Çocukluk

Yeniden dünyaya gelsem, hiç büyümez, çocuk kalırdım. Topaçlar, adi tahtalardan yapılmış, üzerlerinde kırmızı yeşil çizgiler, boyaları sökülmüş. Gazoz kapakları sıralanmış, içi macun dolu kavanoz kapaklarıyla vurulmaya çalışılıyor. Gökyüzü izleniyor mütemadiyen, bazen bulutlar anlamdan anlama giriyor, bazen masmavi, bazen bembeyaz. Yağmurun ayrı anlamı var, karın ayrı. Dolu yağınca gözler büyük büyük açılarak izleniyor. Her yeni hadise yeni bir şey öğretiyor, her yeni hadisede daha da büyük açılıyor gözler, öğrenmenin tatmini ve hazzı daha derine işliyor. Zaman ne kadar da uzun geliyor. Büyümek sanki bir masal ülkesine göç etmek. Bilinmeyen koskoca bir dünyayı öğrenmenin hazzını saçacak dimağlara. Gelecek ne kadar da uzak.


     Yeniden dünyaya gelsem hiçbir şey öğrenmek için zorlamazdım kendimi. Tek bilmem gereken bir şey bilmemem gerekliliği olurdu. Bu kadarcık bilgi kırıntısı ile yeniden yaşardım hayatı, cahil olarak. Öğrenilebilen her şeye engel olur bütün baş ağrılarından, omuz çöküntülerinden kurtulurdum. Kendime yepyeni bir lügat yapardım. İçine çok fazla kelime koymazdım. Fincan, taş, bade, oyarlar, koyarlar.


     İftar yaklaşırken bir yerde oturuyorum, iftara az kalmış, mekân kalabalık. İki tane çocuk masamın etrafından parmaklıklardan aşağı bakıyorlar. Aşağıda bir kat daha var. Uzun süre baktıktan sonra istişare edip son yorumlarını yapıyorlar: “Buradan aşağıya atlanır”. Karar veriliyor. Bir fırsat bulunup oradan aşağıya atlanacak. Büyüklerin kızma ihtimaline binaen tenha bir an kollanacak. Hayatın değişmesine bağlı olarak nasıl da değişiyor zevkler. Küçükken bir yerden atlamak ne kadar da büyük bir zevkti. Bunun dışında şu an gözümüze saçma görünen onlarca zevkimiz vardı. Büyüdükçe zevklerimiz değişti ve eski zevklerimizi unuttuk. Unutmakla kalmadık, garipsedik. Dün bizim yaptıklarımızı yapan çocukları azarlamaya başladık. Bir yerden atlamak şimdi mantıksız gelse de o kanepenin yaylarını üzerinde zıp zıp zıplayarak kıran, o camlara taş atıp kaçan, o kapıların zillerini çalan, o damlarda çatılarda seke seke gezen hep bizdik. Sonradan kendimizi öğrenmeye verdik. İçerisinde yaşadığımız dünyayı öğrenelim derken içerisinden geldiğimiz dünyayı unuttuk. Büyüyüp mutluluklardan uzaklaşmak için. Büyüyüp anlamsızlaşmak için.


     Peter Pan’ın sevdiğim tarafı hiç büyümüyor olması. Büyümediği gibi büyümeye de düşmandır Peter. Neverland adı verilen Olmayan Ülke’de yaşar. Oradan gerçek dünyaya dönmesini, diğer çocuklar gibi okula gidip bir sürü yeni şey öğrenip büyümesini teklif edenleri hararetle reddeder. Kendine yapılmak istenen bir kötülüktür çünkü büyüme teklifi. Çocuk dünyasında, çocuk bilgisi ve zevkleriyle mutludur. Biz o dünyanın zıddı olan bir dünyada yaşıyoruz. Everland diyebileceğimiz, hep olan bir ülke. Yaşadıkça çocukluktan uzaklaşıyoruz. Yaptıklarımızın bizi uzaklaştırdığını düşünmeden özlem çekiyoruz çocukluğumuza.

     Affan dedeye para saydım,
     Sattı bana çocukluğumu.
     Artık ne yaşım var ne de adım;
     Bilmiyorum kim olduğumu.
     Hiç bir şey sorulmasın benden;
     Haberim yok olan bitenden.
     Bu bahar havası, bu bahçe;
     Havuzda su şırıl şırıldır.
     Uçurtmam bulutlardan yüce,
     Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
     Ne güzel dönüyor çemberim;
     Hiç bitmese horoz şekerim!
                                   Cahit Sıtkı Tarancı

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

3 thoughts on “Çocukluk

  1. Ben daha çok cocukluğu mutlu geçenlerde görürüm çocuk olma özlemini. Ben çocukluğumu aramam mesela. Çocukluk demek acı ve ızdırap demek benim için. Büyümek, büyük olmak benim için daha fazla mutluluk verici oldu.

    Kim söylemiş bilmiyorum ama yaşlı birisi şuna benzer bir laf etmiş: Şu anki tecrübemle gençlikteki enerjiye sahip olmak isterdim diye. Çocukken kendi yaptığımız şeyleri, şimdiki çocukların yaptığını görünce uyarıda bulunmamız belki de bu nedenledir.
    Ben insanların ruhlarının yaşlandığına inanmam çünkü çok yaşamış bir kişi hala çocuk ruhuna sahip olabilir ve u insanların hayatta daha mutlu olduğuna inanırım. Kendimi de çocuk ruhlu bulurum her zaman.

  2. büyü dükkanı diye bir kitap var. Yeşim Türköz’ündü galiba. O kitap bazı arkadaşlarıma çok şey kattı bende dahil. Bazıları da anlamsız buldu. bence biraz bu konularla da ilgili.

  3. Çocukluğum benim masal ülkem. Büyüdükçe yalnızlaşıyor insan. Büyüdükçe çocukluktan çıkıp yalnızlığa yaklaşıyor.
    Büyü Dükkanı’nı okumuştum. İnsanların ellerinde olanların kıymetini bilmemelerini anlatıyordu yanlış hatırlamıyorsam. Çocukluksa hiçbir zaman eldeyken kıymeti bilinmeyecek bir değer.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir