Dekorlar Kaldı Geride [Hüsrev Hatemi]

Hüsrev Hatemi’nin denemelerinden oluşuyor Dekorlar Kaldı Geride. Bir insanın yetmişli, seksenli yaşlarında ulaşması koskoca bir kültür hazinesi haline gelmesi demektir. Yaşlı insanlarla sohbet ederken fark edersiniz ki çok farklı bir bakış açısı kazandırmıştır yaşanan yıllar. Hele ki Hüsrev Hatemi gibi biriyse; sürekli okumuş, kendini yetiştirmiş bir insansa söz konusu olan yansıttıkları çok daha farklı oluyor.

Kitapta doğu ve batı kültürlerinin karşılaştırılması, son 60-70 yıllık tarihimizin bazı ayrıntıları, kuşlar, Fasih Ahmet Dede, İsmayil Hakkı Baltacıoğlu, Yunus Emre, halk türküleri, telefon, tasavvuf, müzik, divan şiiri, vahdet-i vücut, gelenek, modernizm gibi birçok konu ve kelime ve kavram ve kişi hakkında farklı bir bakışın; özge bir temaşanın izlerini bulabilirsiniz.

“Avrupa’da yaşayan başka bir büyük kişilik, Saint François d’Assise, yeni bir Haçlı Seferi düzenlenmesi için çırpınıp duruyordu. İslam dünyası hiçbir zaman “Aziz Fransua”yı bu yönüyle eleştirmedi. Hatırasına saygısızlık etmedi. Hâlbuki günümüzde, içimizden olan bazı muhterem zevat bile “Hıristiyanlar barışçı, Müslümanlar savaşçı ve cihatçı” klişesine inanmış görünmeyi seçiyorlar.”

“Osmanlı’nın son dönemlerinde “yeni ürün” anlamında A4 kağıdına “eser-i cedid kağıdı” denmiş. Ben babamın kırtasiyeci dükkânında “eser-i cedid” diye kâğıt isteyenleri de, “parşümen” diyerek isteyenleri de 1950’li yıllara kadar duydum. Şimdi eser-i cedid kâğıtlarının torunları olan A4 kâğıtlarına yapılan buruşturup atma muamelesini görünce içim burkuluyor. Daha 1980’li yılların ortalarına kadar, beyaz kâğıt ziyan olmasın diye matbaaya vereceğimiz müsveddeleri teksir kâğıdı denen saman kâğıtlarına yazardık.”

Yazarın bir yerdeki serzenişini buraya aynen nakletmiyorum, kısaca Allah adının şarkı-türkülerde kullanılmasını eleştiriyor Hatemi. Yehova canımı almadı diye zıplayıp oynayan bir Musevi göremezsiniz diyor. Allah adına gereken saygıyı göstermeliyiz.

“Kadınların yaşlanmasına Azeri Türkçesinde karımak denir. Dilimizde zevç ve zevce kelimeleri karşılığı olan karı-koca, eski devirlerde yaşlı kadın-yaşlı erkek için anlamına geliyordu. Azerbaycan’da bir erkeğin karısı yok, “avrat”ı vardır. Bir kadının ise kocası yok “er”i vardır. Çünkü karı yaşlı kadın, koca ise yaşlı erkek demektir.”

Eşinin yanında serçeye bile laf söylenmez diye bir söz vardı. Mevzunun aslı erkek serçenin Hazreti Süleyman’ın yanında eşine “Şu Süleyman’ın kurumuna bak, şeytan diyor ki at bir tekme tahtından aşağı at” demesi meselinden geliyormuş.

Re’sül hikmeti mahfetullah: Bilgeliğin başlangıcı Allah’tan korkmaktır.

Falih Rıfkı Bey Rumelikavağındaki balıkçı nüktelerinden bir örnek verir: Geç vakit eve dönen birisi balık alırken sorar: “Bu balık bayat mı acaba?” Balıkçının cevabı: “Ne münasebet efendim, ikindiyi denizde kıldı.”

Namık Kemal: “Ölürsem görmeden ümmid ettiğim feyzi / Yazılsın seng-i kabrime vatan mahzun, ben mahzun” demiş.

“Varlık Yayınları cep kitapları boyutları ile orantısız derecede başarılı yayınlardır… Varlık Yayınları ve Abdulbaki Gölpınarlı olmasaydı, gençliğimiz çok tatsız tuzsuz geçecekti.”

“1990 yılından beri Usuli ile sık sık görüşüyoruz. Böyle bir ifadeyi Mevlana için, Aziz Mahmud Hüdai için kullanmaktan çekinirdim. Fakat Usuli hem mutasavvıf hem de halk adamı kimliği ile, böyle bir söze gücenmez zannediyorum.”

“Evet, kimse sapasağlam Halk Ekmek fabrikasından yeni alınmış gibi selefona sarılı bir yürek ile ölmüyor. Gagalanmış veya hançer sokulmuş yüreklerle ölüyoruz.”

“İslam dininde aşkta şeytan aranmaz. Çünkü şeytan çok dehşetli, çok güçlü bir varlık değil, Allah’a isyan etmiş ve huzurdan kovulmuş, Allah’a inancını kaybetmemiş bir Allah kuludur.”

Kelle-yi puhte-i nevcivan: Pişmiş kelle.

“İlkokul mezunu olanlardan başlıyarak, her Türkiye’li, Divan şiirinin hiç olmazsa tek bir şiirini sık sık okuyarak üzerinde düşünebilir. Neye mi yarar? Ekonomi düzelmez, borsa indeksi yükselmez. Fakat beyin ve kalp gelişir. Daha az antidepresan kullanılır, daha az aşk cinayeti işlenir. Çünkü edebiyat ve özellikle şiir, insana daha fazla insanlık kazandırır.”

1986 yılıydı. Kendisi Türkiye’ye geldiğinde bize Kürtleri, Alevileri, minarelerin neye yaradığını soran bir İngiliz hekimine “İngiltere’de Protestan mezarlığı ile Katolik mezarlığı ayrı mıdır sorusunu yönelttim. Bu sorum test için değildi, Londra banliyösündeydik ve bir mezarlığın önünden geçiyorduk. Arabayı kullanan meslekdaşım birden ciddileşti ve soğuk soğuk bir “I do not know, bilmiyorum” patlattı.”

İran şahı olan Tahmasb, babası Şah İsmail ile Kanuni’nin pederi Yavuz Selim arasındaki savaş çok yeni olduğu halde, günlükler şeklinde tuttuğu anı notlarında ne zaman Kanuni’den bahsetse “Hünkâr Hazretleri” demektedir. Buna hiç mecbur değildir. Küfürlü bir söz yazsa da Kanuni’nin bu notlardan haberi olmayacaktır. Bu anılar ancak 20. yüzyılda küçük bir kitap olarak Farsçadan Türkçeye çevrilmiştir. (Tezkire, Şah Tahmasb. Çeviri: Hicabi Kırlangıç)

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir