Fidel Castro’nun Ardından

Fidel Castro’nun vefatını bu sabah öğrendim. Bizim muhafazakâr camiada adettendir. Ölene rahmet okuruz fakat ölen Müslüman değilse fazla umursamayız. Geçenlerde bir arkadaşla edebiyat üzerine konuşurken laf Aziz Nesin’e geldi. “Ben onu sevmiyorum” deyince arkadaşa nedenini sordum. Müstehzi bir şekilde “Komünist olduğundan olabilir mi?” diye soruma soruyla karşılık verdi. Hayır, olamaz. Bir insanı sevme ya da sevmeme sebebimiz siyasi fikirler olamaz, olmamalı. Din, dil, ırk farklılıkları da bir insanı sevmememiz için nedenimiz olamaz. Her insan Allah’ın nurunun bir ürünüdür dolayısıyla bize Rabbimizi hatırlatan izler taşır kendisinde. Bu bir insanı sevmek için birinci sebeptir. Yunus’un dediği gibi; yaratılmış olanı yaratıcısından ötürü sevmek gerekir. Bir diğer husus da karşıdaki insanı sevmeme sebebimiz olabilecek özellikler açısından düştüğümüz yanılgı. Bir insanı yalancı olduğu için sevmeyebiliriz. Hırsız, arsız, dolandırıcı, ırz düşmanı, namussuz… olduğu için de bir insanı sevmeyebiliriz. Ama fikrinden dolayı sevmemek bana mantıklı gelmiyor.

Gelelim Fidel Castro’ya. Castro bilindiği gibi uzun yıllar Küba devlet başkanlığı yaptı. Bir Müslüman olarak benim Castro’yu sevmem için çok nedenim var. Dini anlamda ne olduğu, nereye gittiği beni ilgilendirmiyor. Allah’ın hesabının ne olduğu konusunda yorumda bulunarak haddimi aşmak istemiyorum. Kimsenin de kimsenin nereye gideceği, nasıl muamele göreceği hususunda yorumda bulunmasını hoş görmüyorum. Castro manevi hayatında ne yaptı etti bilmem ama bir Müslüman olarak bugün İslam dünyasının ve insanlığın başındaki en büyük belalar olan kapitalizm, emperyalizm, neo-liberalizm gibi kavramların membaı durumunda olan Amerika’nın karşısında Müslümanların duramıyor olmasına feci şekilde içerliyorum. Castro işte, uzun yıllar o küçük ülkesinde ve o az imkânlarıyla bunu başarabilmiş bir kişilik olarak benim saygımı kazanmıştır ve ölümünün ardından da saygımı sürdüreceğim.

Dünya Müslümanlarının hali ortada. İslam’ın emirlerini ameli pratiklerden öteye taşıyamadığımız malum. Dünyayı idare edenlerin keyfine göre idare ediliyoruz ve Muhammedî bir kıyamda bulunmak aklımıza bile gelmiyor. Emperyalist güçler dünyayı ve bizleri keyiflerine göre idare ederken, düşünüş şeklimize kadar sirayet etmişken Castro bu ülkeye rest çekebilmiş, ülkesinde bulunan Amerikan şirketlerini kovalayabilmiş, uzun yıllar baskılara direnebilmiş bir insandı. Hem de bunu yaparken Amerika’nın burnunun dibindeydi. Bizim binlerce kilometre uzaktaki Amerika’ya olan bağlılığımız, her fırsatta bağlılık tazelememiz, her zaman Amerikan yayılmacılığının ürünlerine düşkün oluşumuz, “Asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl” vecizesinin evrimleşmiş hallerini yaşam biçimlerimize adapte etmiş olmamız, Amerikalı gibi düşünüp Amerikalı gibi yaşayışımız bizim en büyük ayıbımızdır. Malatya gibi küçük bir şehirden bile insanlar gidip çocuklarını çifte vatandaş olsun diye Amerika’da doğuruyorlar. Müslümana bu ayıp yeter de artar bile.

Fidel Castro, Hugo Chavez gibi insanlar Müslümanların yapması gerekenleri belki Hristiyan belki dinsiz olmalarına rağmen yapmış insanlar olarak tarihte yerlerini aldılar. Muhammedî duruşu biz göstermeliyken onlar gösterdiler. Zalimin karşısında durma hususunda imkânlarını sonuna kadar kullandılar. İmkânları çok değildi belki, siyasi manevralar yapmak zorunda kaldılar belki. Yeri geldi duruşları sarsıldı ama nihayetinde biz bu kadarını bile gösteremedik. Dolayısı Fidel Castro’nun ardından tüm siyasi ve manevi fikir ayrılıklarına rağmen sırf zalimin karşısında duruşu yüzünden Castro’nun ruhuna saygılarımı sunuyorum. Rabbimden bizlerin duyarlılık zafiyetleri için de mağfiret diliyorum.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

1 thought on “Fidel Castro’nun Ardından

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir