Dünyayı Değiştirmek

Dünyayı değiştirmek değilse de, değiştirmeyi arzu etmek bir ihtiyaçtır. Hep aklıma, o ağacın altında toplanan dört tane tıp talebesinin ettikleri yemin gelir. Sonrasıyla ilgili binlerce sayfa yazı yazılmıştır, sonrasından bahsetmeyeceğim. Benim dikkatimi çeken nokta dört tane öğrencinin dünyayı değiştirme arzusunun-ihtiyacının dışavurum şeklidir. Bazen değişiklik isteği insanın içini yiyip bitiren bir kurda dönüşür. Bazen o değişiklik olmak zorundadır, aksi halde değişiklik isteyen bünyenin yok olmasına kadar gidecek bir felaketler zincirinin başlangıcıdır esasında hiçbir şey yokmuş gibi görünen o durgunluk hali.

Dünyayı değiştirmek isteği çok romantik çağrışımlar yapıyor kulaklarınıza biliyorum. Hele belli bir yaşı aşmışsanız komik bile geliyordur. Lakin soruyorum size, dünyayı değiştirme arzusu olmadan değişebilecek herhangi bir düzen var mıdır ya da dünyanın yaşadığı hangi değişiklik, değişiklik arzusunun bir sonucu değildir? Devrim hayali kurmayanların yaşadığı bir dünyada devrim olması mümkün mü? Ateşi kim körükler, demiri kim döver arzu olmasa? Bir genç düşünün ki içindeki potansiyel kendisini titretmiyor. Yanında dururken gücün kinetiğe dönüşememesinin ıstırabını htirmiyor size. O gençten nasıl bir geleceği inşa etmesini bekleyebilirsiniz?

Yola çıktıktan sonrası önemli değildir. Fitil alevlenmiş, ok yaydan çıkmış, kılıç kından çekilmiştir. Zaten o dört tane tıp talebesinin esamileri okunmaz hareketin içerisinde. Sadece başlatmışlardır. Birileri başlatmalı, birileri bayrağı dalgalandırmalı, birileri uğrunda ölmeli, birileri nutuklar söylemelidir. Değişim arzusu diri bir şekilde durmalı, her an patlamaya hazır dolu bir silah gibi sahibinin elinde titremeden beklemelidir. 

Şu an ben bunları yazarken ya da siz okurken. Dünyanın herhangi bir yerinde dört tane gencin bir araya gelerek, ellerini kalplerinin üzerine koyarak dünyayı değiştirmek için yemin ediyor olmaları ihtimali var ya. İşte o ihtimal, hayatı yaşamaya değer kılan bir ihtimaldir. Dünyayı ne şekilde değiştirmek istiyorlar acaba? O yemin bütün haksızlıkları görmüş ya da duymuş, yaşamış ya da şahit olmuş namuslu kalplerin yemini midir? Henüz kirlenmemiş, bozulmamış, madde ile zehirlenmemiş yüreklerden mi çıkmaktadır? Bir gün haksızlıkların son bulacağına, mazlumun zalimden hakkını alacağına, adaletsizliklerin yerini adalete terk edeceğine inanıyorlar mı? Dünyayı yok etmeye uğraşan bu çılgın insanlığın deliliğini fark ettiler de gözleri mi doldu? Şu anda ağlıyorlar mı acaba? Savaşları bitirecek, silahları susturacak, denizleri ve temiz içme sularının kirletilmesine engel olacak, küresel ısınmayı durduracak, fakirliği tarihe karıştıracak, açgözlülüğü ve bencilliği en ağır suç olarak kayıtlara geçirecek bir devrimin ilk adımları şu an atılıyor olabilir mi?

İnsanı hayvandan ayıran nedir diye sormuş ve çok yanıtlar bulmuş felsefeciler. Bu dediğim de belki söylenmiştir ama ben yine de tekrar edeyim. İnsanı insan yapan değişim arzusu, başka bir deyişle, yaşanan düzlemle ilgili huzursuzluğudur. İnsanı kalelerden çıkarıp dünyayı dolaştıran, bilimsel gelişmelerin önünü açan, yollara düşürüp hakikati aratan, binlerce toplayıp bir devrimi yaratan da bu huzursuzluktur. Son olarak, Peygamber Efendimizi bir dağın tepesindeki bir mağarada düşünmeye sevk eden aynı huzursuzluk aynı değişim isteğidir. Sonrasında herkese sirayet etmiş bu huzursuzluk ve dünyanın gelmiş geçmiş en büyük devrimini ortaya çıkarmıştır.

Yeni devrimler gerekiyor dünya için. Yeni huzursuzluklar. Yeni huzursuzlar.

11 Ekim 2018 Net Haber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir