Fazla Büyük Evler

Yolda yürürken asfaltı delip çıkmaya çalışan bitkiler çekiyor dikkatimi zaman zaman. Tabiatın insan varlığına isyanıdır bu aslında. İnsan varlığı bu dünya için bir hastalık. Dünya ne kadar karşı koysa da insan kazmasıyla, küreğiyle, iş makineleriyle onun üstesinden geliyor. Bina kalabalığı içerisinde bitkilerin yeri balkondaki saksılara kadar geriliyor. Bunun insan için de zararı var fakat yaygın bir hastalıktır: İnsan doğrudan kendisini etkilemeyen hiçbir hadiseyi ciddiye almıyor.

Büyük büyük binalar yapıyoruz. Geniş geniş evlerimiz var. İhtiyacımızdan çok daha fazlasını tükettiğimizin farkında bile değiliz. 20 yıl önce 80 metrekarelik bir evde rahat rahat yaşayabilen çekirdek aile bugün üç katı büyüklükteki bir eve zor sığıyor. Dünden bugüne ne değişti ki? Daha fazla tüketmeye alıştık, tek fark bu.

Evlerimizin büyük olması masraflarını da arttırıyor. En çok üzüldüğüm israf biçimi enerji israfıdır. Çünkü memleketimizde enerji üretimi tüketimi karşılayacak miktarda değil ve her yıl milyarlarca dolar paralar harcayarak petrol-doğalgaz ithal ediyoruz. Yanıp gidecek ve sonrası olmayacak bir tüketim kalemi. Dün 80 metrekareyi ısıtan çekirdek aile bugün üç katını ısıtmak durumunda. Büyük evler yapılıyor ve bu çılgınlığı fark eden henüz yok.

Evlerimizin en büyük odasını senede birkaç kere gelecek misafirlere ayırıp boş tutuyoruz. Misafir odaları hem büyük, hem gereksiz eşyalarla dolu hem de boş. Senede bir hafta kullanılan oda mı olur? Türkiye’de oluyor. Bunu mesela bir Japon’a bir Avrupalıya anlatamazsınız. Saçma çünkü. Senede bir hafta kullanacağım odayı bir kış ısıtıyor, düzenli olarak temizliğini yapıyorum ve içerisi ikinci el eşya dükkanı kadar dolu.

Yaz gelince klima sorunumuz başlıyor. Dün ısıtmak için fosil yakıtları fazlaca tükettiğimiz mekanları soğutmak için yine fosil yakıtlar tüketiyoruz. Üstelik yaz sıcaklarının sürekli artmasının sebebi aynı fosil yakıtlar. Klimaların dış üniteleri yaz günü kalorifer gibi çalışarak soğuyan mekanı ve insanı tekrar ısıtıyor. Harcanan enerji de yanımıza kar kalıyor.

Küresel ısınma gibi bir felaketle yüz yüzeyiz. Henüz doğrudan yanmadığımız için yavaş yavaş ısının artmasına ses çıkarmıyoruz. Hala deli gibi inşaat yapıyor, kocaman kocaman binalarla tabiatın sesini kesip büyük enerji tüketimlerine sebep oluyoruz. Dolaylı etkilere, tabiattan gelen sinyallere de fazla kulak astığımız yok.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan