Davası Olmayan Adam Değildir [Ahmet Özcan]

Davası Olmayan Adam Değildir kitabı Ahmet Özcan‘ın 2000’li yıllarda yazmış olduğu birkaç tane makaleyi içeriyor. Makaleler kitabın isminden de anlaşılacağı gibi davası olmak, davası olan adamlar ve olmayanlar üzerine. Bugün dünyanın neresindeyiz, çözülme ne zaman ve nasıl başladı, Jöntürkler ve İttihat Terakki Cemiyeti, Enver Paşa, Milliyetçilik, Kürt meselesi kitabın birkaç anahtar kelimesi.

Yazara göre Tanzimatçı Batıcılık ülkemizin iki yüzyıldır değiştirilemeyen, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen kesin rotası olmuş durumda. Kadrolar ve isimler ne kadar değişirse değişsin hedef hep aynı. İnsanımız artık bu durumu fark etmeli ve bir eğitim hamlesiyle süregelen bu düzeni değiştirmeli. Bugünün yetişkinlerinde ümit yok çünkü sistemin eğittiği herkes kaybolmuş durumda. Yeni bir eğitim, yeni bir gençlik, yeni bir geleceğe ihtiyacımız var.

“Ülkemizin, bölgemizin, hatta insanlığın kapitalizm belasından, emperyalizm tasallutundan, cüceleşmekten ve gayesiz yaşamaktan kurtaracak tek yol, her şeye sıfırdan başlanacak ve geçmişin hatalarını içermeyecek yeni bir kuşak hareketidir.”

Dünyanın şu anki durumunda hâkim olan düşünce şekli tüccarların ve tefecilerin gözünden dünyayı okumaya çalışma çabasından ibarettir. Bu saçma sapan düzende sadece en muhterisler, en ahlaksızlar tepeye çıkabilmektedir. “Daha iyi yaşamak” bir puttur ve bunun peşinden koşanlar putperesttir. Piyasalardan, dolardan, faizden her gün bir canlıymış gibi bahsedenler bir deliliğin tutsağı olmuş durumdadır. Bu görüşlerin geçtiği makalede yazar bir de yeni bir yaradılış teorisinden bahsediyor. Kendine ait olmayan bu teoriye göre insan da diğer canlılar gibi şuursuz bir şekilde yaratıldıktan sonra içlerinden birisi olan Âdem’e Allah ruh üflüyor. İnsanın kötü fiilleri, ihtirasları ruh üflenmeden önceki türün özellikleri.

Dünyayı ne Amerika yönetir ne de Yahudiler. BAP ya da WASP dediğimiz beyaz Anglosakson Protestanlar dünyanın idarecisidir. Birinci Dünya Savaşı bitmemiştir, yürürlükte olan bir ateşkes antlaşmasıdır. BAP’lar sadece silahlı savaşı tehir etmiş, silahsız olanını sürdürmüştür. Yahudilerin sürekli lafının edilmesi, Amerikan emperyalizmi lafları arka plandaki İngiliz oyununu gizlemek içindir.

Bizim Müslümanlar olarak ortak gayemiz adalet arayışı olmalıdır zira adalet, tevhid anlayışının bir yansımasıdır. Hiçbir şeyden korkmayarak adaleti hâkim kılmak için uğraşmamız gerekir. Özgürlük dahi adaletten doğar. Bizi yüzyıllardır korkuyla yaşatıyorlar ve bu korku milletimize asla yakışmıyor. Korkularımız sürekli değişiyor, kâh komünizmden korkuyoruz kâh Amerika’dan kâh Yahudi’den. “Osmanlı, dört bir yandan istila edilirken, yedi cephede savaşırken, devlet, genç kadroların elinde payitahtını bile terk edip Anadolu içlerine çekilirken, para, fabrika, ekmek, ilaç kalmamışken bile korkmayan bir milletin getirildiği yer işte burasıdır. Pavlov’un köpeği gibi her on yılda bir şeylerden korkutulup bazı şeylere razı edilen, güvendiği devlet tarafından sağa sola pazarlanan, bütün toplumsal artı değeri üleşip ardından milletini aşağılayan bir gâvur güruhu başından eksik olmayan, sürekli tetikte, geleceğinden emin olmadan üç kuruş için yaşamaya alıştırılmış, bir sürüye dönüştürülmeye zorlanan hey koca millet…” Akif boşuna dememiş ‘Korkma’ diye.

İnsanlar kapitalizm vasıtasıyla insanlıklarından sıyrılıyorlar. Paraya tapınmaya başladıkları için haysiyet diye bir şey kalmamış durumda. Haya duygusu imandan gelir, hayasızlık kapitalizmden geliyor. Binlerce yıldır gelişmekte olan bilime kapitalizmin hiçbir katlısı olmadığı gibi bu mirasın üzerine çökmüş ve insanı ilkel bir forma sokmaya çalışan bir canavardır kapitalizm. “Liberal faşizm insanlığın düşmanı, şeytanın düzenidir. Para şeytanın aletidir.”

“Dışarı çıkalım kardeşlerim, bu iğrenç mağara bize göre değil, başka dünyalar kuralım, sonsuz sayıda farklı olsun, çok dili, çok kültürü, çok fazla seçenekleri, çok değişik görüntüleri olsun. Binlerce çiçek açsın, milyonlarca fikir yarışsın. Orada aracılar, tefeciler olmasın. Bizim ürettiklerimizi alıp  bize satanlar, bizim doğurduklarımızı alıp bize saldırtanlar olmasın. Orada zalime zalim, harama haram, eşkıyaya eşkıya densin. Orada hırsıza iş adamı, sahtekâra finansçı, yalancıya siyasetçi, muhterise devlet adamı denmesin. Orada histerik şaman ritüellerine dans, paranın gürültüsüne müzik, fahişeye sanatçı, şebekliğe eğlence denmesin.”

Kitabın bir bölümünde Teşkilat-ı Mahsusa, Kuşçubaşı Eşref ve Enver Paşa’dan doyurucu bir şekilde bahsedilmiş. İttihat ve Terakki’nin İngilizler tarafından tehlikeli bulunup son kırıntılarının da 1926 senesinde tasfiye edilişinden bahsediyor yazar. Osmanlı’nın sonunu hazırlayan İttihatçılar değil de daha evvelden dünyayı okumayı başaramayan idareciler olduğunu anlatıyor. Sanayi Devrimi’nin nasıl feci bir şekilde ıskalandığı, tarım imparatorluğu olmayı bırakamayan Osmanlı’nın sorunu hep askeri teknolojide aradığından bahsediyor. Bu arada Enver Paşa’nın nasıl tarih tarafından hak etmediği bir şekilde damgalandığını da anlatıyor yazar. Kitaptaki bir diğer önemli mesele ise Kürt sorunu. Kerim devlet anlayışıyla yüzlerce yıl milli bir kimlik taşımadan yaşayan insanımızın son iki yüzyıldır bu anlayışı yine İngiliz oyunları ile bırakması, milliyetçiliğin ne olduğu gibi meselelerden bahsediyor.

Kitabın çok yerinin altını çizdim fakat buraya aktarabildiklerim bu kadar. Ahmet Özcan Malatyalı bir yazar, haber10.com adlı internet sitesinde de yayınlıyor yazılarını. Bu kitabını da daha önce okuduğum Açık Mektuplar gibi çok beğendim. Tanısaydım yazara teşekkürlerimi iletmek isterdim. 222 sayfalık kitap 2010 yılında Yarın Yayınları’ndan çıkmış.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir