Eski Zamanlar

Şu zaman mevhumu olmasaydı da misketlerin orta yerine düşmüş bir misketle dağılmış misket kalabalıkları gibi dağılıverseydik olanca hızımızla bir hayat karayolunun çıkmaz sokaklarla bölümlenmiş bir kısmının en labirentvari köşeciklerine. Gençlik yok, yaşlılık yok, yaş yok, gözyaşı yok.


Tüm tarihi içmek ister içeriden bir ses, başlasın Âdem baba ile Havva ana ile hikâye, sonra da torunlarından bazıları kral olsun, bazıları köle. Sonra çağlar devirsinler de bazıları kölelikten krallığa terfi etsinler bazıları krallıktan köleliğe insinler, ya da seyyar satıcılık mesleğiyle iştigal edebiliyor olsunlar eğer ki bir adet nüfus kayıt örneği ve bir kaç adet fotoğrafla varlıklarını ispat edebiliyorlar ise. Endişelerden sıyrıldığınız güneş daha da bir enteresan bakışla bakıyor yüzünüze. Sanki benim okul arkadaşım, sen ne tanırsın beni, beraber okuldan mı kaçtık sanki beraber gidip dürüm mü yedik, siz kimsiniz ha? Bir yere uğramak amacıyla şimdilik iyi günler efendim deyip çıkıyor bir adet müşteri bizim unutulmuşlar dükkânımızdan, unutulmuş bir şeyiniz mi var, hemen koşun gelin bize başvurun. Sizin için tuttuk tüm unutulanları ve unutulmuşları ve unutulabilirleri ve tüm unut köklü fiillerin çekimlerini biriktirdik. Raflarımıza doldurduk. Barkot okuma sistemleri kurduk, hepsinin üzerinde çizgi çizgi etiketler var artık. Katma değer vergisi dâhil fiyatlar üründen ürüne değişiyor. Bir ilkbahar sabahı güneşle uyanıp çılgın gibi koşarak kırlara uzandığınız bir günü unuttuysanız minnacık bir ücret karşılığında size hatırlatıveriyoruz. İsterseniz burada hatırlayın isterseniz paketleyelim evinizde hatırlayıverin, hatta eşinizi dostunuzu toplayın da nostalji rüzgarları estirin hanenizin duvarlarından içeriye. Eski halinizi unuttuysanız cüzdanınızı bir miktar daha hafifletmek durumunda kalıyoruz. Ne demiş atalar ne demiş de güzel söylemişler, insana dayanma kurur ağaca dayanma düşer boğulur diye. Siz neyinize güvendiniz de bıraktınız eskimiş hallerinizi bir belediye otobüsünde ya da bir parkta, üzeri dünya abecelerinin harfleriyle dolu bir bankın üzerinde. Elbette ki bedelini ödemek durumundasınız. Yanlış anlamalara meydan vermeyelim ama bizim size anımsattıklarımız var lakin bulduklarımız kaybedilenler değil unutulanlar. Eğer ki kaybettiğiniz şeyler bulunsun istiyorsanız gelmeniz gereken yer burası değil. Kayıp eşya bürosu değil kardeşim burası, elinizi kolunuzu sallaya sallaya utanmadan gelip bizden kaybettiklerinizi bulmamızı isteyemezsiniz. Ciddiyetsizliğe yer vermiyoruz biz dükkânımızda. Siz kalkın sahip çıkmayın elinizdekilere ondan sonra gelin yüzünüz bile kızarmadan bulmamızı isteyin bizden. Eski dostlarınızı mı kaybettiniz. Gidin eski halinizi bulun önce. Ah Müjgan Ah. O Hüsnü ile o Müjgan’ı getirmeli bu eve ki mutlu mesut yaşasınlar. Siz kalkın her türlü yozlaşma faaliyetinin peşinden kan ter içinde koşturun, tüm reklamları izleyip hepsini tek tek isteyin, sonra da nerede kaybettim ah nerede vah nerede deyin. Olmaz arkadaş. Kim olduğunu, ne olduğunu, nerden gelip nereye gittiğini biz öğretemeyiz sana. Size yürümeyi öğretmek gibi bir idealimiz yok. Bazı yetenekleri küçük yaşlarda ortaya çıkarmanız lazımdı. Suluboyalarınızı lavabonun içine akıttıysanız, görüntüsü güzel oluyor diye, dantel ipliklerinin yanarken nasıl olduklarını merak ettiyseniz hep, yeteneklerinizi neden köreldiğini boşuna kitaplarda gazetelerde aramayın. Ansiklopediler yazmıyor artık böyle şeyleri. Kendi pis bedeninizin ne işe yaradığını öğrenmek için aynaya bakın. Bizi boş yere yormayın.


Akşam olurken şehirlerin üzerinden bir leke gelip yankılanıyor her küçük çocuğun kafasının üzerine bir damga bırakır gibi. Dışarıdaki sokaklar sanki tuzaklarla, kapanlarla dolu bir yermiş gibi görünmeye başlıyor. Bir çeşit aldatma değil bu. Şaşkınlık verici bir hata da değil. Keşke tüm dünya tek bir belediyeye ait olsa. BüyükDünyaBelediyesi. Sonra da ona bir tane belediye reisi seçseler. Tüm sıcaklığı magmadan sağlasalar. Kalorifer sistemleri dünyanın çekirdeğinden gelen ısı ile çalışsa. Ne yaptığınız bilmez insanların eline geçince böylesi fırsatlar değerlendirmeden alıp savuruyorlar boş yere havaya. Çocuklar da ondan sonra korkuyor şehirlerin içlere ürperti saçan bilinmezliklerinden. Zaten bilinmezlik değil midir ki savaşları çıkaran, açlıklara sebep olan. Aç olma ihtimaliyle başkalarını aç bırakan canlılar insanlardan başka kim ki?

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir