Fırıldak II

Önceki yazımda fırıldakları ve bunlardan korunma yollarını anlatmış, iyi bir eğitim sistemi ve suç-ceza dengesini içeren adalet sisteminin bu fırıldakların önünü kesebileceğinden bahsetmiştim. Şimdi ikinci tür fırıldaklardan bahsetmek istiyorum: Televizyon ve radyo fırıldakları. Bu tür fırıldakların başarılı olma ihtimalleri cep telefonu fırıldaklarına göre daha fazla. Çünkü radyoya ya da televizyona çıkabildiklerine göre yasal yollardan satış yaptıklarını düşünüyor insanlar ve tuzağa düşme ihtimalleri de böylelikle artmış oluyor.

İlk bu fırıldaklara rastlayışımızın tarihi belki de özel televizyon tarihiyle yaşıttır. Dokuz yüzlü hatlarla başlayan bu türlü fırıldaklıklar zaman içerisinde değişti ve kendini geliştirdi. Radyonun ve televizyonun ulaşabildiği her yerde bu tür yayınlara rastlayabiliyorsunuz. Mutluluk haplarından dandik teknolojik ürünlere, aracınızın yakıtını yüzde doksan oranda azaltacak mucizevî bir aletten kafanızdaki kelliği bir hamlede bitirecek başka bir mucizevî ilaca kadar her türlü ürünü bulmanız mümkün. Hedefleri belli olduğu için sizinle ilgilenmeleri de paranızı alana kadar. Parayı adamların hesabına aktardığınız anda sizle işleri bitiyor. Mutluluk haplarının mutluluk vermeyeceğini geç anlıyorsunuz. Çok ucuza satın aldığınızı düşündüğünüz o teknoloji harikası ürün aslında o kadar da harika değil, hatta paranızı bu alete vereceğinize yaksaydınız hiç değilse birazcık ısınmış olurdunuz. Ne yazık ki o kadar bile işe yaramayacak alet. Ya bozuk çıkacak ya da birkaç saat kullanmanın sonunda bozulacak. Sizi hayata döndürme iddiasıyla sattıkları o ilaç yüzünden başınıza neler geleceğini bir Allah bilir. Kurumsal bir fırıldaklığın kurbanı olmuşsunuzdur. Basit bir hesap yapsaydınız belki de olmayacaktınız. Piyasada on liraya satılan o aleti bir liraya satmalarına rağmen on liraya satan firmanın on katı reklam yaptıklarına göre bu işte bir yanlışlık muhakkak var.

Televizyonda pazarlama yaparak doğru düzgün ürünler satanlar da vardır kesin ama birçoğu beni inandırmıyor dürüst olduklarına. Sabah işe giderken radyo dinliyorum. Adamın biri bangır bangır bağırarak mutluluk hapı pazarlıyor sabahın yedisinde. İlk beş dakikada hattı düşüreceklere vereceklermiş bu fiyattan, yoksa yokmuş, sadece beş dakikalık bir şans varmış… Hâlbuki beş bininci defadır yapıyorlar bu yayını. Üstelik banttan yapıyor, o hattın düşmeme ihtimali yok. Bir defa çaldırsanız zaten elini vermişin kolunu kurtaramaması gibi kurtulamayacaksınız ellerinden. Arayıp “hani aylarca düşmüyordu hattınız, nasıl tek aramada düşürdüm, sizi sahtekârlar, utanma da mı yok hiç sizde” demek istiyorum ama çamura bulaşmamak için aramıyorum.

Aziz Nesin’in en sevdiğim kitabı “Bir Sürgünün Anıları”dır. Orada bir adam göz göre göre dolandırmaktadır Nesin’i. Kendisi de farkındadır dolandırıldığının ama o kadar güzel vaatlerde bulunuyordur ki adam, kendini alamaz dolandırılmaktan. Bu televizyon fırıldakları da o kadar güzel anlatıyorlar ki, vatandaş ihtimal veremiyor dolandırıldığına. Kapıda ödeme kolaylığı, en ucuz fiyat garantisi, beğenmezsen anında iade vs. vs. Hepsi yalan. Sıkıysa iade et bakalım yerinde bulabilecek misin adamı?

Bu tür tezgâhların birinci suçlusu yine bunlara müsaade eden adalet sistemi ile bu kadar saf adam yetiştiren eğitim sistemidir. Yine de ne kadar eğitim alırsanız alın dolandırılma ihtimalinizin olduğundan bahsederek kendinizi mümkün mertebe sakınmanızı tavsiye edip suçun büyük kısmını adalet sistemine atacağım. Bu fırıldakların bütün ülkeye ve hatta Avrupa ülkelerine yayın yapan bir televizyon ya da radyo kanalı vasıtası ile milletten para koparmak cesaretini bulmalarının sebebi caydırıcı cezaların olmayışıdır. Görünüşte her şey kanunlara uygun olduğu için mağdur olanların haklarını arama ihtimalleri zayıf olduğu için bunlar caydırıcı bir ceza sistemi oturana kadar varlıklarını sürdürmeye devam edecek. Siz kendinize dikkat edin en iyisi.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir