Espri ve Fıkralarıyla Ünlüler [İsmail Özcan]

ABD Başkanlarından James Garfield (öl. 1881) başkan olmadan önce bir kolejin müdürüymüş. Bir gün bir anne çocuğunu koleje yazdırırken bir ricada bulunmuş:
— Müdür Bey, dersleri biraz daha basitleştiremez misiniz? Benimki derslerin hepsini takip edemez. Koleji de bir an önce bitirmek istiyor.
Garfield cevap vermiş:
— Evet hanımefendi bu mümkündür. Önce çocuğunuzun ne olmak istediğini söyleyin. Malum ya Tanrı bir meşeyi yüz yılda yetiştirirken bir kabak için iki ayı yeterli görüyor.

Ahmet Hâşim’in çağdaşı yazar ve şair Şahabettin Süleyman kendisine bir gün şöyle demiş:
— Hâşim, biliyor musun, birkaç gündür kafamda önemli bir fikir saklıyorum.
Ahmet Hâşim şu görüşü açıklamış:
— Aman, onu daha fazla tutma! Zavallı tek başına kim bilir nasıl sıkılır?

İlk meclisteki milletvekilliği sırasında Mehmet Akif’i ziyarete gelen dostları kendisine, o günlerde isimleri çok geçen bazı devlet adamları hakkındaki düşüncelerini sormuşlar. Akif in cevabı bir tavsiyeden ibaret olmuş:
— Ülke geleceğinden ümit kesmek istemiyorsanız büyük adamları yakından tanımayınız.

Peyami Safa yayıncısı ile konuşuyormuş. Yayıncı sormuş:
— Üstat, benim gözlerimden birinin takma olduğunu biliyor musun?
— Evet biliyorum.
— Ama hangisinin takma olduğunu biliyor musun? Peyami Safa:
— Evet biliyorum, demiş ve “şu” diye takma olan gözü göstermiş.
Adam hayret etmiş:
— Yahu nasıl anladın? Takma olmayan göze o kadar benzer ki…
— Çünkü daha insaflı bakıyor.

Gazete yazarlığı ve radyo sohbetleriyle tanınan Nurettin Artam, çehre züğürdü biriymiş. Bunu kendi de bilir ve kabullenirmiş. Bir gün tanıdığı genç ve güzel bir gazeteci kızla karşılaşmış ve hatırını sormuş:
— Nasılsın kızım, ne var ne yok?
— İyilik, güzellik efendim. Siz nasılsınız?
— Valla bizden yalnız iyilik…

Rüzgâr Gibi Geçti’nin yazarı Margaret Mitchell romanı yayımlanıp büyük sükse yapıncaya kadar adı sanı duyulmamış, sıradan bir ev kadınıymış. Ama “Rüzgâr Gibi Geçti” birden bire yazarını da üne kavuşturmuş. Margaret Mitchell’e uzaktan yakından kutlamalar yağmaya başlamış. Bu arada yazarın komşusu bir kadın, kıskançlık duygusuyla karışık takdir sunmuş:
— Kitabın tahminlerin ötesinde güzel, kime yazdırdın?
Yazarın cevabı çok zekice olmuş:
— Beğendiğine sevindim, kime okuttun?

Ahmet Vefik Paşa, Paris büyükelçisi iken İmparator III. Napolyon’un yeni yaptırdığı bir opera binasının açılış törenine davet edilmiş. Tören sırasında Ahmet Vefik Paşa, Napolyon’a en yakın locaya kurulmuş, tavır ve davranışlarıyla imparatora hiç aldırmayan bir izlenim vermiş. Bu umursamazlığa içerleyen Napolyon, Ahmet Vefik Paşa’ya bir adamını göndererek:
— Git şu Osmanlı Paşasına sor, kendini hâlâ Kanuni devrinde mi sanıyor, demiş.
Ahmet Vefik Paşa aynı umursamazlıkla cevap vermiş:
— İmparator hazretlerine hatırlatırım ki Osmanlı tahtında Kanuni olsaydı, kendileri orada olmaz, yerlerinde ben olurdum.

XIII. Louis’nin (1601-1643) maliye bakanı Charles Duret şöyle söylemiş:
— Şayet biri beni kazıklarsa Allah onun belasını versin. Aynı kişi beni ikinci defa kazıklarsa. Allah hem onun hem benim belamı versin. Ama üçüncü kez de kazıklarsa Allah yalnız benim belamı versin.

Amerikalı bir tiyatro yazarı, bir eserinin ilk temsil edileceği gece için İngiltere Başbakanı Churchill’e (1874-1965) bir çift davetiye göndermiş ve bir de not eklemiş:
— Davetiyelerden biri sizin için, diğeri de bir dostunuz için, şayet varsa…
Churchill, teşekkür ederek cevap vermiş:
— Eserinizin ilk temsiline gelemeyeceğim. İkincisine gelmeye çalışırım, şayet oynarsa…

İsmail Özcan’ın Timaş Yayınları’ndan çıkan eseri 150 sayfa civarında.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

2 thoughts on “Espri ve Fıkralarıyla Ünlüler [İsmail Özcan]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir