Çavdar Tarlasında Çocuklar [Jerome David Salinger]

“Sahtekârlık” diyor Holden Caulfield, etrafında gördüğü insanlar, yapmacık davranışlar, ezberlenmiş kalıpları hakkında, sahtekârlık. Etrafını dolduran milyonlarca sahtekâra bakıyor ve hepsinden nefret ediyor. Onlara uyup, onlar gibi davranmaya alışmadıkça herkesin kendine garip bir yaratıkmış gibi davranacaklarını umursamıyor bile. Büyümeye başlamış, 16 yaşına gelmiş ve dünyanın ne menem bir yer olduğunu görmüş. Çocukluktan kopmuş ama büyümeye başlayan insanların ve büyümüşlerin içerisine girmiş oldukları o kalıptan nefret ediyor. Çocuklar ne güzel hâlbuki. Kardeşi Phoebe mesela, oturup bir filmi saatlerce anlatabilir. Kardeşi diğerleri gibi zehirlenmiş değil henüz. Çavdar tarlasında çocuklar şarkısını söylemek, onlar bir uçurumun kenarında -bir çavdar tarlasında- oynarken hepsini tek tek yakalayıp o uçurumdan uzak tutmak istiyor. Ama onların her biri büyüyecekler, o uçurumdan aşağı yuvarlanacaklar, sahtekâr insanlar olacaklar, otomobillerden ve borsadan bahsedecekler, sıkıcı insanlar haline gelecekler.

“Ama o müzedeki en iyi şey, her şeyin yerli yerinde kalmasıydı. Hiç kimse kıpırdamazdı yerinden. Oraya yüz bin kez gidebilirdiniz, o Eskimo hâlâ daha yeni iki balık tutmuş olur, kuşlar hâlâ güneye uçar, geyikler o narin bacakları üstünde o pınardan su içer ve göğüsleri görünen o Kızılderili kadın battaniyesini dokurdu. Kimse değişmezdi. Değişen tek şey siz olurdunuz. Çok büyümüş olmanız filan değil demek istediğim. Tam olarak o değil yani. Yalnızca değişmiş olurdunuz. Bu kez sırtınızda bir palto olurdu. Ya da son gelişinizde sıradaki eşiniz kızıl çıkarırdı ve yeni bir eşiniz olurdu. Veya Bayan Aigletinger’ın yerine başka biri getirirdi sizi. Veya o gün banyoda annenizle babanız felaket bir kavgaya tutuşmuş olurdu. Veya üstünde gökkuşağı renkleri oluşan bir su birikintisi görmüş olurdunuz. Diyeceğim, değişik bir şey olurdu sizde; demek istediğim şeyi anlatamıyorum. Anlatabilsem de, anlatmayı isteyeceğimden pek emin değilim.”

Kitabın yazarı Jerome David Salinger Holden Caulfield karakteriyle kendini anlatıyor, onun ağzından kendisi konuşuyor. Uzun yıllar boyunca münzevi bir hayat yaşamış yazar. İnsanlardan uzak, tüm sahtekârlıklardan ve yalanlardan uzak bir şekilde yaşamış. Kitabın bir yerinde yine Holden’in ağzından hayal ettiği dünyayı da aktarıyor bize:

“Ne yaparım dedim, Holland Tüneli’nin oradan otostopla bir yere kadar gider orada inerdim, sonra bir daha, sonra bir daha derken, birkaç gün içinde batıda güneşli bir yerde, beni tanımayan insanların arasında bir iş bulurdum. Bir yerlerde, bir benzin istasyonunda bir iş bulurum diyordum, arabalara benzin, yağ filan doldururdum. Nasıl bir iş olursa olsun, fark etmezdi zaten. Kimse beni tanımasın, ben kimseyi tanımayayım, bu yeterdi. Düşündüm, sağır-dilsizmişim gibi numara yapardım. Böylece, hiç kimseyle o salak konuşmaları yapmak zorunda kalmazdım. Biri bana bir şey demek istediğinde bir kâğıda yazar, bana uzatırdı. Bundan bir süre sonra sıkılınca da, ömrümün sonuna kadar insanlarla konuşmaktan kurtulurdum. Herkes beni sağır-dilsiz herifin teki sanır, beni rahat bırakırdı. Salak arabalarına benzin, yağ filan doldururdum, onlar da bana bir maaş verirlerdi. Kazandığım parayla bir yerlerde kendime küçük bir kulübe yapar, ömrümün sonuna kadar orada yaşardım. Ormanın hemen yakınında yapardım kulübeyi, fazla içerlere yapmazdım, çünkü daima güneşli bir yerde olmak istiyordum.”

Kitabı daha önce “Gönülçelen” adıyla okumuştum. Yirmi yıl kadar önceydi, Can Yayınlarının baskısıydı. Şimdi ise Coşkun Yerli çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları’ndan okudum. Başucu kitabıymış da fark etmemişim o zamanlar. Herhalde Salinger’in bahsettiği o sıkıcı heriflerden birisi olmak istiyordum o zamanlar, o yüzden dikkatimi çekmemiş. Şimdi ise cidden sıkılıyorum o heriflerden.

“Yani liseden veya üniversiteden sonra. Herhalde çoğu, sersem heriflerle evlenecek diyordunuz. Hep o lanet arabalarının mil başına kaç litre benzin yaktığından bahseden herifler. Golfte ya da pingpong gibi salak bir oyunda size yenildikleri için çocuk gibi kızan herifler. Çok ters herifler. Çok sıkıcı herifler. Hiç kitap okumayan herifler –ama bu konuda çok dikkatli olmalıyım. Yani, bazı heriflere sıkıcı demek konusunda. Bu sıkıcı herifleri hiç anlamıyorum. Gerçekten hiç anlamıyorum.”

“Bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Elinizde olsa da, onları büyük cam vitrinlere koyup oldukları gibi kalmalarını sağlayabilseniz. Biliyorum, olanaksız bir şey bu, ama yine de pek fena olmazdı.”

2010 yılında, upuzun yıllar boyunca geçirdiği münzevi hayatı sonlandırarak aramızdan ayrılıyor Salinger. Geride birkaç öykü, Holden gibi insanların samimiyetsizliğinden, sahtekârlıklarından, basmakalıp hayatlardan sıkılmış bir anti-küçükprens ergenin üç gününü anlatan bir roman bırakıyor. Bazı insanları sevmekten öldükleri için vazgeçmezsiniz. Ruhun şad olsun Salinger.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir