Erdem Nerede [Mustafa Lütfi el-Menfaluti]

Mustafa Lütfi el-Menfaluti için Mısır edebiyatının Montaigne’i demek mümkün. Doğu tarzı klasik hikayelerin modern hikayeye evriminde Türkiye’de Ömer Seyfettin’in tuttuğu yerin Mısır temsilcisi ve çağdaşı. Geçtiğimiz yüzyılın başında Mısır’da yaşamış olan yazar kendinden sonra gelen birçok yazarı da etkilemiş. Örneğin Necip Mahfuz edebiyatı sevmeyi Menfaluti’ye borçlu olduğunu söylüyor. Ülkemizde pek tanınmamış olmasına şaşırdım bu yazarın. Elimdeki kitap 1997 yılında Şule Yayınları tarafından basılmış. Yazarın uzun yıllar boyunca bir gazete köşesine yazmış olduğu yazılarından oluşan kitapları mevcut fakat dilimize çevrilip çevrilmediğini bilmiyorum.

Mısırlı yazar Menfaluti'ye ait deneme ve hikayeler.

Erdem Nerede? Kitabı gazetede yayınlanan yazılarından oluşturulmuş bir seçki niteliğinde. Yazar başından geçmiş gibi anlattığı ve belki de gerçekten yaşadığı olayları anlatıyor kısmen. Bazı yazılarında ise klasik denemeler yazıyor seçtiği konular hakkında. Kadınların toplum hayatındaki yeri, insan geleceğinin belirsizliği, içkinin zararları, zenginlik ve fakirlik, erdemli toplumun nitelikleri gibi konuları bazen bir deneme ile bazen de bir hikayecik ile işliyor. Bakış açısı çok net, yer yer farklı. Fakirlik ile ilgili bir hikayesinde fakirliğin bulaşıcı bir hastalık olarak tahayyül edildiği için fakirlerin yalnız kaldığını anlatıyor. İçki bağımlılığın nefsin doğasında olmadığını, ilk kadehle başladığını ifade ediyor. Bir yazıda özgürlükten bahsederken bir diğerinde hesap gününün ne kadar zor olacağını tasvirlerle okuyucuya anlatmaya çalışıyor. Kısaca yazar Erdem arayışına okuyucuyu da ortak ederek konudan konuya, mekandan mekana atlıyor.

Erdem’i tüccarların arasında arıyor yazar. Ticaretinde hile yapanları görünce uzaklaşıyor. Mahkemelere gidiyor, hakimlerin tarafsız olmadığını görüp hayal kırıklığına uğruyor. Zenginlikle erdemi birleştirmeye çalışıyor fakat zenginliğin cimrilik ya da müsriflikle beraber olduğunu görüyor. Siyasette erdem bulmayı ümit ediyor fakat siyasetin içinde yalandan başka bir şey bulamıyor. Din adamları için de cehalet pazarında akıl ticareti yapan duygu sömürücüleri diyor. Erdem bulamıyor içlerinde. Neticede dünyada Erdem’i bulamasa da ümitsiz arayışını sürdürüyor.

Dünyadaki adaletsizliğin kaynağını kural koyanların hep kuvvetliler olmasında buluyor. Güçlü olanın güçsüz olanın uyması için kurallar koyduğu bir dünyada adaletin olamayacağına inanıyor ve bu yüzden insanlıktan ümidini kesiyor. Güçlü olan erkeklerin kurallar koyarak kadınları ezdiği bir dünyada kadın hakları savunuculuğuna soyunuyor. Kadınların sürekli ezildiği, toplumsal hayattan uzak tutulduğu bir dönemde yaşadığı için kadın hakları konusunda çok önem veriyor yazar. Bugün kadının düşmüş olduğu durumu görmüş olsaydı ne derdi diye merak etmedim değil doğrusu yazıları okurken.

Hikayelerde ütopik bir erdemli dünya özlemi görülüyor. Erdemli toplumun nasıl olması gerektiğini tarif ederken sanki hep o zamanlara işaret ediyor gibi. Toplumun zengin-fakir diye tabakalaşmadığı, her şeyin paylaşıldığı, çalışmanın ibadet olduğu ütopik bir dünya hayal ediyor. İnsanların hep mutlu olduğu bir dünya. Fakat hayalden öteye geçemiyor bu dünya. İnsanın sadece kendisini düzelterek o dünyaya bir adım yaklaşacağını düşünüyor. Bir dertli gördüğü zaman derdini gidereceğine, ya da en azından derdini soracağına dair söz veriyor Allah’a.

“Bence insan iyilikte bulunduğu sürece insan olur. Zaten insan ile hayvan arasındaki belirleyici fark iyilikten başkası olamaz.”

“İnsanların sözünü ettikleri dünya mutluluğu, güzelliği, hayranlığı ve nimetleri doğruysa; bir gün karşıma gerçek bir dost çıkar da, ona olan sevgi ve samimiyetime inanıp başka şeyler aramaya kalkışmaz, alicenap bir gönüle sahip olup başka şeylere tamah etmez, asil bir yüreğe sahip olup kin beslemez, yalnız kaldığında insanların yanında konuştuğundan farklı konuşmaz, yalan söyleyip dedikodu yapmaz, insanların namusuna dil uzatmaz ve kötü söz söylemez, erdemden başka bir şey istemez ve yalnızca rezaletlere baş kaldırırsa bu benim dünyadaki mutluluğum olacaktır.”

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir