Faşizm Ölmedi, Eğilimlerde Yaşıyor

İnsan davranışlarının normal sınırlarından taşarak faşizme doğru evrilme emareleri gösterdiğine sık sık şahit oluyoruz. Teşhis koyma noktasındaki cesaretsizliğimiz bizi sindirse de maruz kaldığımız şeylere tepki koymadan daha ne kadar yaşayabiliriz bilemiyorum. Faşizm, dün sadece ırksal üstünlük üzerine kurulmuş bir ideolojiyken bugün çeşitli konularda üstünlük taslama ve baskı oluşturma unsuruna dönüşmüş durumda. Geçmişte yani geçtiğimiz yüzyılın ilk ve kısmen ikinci yarılarında milliyetçilik olarak kendini gösteren bu akım bugün veganlıktan vejeteryanlığa, ateistlikten feministliğe kadar çok çeşitli konularda boy göstermektedir. Bir konuya bağnazlık seviyesinde bağlı olanlar, bir bakıyorsunuz ki, o konuda sizin de en az kendisi kadar bağnaz olmanız için elinden geleni yapmaya koyulmuş durumda. Her gördüğü yerde size aynı mevzuyu anlatıyor, sizin de onun gibi olmanız için o kadar fazla baskı yapıyor ki elinden “el aman” diyor, kaçacak delik arıyorsunuz.

Şimdi size modern çağın faşistlerinden birkaç tane örnek sıralayacağım. Bu gün bitiremezsem haftaya da devam edebilirim dolayısıyla aklınıza gelen bir şey olursa bana yazabilirsiniz dile getirmem için.

Çayı şekersiz içme faşizanları: Malum-u âliniz, eskiden biz çaya şeker atan bir millettik. Çaya şeker atma şekillerimizle ilgili de çok derin olmasa da bir kültürümüz vardı. Kıtlama içmek diye bir kavramımız vardı mesela. Savaş yıllarında şekerin kıt olduğu zamanlarda üzümle, incirle çay içildiğine dair efsaneler anlatılırdı. Çayın şekeri şiirlere, öykülere ve hatta şarkılara mevzu olurdu kimi zaman. Tek şeker atanlar, çok şeker atanlar, toz şekerler, kesme şekerler, küp şekerler derken şekerin zararlı olduğunu keşfetti insanlık. Ne olduysa bundan sonra oldu. Yavaş yavaş çaya şeker atma alışkanlığı azalarak bitme noktalarına dayandı. Şimdi artık çay ikram edilirken “şeker atıyor musunuz?” diye sorulur oldu. Kimse çayına şeker atmıyor neredeyse. Çayına şeker atanlarsa atmayanların faşizan tabir edebileceğimiz kesimleri tarafından baskı altına alınıyor. “Sen çayına şeker mi atıyorsun?”, “Şeker çok zararlı biliyorsun değil mi?”, “Çayın asıl tadı şekersizken anlaşılıyor”, “Canan Karatay hoca rö rö diyor”, “Çaya şeker atan kaldı mı?” gibisinden çeşitleri yüzlere ulaşabilecek cümlelerle karşıdaki eziliyor, aşağılanıyor, saf değiştirmesi için baskı altına alınıyor. Size ne kardeşim? Adam ister şeker atar çayına ister tuz ister baharat. Bir kere zararlı olduğunu öğrendiniz, karşıdaki de aptal değil ya. Kendi iyiliğini sizden iyi düşünüyordur illa ki. Bir düşün yakamızdan da rahatlayalım. Hem siz niye çay içiyorsunuz ki, daha sağlıklı bir şeyler içsenize.

Evli faşistler: Bu tür faşistler, bekârlara ızdırap olmayı hayat felsefesi haline getirmişlerdir. Nerede bir bekâr görseler, evlilikler ilgili soru sormaya başlarlar. Allah muhafaza, karşıdaki evliliğe muhalif bir iki cümle edecek olsa, şu an için erken olduğunu söylese ya da düşünmediğinden bahsetse bu faşistler kılıç çekip hasmının üzerine yürüyecek kıvama gelirler. Evlilik şöyle iyidir, böyle güzeldir, olmazsa olmazdır türünden baskı kelimeleri ile karşıdakini yıldırırlar. Müzmin bekârlar için mimli olan bu tipler görüldüğü anda yol değiştirilen, karşılaşılması en az istenen tiplerdir. “Sana ne kardeşim ben bekârsam”, “ister evlenirim ister evlenmem”, “hem bu işler kader kısmet değil mi?” diyemedikleri için bu tipler görülür görülmez kaçmak en kesin çözümdür.

Evlilik faşisti, yeni evli birisini gördüğü zaman çocuk ne zaman faşistine, çocuk sahibi birisini görünce de ikinci ne zaman faşistine dönüşme potansiyeli taşıyan bir faşist türüdür.

Faşist tiplerini incelemeye devam edeceğim. Daha ne faşistler var, duyunca bana hak vereceksiniz.

(Net Haber Gazetesi – 23.01.2020)

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir