Gog [Giovanni Papini]

“Yanlış bir gezegene gelmiş olmamdan korkuyorum. Burası bana çok dar geliyor. Benim için istediğim kadar yer yok.”

Okuduğum kitapta Gog’un iki cildini birleştirmişler. Birinci kitap Gog, ikincisi Kara Kitap. İki kitap arasında yirmi yıl fark var fakat Gog hep aynı kişi. Hikâye, yazarın Gog ile tanışması ile başlıyor. Gog Amerikalı bir milyoner. Dünyanın en zengin insanlarından biri ve hayatı çok ciddi manada sorguluyor. Can sıkıntısı derdi hastalık seviyesinde. Dünyayı gezerek, yeni insanlarla tanışarak sıkıntısını gidermeye çalışıyor fakat nafile. Günlüğüne yaşadığı ilginç hadiseleri, tanıştığı değişik insanları ve düşüncelerini not ediyor. Zamanın meşhur edebiyat şaheserlerini okuyor. Suç ve Ceza’dan Gulliver’in Gezileri’ne kadar meşhur ne kadar kitap varsa okuyor ve hepsinin zırvalık olduğuna karar veriyor. Henry Ford ile görüşüyor. “Herkesin bir uçağı olup bir saat çalışabildiği gün ben de peygamberler sırasına gireceğim ve insanlar bana gerçek kurtarıcıları olarak tapacaklardır.” diyor Ford. Bir ara gerçek mucizeler görebilmek için dünyanın değişik yerlerinden mistikler getiriyor. Hepsinin de şarlatan olduğunu fark edince kovalıyor bunları. En ilginç hikâyelerden birisi de nüfusu sürekli sabit tutan adanın hikâyesi. Pasifik Okyanusu’ndaki bu adada doğum olduğu zaman kura çekerek adadan bir kişiyi öldürüyorlar. Dünyanın bugünkü haline uygun olduğunu düşündüğüm bir kurgu. Gelişmiş batı ülkeleri obezite ile daha etkin mücadele edebilsinler diye gelişmemiş ülkelerde insanlar açlıktan ölüyor. Birileri daha insanca yaşasın diye birileri hayvanlar gibi günden güne yaşamak zorunda. Ada hikâyesinin hemen ardından dünyada yer açmak için birilerini öldürmek için organize olmuş manyakların hikâyesi var. Yazarın Gandi ile ilgili fikirleri de ilginç. Hint kültürünün mütevekkil, kabullenici yapısını Avrupai bir tedrisattan geçen Gandi kırıyor ve İngilizlere karşı gelirken kendine Avrupalıları örnek alıyor.

“Nasıl oluyor da insan, vücudunun her tarafını, parmaklarının uçlarına kadar (eldivenle) kapatıyor da en mühimi olan yüzünü açık bırakıyor? Azamızı hicabımızdan veya utancımızdan kapatıyorsak çoğu zaman en az güzel ve en az muntazam olan suratımızı gizlemiyoruz. Eskiler ve bugün ilkel dediğimiz insanlar –ki birçok hususta bizlerden daha akıllıdırlar- hayatın en ciddi ve en güzel olaylarında maske kullanıyorlardı ve kullanmaktadırlar.”

Buna benzer bir fikir de herkesin içinde yemek yememekle alakalı. Gog’a göre insanlar herkesin içinde tuvalet ihtiyaçlarını gidermedikleri gibi yeme ihtiyaçlarını da gidermemeliler. Yemek için ayrı odalar olmalı evlerde.

Yazar Gog’un şahsında dünyayı dolaşıyor, meşhur insanlarla tanışıyor, değişik insanların değişik fikirlerini ortaya koyuyor. Yamyamların düşünceleri, Edison’la, Freud’la, Einstein’le, H. G. Wells’le Maeterlinck’le, Bernard Shaw ile Knut Hamsun’la muhabbet… Gog’un değişik şeylere harcadığı muazzam paralar ayrı bir mesele. Şiir endüstrisi kurmak için şairler çalıştırıyor. Şehrin orta yerine hayvanat bahçeli bir cangıl kurduruyor.

Yahudiler parayı sevmezler. Edebiyatlarının dörtte üçü, peygamberlerinden beri, fakirlerin tebciline tahsis edilmiştir. Fakat insanlara karşı korunmak için onları ya demirle imha etmek yahut para ile satın almak lazımdır. Yahudiler madde olan altın ile kendilerini müdafaa ediyorlar, florinler onların mızrakları, dukalar kılıçları, sterlingler tüfekleri, dolarlar mitralyözleri oldu. Bu silahlar her zaman tam tesirli değillerdi. Ama asırdan asra, medeniyetin aldığı kıvrıma göre gittikçe kudretlerini artırdılar. Nefsinin meşru müdafaası için kapitalist olan Yahudi, Avrupa’nın manevi ve mistik tükenişi neticesi, dehasına ve iradesine rağmen dünyanın hâkimlerinden biri oldu. Onu evvela zengin olmaya mecbur ettiler, sonra servetin her şeyden üstün olduğunu ilan ettiler, öyle ki düşmanlarının isteği yüzünden mukaddes kitabın fakiri, gettolar münzevisi, fakirler ve zenginler üzerinde hüküm sürer oldu, çıktı.”

“Yahudilerin önceleri kendilerini korumak için kullandıkları vasıtalar, zamanla intikam silahları hâline gelmişti, bilhassa zekâ ile ki, bence altından daha kuvvetlidir.”

“Yahudi zekâsı, bir asırdan beri, düşünce binanızın dayandığı sütunları, en aziz inançlarınızı baltalamak ve kirletmekten başka bir şey yapmamıştır. “ Diyor ve ardından Heine, Marx, Lombrosso, Max Nordau, Sigmund Freud, Weiningh, Bergson, Salomon Reinach, Einstein, Meyerson, Lasalle, Disraeli, Arton, Mandel, Troçki isimlerini sayarak kabul edilmiş hakikatlerden şüphe ettirmek, hürmet edilenleri ayaklar altına almak gibi amaçlara Yahudilerin nasıl ulaştıklarını anlatıyor.

“Çocuklar gibi aptallar ve şairler, sonsuzlukta dolaşan bu ateş böceklerini hayran olurlar. Ben ki –iyi mi fena mı bilmem- ne şairim ve ne de mistik, gök, benim için, her gece, üzerinde, çaresiz hiçliğimi okuduğum büyük, uğursuz perdeden başka bir şey değildir.”

Lenin’le görüşüyor: “Yüz milyon hödük, sopasız, casussuz, gizli polissiz, dehşetsiz, idam sehpasız, divanıharpsiz, kürek mahkûmiyetsiz ve işkencesiz idare edilemez.”

“Marx, İngiliz istatistiklerinin ve sanayileşmenin gizli hayranı bir burjuva Yahudi’den başka bir şey değildi. Onda barbarlık duygusu eksikti, bu sebepten yarım adam sayılırdı.”

“Bir insan hapse girer girmez, orada, ister istemez bir masum hayatı geçirecektir. Bundan başka hiçbir endişeleri, bir uğraşıları olmayacaktır. Çünkü onların yerinde düşünecek, hükmedecek başkaları vardır. Onlar, sadece bedenen çalışacaklar, fikren dinleneceklerdir ve bilirler ki, her gün, hastalansalar, hatta çalışmasalar bile, hür insanların her sabah ekmek, her akşam yatak peşinde koşup didinmeleri nedir, bu endişeleri tanımadan, yiyip içip, yatabileceklerdir. Benim hülyam, Rusya’yı muazzam bir hapishane haline getirmektir.”

“Demek koleksiyonum dağıldı. Bütün canlı koleksiyonlarının kaderi budur, hatta yeryüzüne ırk veya aile adı ile yayılmış olanların bile.”

“Ölmenin sırrını biliyor musunuz? Hayır mı? Öyle ise çek bakalım. Bir başka idam mahkumu ile daha işim yok.”

“Bazen günahlardan daha fazla acı veren faziletler vardır.“

Giovanni Papini Gog adlı kitabından 20 yıl sonra “Kara Kitap” adıyla Gog’un ikinci cildini yazmış. Gog 1931 yılında, birinci dünya savaşından sonraki bir zamanda ve yazarın henüz 50 yaşında olduğu bir dönemin ürünü. Yazar birinci kitapta daha pervasız, daha umursamaz, daha kavgacı. İkinci kitap ise 1951’de yani ikinci dünya savaşını da yaşayan bir zihnin ürünü. İlk savaşın izlerini taşıyan birinci kitaba ikinci savaşın izleri de ekleniyor ve birincisindeki umursamaz, hafif deli Gog biraz daha dünya meselelerini kafaya takıyor ve yazarın yetmişli yaşlarının olgunluğu hissediliyor.

İkinci kitap da birincisinde olduğu gibi Gog’un değişik maceralarını içeriyor. Küçük Prens yine gezegenleri dolaşıyor bir bir. Elektronik mahkeme hikâyesi Jules Verne’i aratmayacak kadar harika bir bilim kurgu bence. Yargı işinin makinelere bırakıldığı bir dünyadan bahsediyor yazar. Suç oluşturan durumla ilgili tüm veriler bilgisayara yükleniyor ve bilgisayar hüküm veriyor. Keşke adaletin gerçekleşmesi her zaman böyle kesin ve şaşmaz olsa. İkinci kitapta Gog’un koleksiyoncu kişiliği devam ediyor fakat bu defa kişi koleksiyonu yapmak yerine eski el yazıları koleksiyonu yapıyor. Bu vesileyle de birçok yazardan bahsetmek olanağı buluyor. Walt Whitman, Giacomo Leopardi, Victor Hugo, Stendhal, Franz Kafka, Tolstoy, Goethe, Sören Kierkegaard, Cervantes (Cervantes demişken Gog’un iki cildi ile Don Kişot’un iki cildi arasında bir benzerlik olduğunu düşünüyorum. İkinci ciltler ikisinde de daha olgun ve dolayısı ile daha sıkıcı). Meşhur kişileri ziyareti bu kitapta da sürüyor. Mimar Frank Lloyd Wright: Mimari, benim anladığım  tarz da dâhil, her zaman doğaya bir ektir, manzarayı bozan bir parazit, küstah bir müdahaledir. Gökdelenler doğaya, yani tanrıya hakarettir. Sovyet bakan Molotov; Çinli yazar Lin Yutang; İspanyol şair Garcia Lorca (insanlar için boğa neyi temsil eder? Hem ilkel ve vahşi kuvveti hem de döl bereketini. O, kör kuvveti ile bir hayvan, bütün cinsel kudreti ile de bir erkektir. Hâlbuki insanın gerçekten insan olmak istiyorsa kuvvetini zekâsı ile idare etmesi cinselliği aşk ile asilleştirmesi, yükseltmesi gerekir. İçindeki ilkel hayvanı öldürmeye, onu yenmeye mecburdur. Ve bu içini temizleme savaşında karşısında boğa çıkıyor. İnsan boğa unsurlarını yok etmelidir. Bunlar saldırgan kas kuvvetine, saldırgan şehvet kuvvetine karşı hayranlık, tapınmadır. Boğa güreşi, insan faziletinin hayvan içgüdüsüne zaferinin sahneye konuluşudur); Miguel de Unamuno; Salvador Dali, Guglielmo Marconi, Picasso, Paul Valery, Hitler, Aldous Huxley.

Ölüler dirilerin efendileridir. Bu sinsi ve sürekli köleliğe bir son verilmelidir. Okullarımızda yapılan eğitime bakınız; zamanımızın büyük bir kısmı ölülerin gördükleri işleri, serüvenleri, utandırıcı davranışlarını, teorilerini öğrenmekle geçiyor. Zamanımızın gözdesi olan tarih uzun ve sıkıcı bir Ölüler Kitabı’dır. Politikada hemen hepsi ölülerin düşüncelerinin mahsulü kanunlara, adetlere, formüllere boyun eğmek zorundayız…”

Bir yerde toplumun aptallaştırılmasından bahsediliyor. Atmış yıldır dünyada hiç mi bir şey değişmedi dedim içimden. Resimli magazinler (bugün internet ve televizyon) ile sosyete rezaletlerinin, cinayetlerin herkese anlatılması ve fikri münasebetlerin bu vesile ile azaltılması; düşünce yerine görüntüyü getiren filmler; ahlak ve fikir değerlerinin yerine pazı ve beden değerlerini getiren spor; afyondan sigaraya kadar her nev-i uyuşturucu maddenin halk kitleleri arasında yayılması; alkollü içkilerin bilhassa gençler arasında yayılması; danslar (ve bugün medya) vasıtası ile cinsel dürtülerin artırılıp beyinlerin sersemlemesi; insanları düşünmekten alıkoyan radyo ve her nevi müzik yayını; gençler, kadınlar ve işçilere (işçileri bugün belki çıkarabiliriz) gereğinden fazla önem verilmesi. Bu yollarla insanların aptallaştırıldığını anlatıyor yazar.

Sen horoz, bizim gururumuzsun, ateş seni yok etsin.
Sen köpek, bizim öfkemizsin, ateş seni yok etsin.
Sen kumru, bizim şehvete düşkünlüğümüzsün, ateş seni yok etsin.
Sen fare, bizim oburluğumuzsun, ateş seni yok etsin.
Sen yılan, bizim hasedimizsin, ateş seni yok etsin.
Sen hırsız saksağan, bizim hasisliğimizsin, ateş seni yok etsin.
Sen kedi, bizim tembelliğimizsin, ateş seni yok etsin.

Bu da bir putperest ayininden alıntılanmış yedi büyük günah. Yazar ömrünün son deminde koyu Katolik oluyor, yeri gelmişken söyleyeyim.

“Okumak istemedim, çünkü okunan şeylerden çoğunun unutulduğunu, öğrenilenlerin ise insana üzüntüler verdiğini, hemen bütün bilimlerin aldatıcı ve kararsız olduğunu iç güdümle kavradım. Hiçbir zaman aşık olmadım, çünkü bir insanı bütün ötekilerden üstün tutmak demek olan deliliğin bu enayi şekli insanlar için daima heyecanlara, hafakanlara, gücenmelere, kanlı öfkelere sebep olmuştur. Politikaya da girmek istemedim. vatan aşkı modern insanın sayısız saçma ve uğursuz bağlılıklarından biridir.

“Uygarlığın geçici harikalarına rağmen, insanın temel isteği değişmemiştir, hep aynı kalmıştır; en kısa zamanda, en emin şekilde, ve gittikçe daha çok sayıda adam öldürmek!

İş Bankası Kültür Yayınları’nın tek cilde sığdırdığı iki eserden birincisi olan Gog 235 sayfa. İkinci bölüm olan Kara Kitap ise 218 sayfa. Çeviren Fikret Adil.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir