Çelik

Soyadı kanunu çıktığında insanların kendilerine yakışan bir isim almak için çaba gösterip göstermediklerini merak ediyorum bazen. Yılmaz’lar, Yıldırım’lar, Demir’ler, Çelik’ler alınırken acaba insanlar sıraya girdiler mi? Nüfus memurları bazı soyadlarının artık limite geldiğini ve başka isimler almalarının gerektiğini söylediler mi insanlara ya da doğrudan akıllarına gelen ilk isimleri kendileri mi verdiler? Bu konu oldu bitti benim için merak konusudur. Demir ile çelik arasında bir mücadele olup olmadığını da merak ediyorum. Malumunuz, demir sertliği ifade eder fakat çelik, demirin farklı alaşımlarla daha da sertleştirilmiş halidir. Çelik alamayanlar özçelik, onu bulamayanlar demir, demir bulamayanlar özdemir mi aldılar acaba. Hiçbirini bulamayanlar kaya, keskin, sert gibi isimlere mi teveccüh gösterdiler? Bizim milletimizin sertliğe karşı özel bir ilgisi var. Her zaman sert görünmek ister insanımız.

Bana göre sertliğe gösterilen bu teveccüh bir savunma refleksinin neticesidir. Aslında yumuşak ve kırılgan bir yapımız var da bunun istismar edilmesine karşı kendimizi savunuyoruz sürekli. Ne yapımız sert, ne kişiliğimiz sert, ne irademiz. Her an esebilecek bir rüzgârın karşısında bir anda yok olup gidebileceğimiz için dışarıya karşı sert görünmeye çalışıyoruz. Küçük Prens kitabını okuduysanız bilirsiniz o çiçeğin dikenleriyle kendisini savunduğunu iddia edişini. Hâlbuki bir çiçeğin ölçüsü için bir diken ne kadar koruyucu olabilir ki? Bir soyadı, bir lakap ne kadar çelik de olsa taşıyan insanın etten ve kemikten yaratılmış oluşunu değiştirebilir mi?

Yapımız yumuşak olduğu için kendimizi dışarıya karşı farklı göstererek savunmaya çalışıyoruz. Dış dünya bilse içimizdeki zafiyetleri belki de bizi daha fazla hırpalayacak, daha fazla ezecek. Sertiz biz diyerek kendimize kıyafetler dikiyoruz. İsimler bulup yüz ifademizi de ona göre değiştiriyoruz. Kaşlarımızı çatarak çıkıyoruz evlerimizden dışarıya. Yaklaşan her insanı bir tehdit gibi algılayarak ona göre dik dik bakıyoruz. Gücümüz, kuvvetimiz ne olabilir ki bir insan olarak. Hepimiz aciz, hepimiz zayıf, hepimiz ölümlü olduktan sonra.

İnsanın kendisine biçtiği rol ne olursa olsun dışarıdan görünüşü hayat oyunundaki rolünü belirler. Adı çelik de olsa ilk rüzgârda savrulup gidecekse gerçekte bir tüydür. Adı demir de olsa eğilip bükülebilir ezici bir kuvvetin karşısında.  İnsan ölçeğinde de toplum ölçeğinde de yeri geldiğinde düşmanımıza karşı sertleşip dostumuza karşı yumuşayacağımız bir eğitime ve kültüre ihtiyacımız var. Adımız ne olursa olsun.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir