Errorist [Şenol Onay]

Okuyacağınız en uçuk kitap sloganıyla piyasaya çıkmış olan Errorist kitabı nedense bende yazarı hakkında yanlış sularda yüzüyormuş intibaı bıraktı. Yeni okuduğum Andre Malraux’un İnsanlığın Durumu kitabındaki bir adamı sık sık yad ettim Errorist’i okurken. Afyonkeş olan ihtiyar alkolik olan başka birinden bahsederken aslında mayasında afyonculuk varken yanlış yolda gittiğini ve alkol yerine afyon içmeye başlaması gerektiğini söylüyordu. Bu kitabı okuduktan sonra da yazarı Şenol Onay hakkında romancılık tutkusu yüzünden iyi bir hikâyeciyi öldürdüğünü söyleyebilirim. Hikâyelerden oluşan bir roman yazmak için kapasitesini harcayacağına direk hikâye yazmakla işe başlayabilir ve çok mesafeler kat edebilirdi. Geç kalmış da sayılmaz, bundan sonra da hikâye yazsa Türk Edebiyatı’nda önemli bir yer tutabilir ama ne yalan söyleyeyim ben romancılığını sevmedim.

Öncelikle romanı gereksiz laflarla çok fazla uzatıyor. Yer doldurma kaygısı mı, kitabı kalınlaştırma isteği mi anlamadım ama kendi buluşu olan deyimlere daha fazla yer açarak sözü oldukça uzatmış. Sözün bu kadar uzadığı romanlar okumuşumdur fakat mizah romanında lafın uzun olması insanı sıkıyor. Bir diğer mesele çok fazla bel altı muhabbetin olması kitapta. Kaliteli bir yazarın bu kadar artı on sekiz yazmaması lazım bence. Dozu iyi ayarlanmış, ince nüktelere sözüm yok fakat gereksiz yere kahvehane sohbeti yapılmış sık sık. Yazar hakkındaki bir diğer eleştirim ise düşünce dünyasını yaşayarak değil okuyarak besliyor olması. İyi bir yazarın hem bilgi birikimi hem de gözlem gücü olmalı, sadece bilgi birikimiyle çok fazla ilerlenmez. Aziz Nesin’in müthiş gözlem gücü onu basmakalıp bir yazar olmaktan uzaklaştırmış ve hikâyelerinin birbirinin tekrarı olmasını engellemiştir. Şenol Onay’a baktığımız zaman gelecek vadeden iyi bir yazar görüyorum lakin gözlem yapmayışından dolayı aynı şeylerin sürekli tekrar ettiği de aşikâr. Hayatla bağları o kadar zayıf ki sık sık askerli lise, harp okulu ve subaylık günlerinin gözlemlerine başvurmak zorunda kalmış. Yazarın hayat hikâyesi romana çok fazla sirayet etmiş durumda. Bir hikâyeci olsa kendi tecrübelerini bir miktar kullanır ve diğer hikâyelerinde gözlemlerinden faydalanır fakat romancı olarak ufku fazla geniş değil. Bu yapı bende yazarın içinde yaşadığı toplumdan bir miktar uzak olduğu izlenimi de uyandırdı. Yazar topluma biraz üstten bakıyor, hor görüyor gibi. Kendisi gibi düşünmeyenleri aşağılayan bir yapısı var.Romanın kahramanının dolandırıcılık hadiseleri yer yer Aziz Nesinvari sürrealist bir şekilde cereyan etse de bazen bu kadarı ne komik ne de zekice dedirtiyor. Nesin Türk insanının yüzde 60’ını aptal sınıfına sokarken bunu içine sindiremediğini, bu kadar saftirik olunmasının ağırına gittiğini de belli ediyor fakat Onay henüz bu ölçüde kendini milletiyle bütünleştirememiş.

Yazarı bu kadar eleştirdikten sonra gördüğüm olumlu şeyleri de yazmam gerekiyor. Yiğidi öldürmek ayrı, hakkını yememek ayrı. Onay’ın okuyan, kendini yetiştirmiş, belli bir bilgi birikimi olan bir insan olduğunu ifade etmeliyim. Toplumun cehaletinden, yönlendirilebilirliğinden, okumamasından şikâyet ediyor. Solcu geçinenlerin daha komünizm sosyalizm farklılığını bilmediğinden bahsediyor bir yerde. Solcu olmadığım için üzerime alınmadım ama komünizmin insanın ihtiyacına göre, sosyalizmin de yeteneğine göre dağıtım yaptığını bilmiyordum benim için yeni bir bilgi oldu. Dilde yozlaşma eleştirileri de çok yerinde. Bir mizah yazarından böylesi yerinde tespitleri nüktedan bir şekilde anlatması benim beklentimi karşılıyor.

 “Şimdi yazdıklarımız ve kalben konuştuklarımız elli sene sonra muğlak görülecekse bizimkine havlamak denir”.

Yazar günümüzde sanatçı diye geçen-geçinenlerin çığırtkandan başka bir şey olmadıklarını, gerçek sanatçının bir eser ortaya koyan insanlar olduklarını söyleyerek benim duygularıma da tercüman olmuş. Türk halkının zafiyetlerine sık sık yer vermiş, bilhassa dedikoduculuk hastalığımız konusunda yazdıkları da çok yerinde.

 “Başarısızlık durumunda Avrupalı ‘Bir nerede hata yaptık?’ diye kendini sorgular. Türk ise, ‘Aramızda cenabet mi var lan?’ der. Sıkıntıları mehter marşı eşliğinde aşmayı marifet sayan bilmem kaç asırlık Türk tarihinde, hiçbir devlet görevlisi ömrübillah hata yapmamış, ben başarısız oldum diyerek istifa etmemiştir yahut kızağa çekilmemiştir. Bir bakanın, valinin veya kolluk kuvvetinin başındaki kumandanın ‘Terörle mücadeledeki başarısızlığın sorumluluğunu üstlenerek istifa ediyor ve benden liyakatli birinin bu vazifenin üstesinden gelmesini diliyorum’, dediğini duydunuz veya gördünüz mü?”

Türk’ün en büyük düşmanının bir başka Türk olduğunu da söylüyor yazar. Kitabın ilerleyen bölümlerinde yer yer GSM operatörlerinin haksızlıklarından, bankaların insanları nasıl sömürdüğünden, sınav sisteminin adaletsizliğinden ve halkımızın her şeye inanan saf yapısından esprili bir dille bahsediyor ve ince ince hicvediyor.

Şenol Onay’ın 434 sayfalık bu kitabı Togan Yayınlarından çıkmış.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir