olur diye Atlantik’i aştıklarını anlatsalar dudaklarınız uçuklar. Sonra da demokrasi vaadiyle katlettikleri Vietnamlı, Iraklı, Afgan ve daha birçok ulustan siviller. Ve Japonya, Hiroşima’ya atılan atom bombası günlük hayatında olan, kadın, çocuk, genç, yaşlı 200 bin sivilin yanarak ölmesine sebep oldu. Nagazaki’nin bilânçosu 70 bin. Sonradan bombanın etkisiyle ölenleri saymıyoruz. Soykırım bir ders olsa Profesörlüğü kimselere kaptırmaz Amerika.


Ermeniler katledildik diye avazları çıktığı kadar bağırıyorlar ama 25 Şubat 1992’de Hocalı kentinde katlettikleri 1300 sivil’in acısı henüz dinmiş değil. Katliam için tarihe bakmaya gerek yok. 1992 daha tarih olmadı. 1992–1995 yılları arasında 300 bin Boşnak sivilin Sırplarca katledilmesi de daha tarih olmadı. 1995’te Srebrenitza’da katledilen 8300 sivil sadece bir örnek Bosna-Hersek için.


Ruanda’da Tutsi’ler ve Hutu’lar arasındaki savaşla ilgili haberleri duyarız ara sıra. Aslında ne Tutsi diye bir ırk var ne de Hutu diye bir kabile. Ruanda’yı sömüren Belçika’nın uydurduğu kelimeler bunlar. Birbirlerini katledenler aynı ırktan, aynı soydan. Belçika rahat sömürmek için çıkardı ayrımcılığı zamanında. 1994 yılında katledilen Raunda’lı sivillerin sayısı 800 bin. Belçika hükümetine bundan bahsetseniz hiç istifini bozmaz, üzerine alınmaz.


Fransa; Cezayir’i yönettiği zaman zarfında 1,5 milyon sivili katletmiştir. Fransız hükümetinin bu konudaki tutumu o kadar pişkin ki. Fransızlar bu hadiseler hakkında yorumun tarihçilere bırakılması gerektiğini savunuyorlar. Öyle ya, hadise tarih olmuş, ne gereği var Fransa’nın önüne temcit pilavı gibi çıkmasının her zaman.


18 Mayıs 1944 gecesi Kırım’daki bütün Türkler sorgusuz sualsiz şehir meydanlarına toplandı. Evlerinden toplu iğne dahi alamadılar. Toplanan 423 bin sivil Stalin’in emriyle tren vagonlarına balık istifi doldurulup güya sürgüne yollandılar. 195 bin kişi kötü şartlara dayanamayıp öldü. Katledilenler Türk olduğu için bu katliamdan çok bahsedildiğini duymazsınız. Hâlbuki Almanya’nın Nazi döneminde öldürdüğü 17 milyon kişinin acısı hiç dinmez. Zira ölenlerin arasında Yahudiler de vardı. Yahudiler belki de İsrail’deki zulümlerinin ve haksızlıklarının üzerini örtmek için gündemden hiç indirmezler bu katliamı. Aynı Almanya’nın 1904–1907 arasında Namibya nüfusunun %75’ini katletmelerinden bahsedildiğini hiç duymazsınız. 75 bin insanın hepsi de en az Türkler kadar kıymetsiz zencilerden oluşuyordu çünkü.


Geçtiğimiz yüzyıl o kadar fazla katliama sahne oldu ki yazmakla bitiremeyiz. Güçlü olan zayıf olanı katletti, işine geldiği gibi. Sonrasında saklamaya dahi çalışmadı yaptıklarını. Konu Ermeni soykırımına geldiğindeyse bu katillerin hepsi melek kesilip nutuklar atmaya başladılar. Ortada bir soykırımın olduğu dahi meçhul. Türk milletinin genel karakteristiğini inceleyen herhangi bir tarihçi böyle bir katliamın olmadığını rahatlıkla söyler. Hatta Ermeni tarihçiler bile, azıcık samimi olsalar varlıklarını Türk milletine borçlu olduklarını söylerler. Gelin görün ki dünyayı yönetenler, Türkiye üzerindeki planlarını gerçekleştirmek için gündemden indirmiyorlar bu soykırım laflarını, kendi katilliklerini meşru sayarak. Bazı kuklalar Ermenilerden özür dileme kampanyası başlatıyor bir de. Özür dileme kampanyası başlayacaksa dünyada, önce Amerika’nın nedametten salya sümük gözyaşı dökerek aşındırması lazım dünya halklarının kapısını sonra da Almanya, Fransa, Belçika, İspanya ve tüm diğer sömürgecilerin özür dilemesi gerekir katlettiklerinden. Bizdeki kuklalar eğer birazcık samimi olsalardı önce bu özürlerin hesabını sormaları gerekirdi.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir