Dövme üzerinden özgürlük

Gazeteniz Nethaber’de geçenlerde okuduğum bir haber dikkatimi çekti. “Artık her 3 kişiden birinde dövme var” diyordu haber. Bu durumu haber metninden önce sokaklarda da gördük-görüyoruz zaten. Her 3 kişiden birisinde dövme var. Resimlerle, desenlerle, kelimelerle süslü bedenler kol geziyor caddelerimizde. 

Durum, özgürlükler açısından incelendiğinde, geçtiğimiz yüzyıla göre insanların bu konudaki çekincelerini üzerlerinden atmış olduklarını görüyoruz. Dövmenin eskiden bu kadar yaygın olmayışının iki temel sebebi vardı. Bu sebeplerin birincisi, dinen dövme yaptırmanın caiz olmayacağı inancıydı. Halk arasında yaygın olan inanç, derinin altında yapılan dövmenin gusül abdesti almaya mani olacağı yönündeydi. Dini otoriteler, dövmenin caiz olmamasını Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifine dayandırıyorlar ve dövme yaptırmanın gusül abdestine mani olmayacağını söylüyorlar. Bu fetvalar ve halk arasında yaygın olan inanış bundan on-on beş yıl öncesine kadar insanları dövme yaptırmaktan alıkoyarken bugün fetvaların ve inanışların o kadar da etkili olmadığını görüyoruz. Dövmenin eskiden bu kadar yaygın olmayışının bir diğer sebebi ise toplumsal baskıydı. İnsanlar, başkaları tarafından kınanmak ihtimali yüzünden vücutlarına dövme yaptırmaktan kaçınıyorlardı. Bugünkü dövme yaygınlığına baktığımız zaman toplumsal baskının da eski şiddetini yitirmiş olduğunu görüyoruz. Yani, eskiden mahalle baskısı dediğimiz o baskı şimdilerde insan davranışlarını yönlendiren etkin mekanizmalardan birisi değil. 

Özgürlükler çağı olarak adlandırdığımız bu çağda gördüğümüz her türlü özgürce davranışı kutsal kabul etmeye başladık. Dövme yaptırmak, dini ve toplumsal kuralların yasakladığı bir davranış olduğu için özgürce bir davranış olarak kabul gördü. Uzunca bir dönem, özgürlük övücüleri tarafından alkışlanarak karşılandı. Bugün neredeyse dövmeli insan sayısı dövmesiz insan sayısını geçecek ve artık dövmeli olmak değil dövmesiz olmak marjinallik olarak alkışlanacak. 

Dikkatimi çeken nokta otoritenin yer değiştirmesi. İnsan tabi ki kendi vücudu ile ilgili karar alma hakkına sahiptir ve isterse dövme yaptırır istemezse yaptırmaz. Otoriteye başkaldırma, toplumsal ve dini baskıları göze alma gibi zorlayıcı davranışlar gerektirdiği için dövme yaptırmayı cesurca olarak niteleyebiliriz. Fakat acaba gerçekten takdire şayan bir özgürlük mü, gerçekten yerinde bir başkaldırı mı diye düşünmeden edemiyor insan. 

İnsan, yapısı gereği, otoriteye karşı fazla başkaldırmayan bir canlı. Bir arada yaşamanın gerektirdiği düzeni de devletin yanı sıra yukarıda bahsettiğim din ve toplumsal kurallar sağlıyor. Bunlara karşı başkaldırmak özgürlük olarak görünse de yerine konulan şeyler açısından bakıldığında sanki çok da özgürleşilmediği hissiyatı oluşuyor zihinlerde. Dini ve toplumsal kurallara başkaldıran aynı insanın harcama davranışlarında herhangi bir değişiklik gözlenmiyor, bilakis, harcama davranışları, küresel otoritelerin istediği yöne doğru evriliyor her geçen gün. Kutsallık ve saygınlık; din ve toplumdan harcama ve tüketmeye geçmiş durumda. Dokunulmaz alanlar, kişisel bütçenin harcanma şekline doğru evrilmiş. Bugünün insanı kendi hayatını kutsal, kendi zevklerini dokunulmaz olarak kabul ederken içinde yaşadığı topluma karşı olan vazifelerini ise yük olarak görüyor. Paylaşım kültüründen uzaklaşarak toplumun bir üyesi olmak yerine bağımsız adacıklar olarak sürdürüyoruz hayatlarımızı. Benim vücudum, benim param, benim hayatım, benim tüketim davranışlarım… diyerek mensubu bulunduğumuz topluluklardan uzaklaşarak kendimizi yalnızlaştırıyoruz ve bunun özgürlük olduğunu düşünüyoruz. Dövme basit bir hadise ve sadece bir örnek. Büyük resim bireysel özgürlüklerin gittikçe toplumsal otoritenin önüne geçtiği, bazı bireylerin bazılarına göre daha üstün olduğu bir dünya. Bu dünyada da kurallar eskiden olduğu gibi, yüzlerce yıllık geleneksel birikim ya da dini pratikler tarafından koyulmuyor. Bunun yerine bir grup insanın aklına gelen bir fikrin sosyal medya vasıtasıyla çok hızlı yayılarak büyük kitleler tarafından kabul görmesi geliyor. Bu da küresel otoritelerin ekmeğine yağ sürmek manasına geliyor çoğunlukla. Yani insan, özgürleşmek yerine, otoriteyi bir yerden alıp başka bir yere kaydırmış oluyor sadece. Neticede nasıl bir dünyaya doğru yöneldiğimizi ise zaman gösterecek. 

16 Haziran 2019 Net Haber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan