Dokunulmazlık Oyunu

Terörist cenazesine giden HDP milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması gündemde. Bir önceki bombalı saldırıda (artık bunlara numara vermemiz gerekiyor sanırım, Allah sonumuzu hayr ede) saldırıyı düzenleyen teröristin cenazesine katıldığı için tepki görmüştü. Meclisin en genç milletvekili olan bu mebus hanım gençliğinden kaynaklanan dikkatlerin azalmasını üzerine başka şekillerde üzerine dikkat çekmeye çalışmış sanırım. Kemal Sunal’ın filmlerinden bir replik geliyor akla: “Ağam, goviir misen?”

Saint Exupery, Küçük Prens adlı eseriyle tanınmış bir yazar. Daha az bilinen eserlerinden biri de Kale. Bu kitaptan bir bölüm vardır ki hiç unutmam, bu fezleke olayları gündem olunca da aklıma yine geldi. Yerel bir feodal bey olan genç kabile reisi çarşıda pazarda yara-berelerini göstererek para toplayan dilencilere acıyarak hepsini toplayıp tedavi ettirmeye çalışıyor. Tedavi oldukça dilencilerin o eski hallerinden eser kalmadığını, mutluluklarının yavaş yavaş söndüğünü görüyor. Onları hayata bağlayan şeyin aslında yaraları olduğunu fark ediyor. Garip bir gururla yaralarını insanlara göstererek para dileniyorlar. Yaraları olmadan üzerlerine dikkat çekmek için ellerinde hiçbir şeyleri kalmıyor.
Terörist cenazesine giden milletvekili için de durum üç aşağı beş yukarı aynı. Dikkati üzerine çekmeye çalışıyor ki yara alsın, yara alsın ki yarasını göstersin, yarasını göstersin ki o yaradan menfaat temin etsin. Dokunulmazlığı kaldırılsın, ceza alsın, aldığı cezayı dünyaya duyursun, insan haklarından filan bahsetsin, sonra da Türk Devleti zalim olsun, insafsız olsun, merhametsiz olsun.

Bu oyunu daha önceleri pek çok kere görmüştük. Devletin kırmızı çizgilerini bile-isteye çiğneyerek kendine ceza verdirten ardından da hamilik umduğu batıya yönünü dönerek “Bak işte görüyor musunuz, burada insan hakları yok, özgürlük yok” diyen insanlara çok rastladık. HDP’li vekil de aynı senaryoyu daha açık oynuyor, göstere göstere yapıyor. Batı dünyasının da konuya bakışı belli olduğu için oyun çok açık da oynansa sonu aynı bitecek. Evime giren hırsızı dövdüğüm için hırsız beni şikayet edecek ve ben kötü adam olacağım, akla yatmasa da neticede olacak olan bu.
Bu oyunu bozmanın en güzel yolu da görmezden gelmek. Terörist cenazesine mi gittin? Git. Yanı başında (meclisini çok yakınında) onlarca kişiyi öldüren bir canavar için taziye mi verdin? Ver. Ölen 28 masum vatandaşın cenazesine gittin mi? Gitmedin. Canın sağ olsun. Sana bir şey demiyoruz. İnsanımız tüm bu olup bitenleri görüyor zaten. İşin gücün rast gelsin.

Niyet kötü, niyet kötü, niyet kötü. Bu memlekette huzur olsa refah da olacak, refah olsa kan dökülmeyecek, kavga olmayacak. Niyeti kötü insanlar olmazsa tüm bunların yolu açılabilir ve inanıyorum ki bu an meselesidir. Kimse memleketinde bu kadar huzursuzluk olsun istemez. Bu oyunu bir yerinden bozabilsek gerisi çorap söküğü gibi gelecek ama maalesef bozulamıyor. Gel beni döv, kırmızı çizgilerde dolaşıyorum diyene refleksif olarak dayak atıyoruz ardından da kötü insan oluyoruz. Bazen pasif kalmak en iyi aksiyondur aslında.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir