Felsefenin Tesellisi

20 Kasım Dünya Felsefe Günü idi. Felsefe günü tüm yurtta KKTC’de ve dış temsilciliklerde coşkuyla kutlandı. Yolu düşünceden geçen herkes bu günün klasik etkinliğini yerine getirmek için gün içinde ara ara baba hindi pozisyonunda uzun uzun düşündü. Biz de elimizden geldiği kadar bu günün anlam ve önemini yaşamaya çalıştık.

Felsefe düşünce bilimi anlamına gelen bir kelime. Etimolojisine bakarsak bilgelik sevgisi anlamına geliyor ama biz fazla detaya inmeyelim. Felsefe düşünce bilimi demek. Eski zamanlarda henüz televizyon icat edilmemişken, internet, bilgisayar, kahvehane, uçak, sinema vs. yokken insanların vakit geçirmek için yapabilecekleri yegâne iş düşünmekmiş. Eskiden dünya nüfusu fazla kalabalık da değilmiş. Bir Thales, bir Sokrat, birkaç tane de başka çiftçiler. O zamanlar meslek grupları da bu kadar çeşitli değilmiş tabi ki. Çiftçilik ve filozofluk en temel iki meslek grubu imiş. Çiftçilik hiç değişmeyen bir meslek olduğu için eğlence arayanlar filozof olurlarmış. Bu yüzden Thales gibi Sokrat gibi arkadaşlar sırf eğlence olsun diye filozof olmuşlar. O günden sonra da filozofluk mesleği diğer meslekler gibi kendini geliştirerek bugünlere kadar gelmiş. Aristo’lar, Nietzsche’ler ve yüzlerce diğer filozof bu meslek gurubunda yetişmişler.

Felsefenin tek amacı can sıkıntısını gidermek değildir tabi ki, felsefe aynı zamanda insana mutluluk veren bir disiplindir. Tabi ki felsefeyi ikiye ayırıyoruz mutluluk vermeden önce. Kara felsefe ve pembe felsefe. Kara felsefeye dalan zihinler mutluluğu bulamıyorlar. Kare felsefenin hükmünü sürdüğü zihinler depresyonla yaşayıp muhtemelen intiharla sonlandırıyorlar hayatlarını. Mutluluğu arayanlar pembe felsefeyle uğraşmalılar. Daha pozitif düşüncelerle temel soruların cevaplarını vererek mutluluğa ulaşmalılar. Zaten mutluluk dediğiniz nesne de insanların bakış açıları ile alakalı. Aynı ortamda, aynı ahval ve şerait içinde, aynı hayatı yaşayan iki insanın bakış açıları ile mutlu yahut mutsuz bir hayat sürmeleri mümkündür. Her şey bakış açısına bağlı. Buradan şöyle bir çıkarım elde edebiliriz. Her insanın bir hayat felsefesi vardır. İnsan düşünen bir varlık olduğuna göre aksi mümkün değildir zaten. Felsefesini kurarken aradığının mutluluk olduğunu düşünürse insan, cevapları daha olumlu verebilir ve felsefe sayesinde daha mutlu bir hayat yaşayabilir.

Esasında felsefenin ortaya çıkması için ortada soruların olması olmazsa olmaz bir şart. Ne’lerle başlar yolculuk; Neden’ler ve Nasıl’larla devam eder. Dünyadaki hayatın anlamı ne? Nereden geldik ve nereye gitmekteyiz gibi sorulara cevap arar zihni gelişimini tamamlamış insan. Sonrasında düşüncenin çıkışlı ve çıkmaz sokaklarında dolaşır durur. Özgün cevaplar zamanla birikir. Bugüne gelindiğinde binlerce yıllık bir birikim oluşmuş olur. Tembeller için iyidir düşünülmüş ve kabul görmüşleri alıp aynen kabullenmek. Daha çalışkan dimağlar var olanla yetinmez, kendilerine has yollar oluştururlar. Yolların çıkışlı ve çıkışsız olması birikime bağlı değildir. Kişinin mental yapısının çıkışlara uygunluğudur esas değişken. Bizim bahsettiğimiz mutluluk kavramı da çıkışlardan birisi. Hayatımızın kısıtlı bir zaman dilimine sıkışmış olması düşüncelerimizin bizi götürmesi gerektiği yerin mutluluk olması için büyük bir itkidir. Mademki kısa bir hayat yaşıyoruz ve düşünmekten alıkoyamıyoruz kendimizi; o zaman mutluluğa götürsün bizi düşüncelerimiz deriz. Kısıtlı zamanımızı güzel geçirelim hiç değilse.

Felsefe bütün bilimlerin anası olduğu için bizim kısıtlı birkaç satırla yapabileceğimiz ancak koskoca okyanusa bir damla daha katmak olur. Yine ve yeniden insan dediğimiz varlığın ne kadar da derin olduğunu düşünüp hayret ederiz. 3 bin yıl önceki insanın ne düşündüğünü, düşüncenin hangi evrimlerden geçtiğini gözlemleriz. Bugünün bilim dallarının, Matematiğin, Fiziğin, Tıbbın geçmişine bakarız, eski zamanlarda bunların tek isminin felsefe olduğunu görürüz. İnsanı insan yapan en temel özelliğinin düşünce olduğunu görürüz sonrasında. Düşünebildiğimiz kadar insan olduğumuzu, düşündükçe ve düşüncelerimizi paylaştıkça var olduğumuzu fark eder, çok eskiden damla damla akan bilginin günün gelişmeleri sonrasında okyanus akıntılarını bile geride bıraktığını görür, kendi damlamızdan dolayı mutlu oluruz. Ne mutlu düşünene, yeni ve özgün düşünceler ortaya koyabilene ve bunları gelecek nesillere aktarana.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir