Davul ve Ramazan

Bugün, kullanım amacı düğünlerde çalınmak ve Ramazan’da ahaliyi rahatsız etmek seviyelerine kadar düşmüş olan davulun, tarihimizde müstesna bir yeri olmuştur. Korku ve saygı uyandıran sesiyle, savaşlarda düşman saflarına korku salmak için kullanılmakla birlikte esas olarak hükümdarlığın bir alameti olarak kullanılmıştır. Davul çaldırmak öyle herkesin haddi olan bir eylem değilmiş vakti zamanında. Hükümdarlık alameti olduğu için sadece hükümdarın olduğu yerde ve bilgisi dâhilinde çaldırılan bu aletin başkaları tarafından çaldırılması küçük bir kıyamet sebebiymiş o zamanlarda. Hükümdar ya da Bey, kendi idari alanının içerisinde başka birisinin her ne amaçla olursa olsun davul çaldırmış olduğunu duyduysa eğer, vay gele ki o davulcunun ve çaldıranın başına. 

Ramazan ayında mesela, ortalıkta güm-be-de-güm-güm diye dolaşan zamanımızın davulcularının o zamanın beylerinin karşısına dizilmeleri ile falakaya yatırılmaları bir olurdu. “Siz misiniz benim memleketimde benden habersiz davul çalan?” Düğünmüş, bayrammış, uğurlamaymış, karşılamaymış fark etmez. Hükümdarlık alameti olan davul, bir diğer adına nevbet denir, hükümdarın olduğu yerde belirli zamanlarda çaldırılırmış. Sultan birisini davul çaldırmaya layık görürse ona kendisi davul hediye edermiş. Bu kişi tabi ki sıradan halktan birisi olamazdı, bir komutan ya da bir bey davul hediyesine layık olurdu ancak. Osman Gazi‘ye Selçuklu Sultanı tarafından hükümdarlık alameti olarak davul gönderildiğini tarih kitaplarında okumuşsunuzdur. Bu davul, her gün ikindi namazından sonra çaldırılırmış ta Yıldırım Bayezid zamanına kadar. Padişahlar nevbete hürmeten çalınırken ayağa kalkarlarmış. Sonradan çeşitleri ve süresinde değişiklik olmuş olsa da öyle uluorta çalınan bir enstrüman olmamış davul, yüzyıllarca. 

Savaşlarda da önemli bir yer tutan davul; kılıç gibi, ok gibi savaş aleti sayılırmış atalarımız tarafından. Düşmana korku salması için çalınırmış, salarmış da. Davulun sesi uzaktan duyulduğunda düşman saflarının arasında korku dolaşırken Türk ordusu çocuklar gibi şen olurmuş. Yine de herkes kafasına göre çalamazmış davulu. Önce padişahın olduğu yerdeki büyük davul çalmaya başlarmış ardından diğer komutanların davulları. Sonra başlarmış şenlik. Bir gül bahçesine girer gibi koşarmış mücahitler şehadet arzusuyla düşman saflarına doğru. 

Davul kullanımı, zaman içinde önemini yitirmiş ve bu alet sıradan halkın eline geçmiş. Eski Türk devletlerinde bir adabı, bir ağırlığı olan davul ne zaman başlamış bilmiyorum ama Ramazan gecelerinde ahaliyi sahura uyandırmak için kullanılır olmuş. Geceleri mahalle aralarında dolaşan davulcular, türlü maniler eşliğinde halkı sahura kaldırırlarmış. Türlü maniler okunarak olaya renk katmalarındaki maksat bir zamanlar savaş aleti olarak kabul edilen bu değerli aletin ağırlığına saygı göstermek olsa gerek. Durmaksızın güm-be-de-güm-güm vurmak yerine ara ara çalıp maniler okuyarak mahalle halkına hoş bir gösteri sunarlarmış. Çocukluğumun Ramazanlarında uzaktan davul sesi duyup çocukça sevindiğimi hatırlarım. 

Şimdi davul yok mu? Var. Hele ki Ramazan gecelerinde. İki kişi bir motosiklete biniyor. Biri aracı kullanırken öbürü tüm rahatsız ediciliğiyle sokak sokak davula vura vura dolaşıyorlar. Motorun gürültüsü, davulun gürültüsüne karışıyor. Davulun binlerce yıllık saygınlığı, onlarca manevi değer ve erdemin başına geldiği gibi, vahşi birkaç hırsın tatmini için kolayca harcanıveriyor bir Ramazan boyunca.

12 Nisan 2021 Net Haber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir