Çandarlı Vezir Ailesi [İsmail Hakkı Uzunçarşılı]

Tarihçi deyince benim aklıma ilk gelen isim İsmail Hakkı Uzunçarşılı‘dır. Bugünün meşhur tarihçilerinin eserleri eminim ki en az Ordinaryus Profesör Uzunçarşılı kadar kıymetlidir ama bana onun eserlerini okurken aldığımı hazzı veremeyecekleri hissiyatıyla henüz popüler tarihçileri okumaya başlamadım. Kitabı tanıtmadan önce yazarı ile ilgili biraz bilgi vermek istiyorum. İsmail Hakkı Uzunçarşılı 1888 İstanbul doğumlu. Tahsilini İstanbul’da tamamladıktan sonra 1912 yılında Kütahya’da öğretmen olarak göreve başlıyor. Öğrenciliği boyunca hayalini kurduğu hocalık kariyeri burada başlıyor. 1921’de Kuva-yi Seyyare’ye katılır, 1922’de Ankara hükümeti tarafından öğretmenlik göreviyle Kastamonu’ya atanır. Burada gazete yazarı olarak tarihi makaleler yazar ve öğretmenliğe devam eder. Daha sonra Balıkesir’de öğretmenlik, müfettişlik, milli eğitim müdürlüğü yapar, akabinde Balıkesir milletvekilliği yapar. Atatürk’ün isteğiyle İstanbul Üniversitesi’nde tarih hocalığına geçer ve milletvekilliği dönemleri haricinde hayatını hep hocalık ve araştırmacılıkla geçirir. Nitekim Topkapı sarayı arşivinde çalıştığı bir günün sonunda evine dönerken vefat eder. Allah rahmet eylesin.

Benim Uzunçarşılı’yı sevmemin esas sebebi bir araştırmasını okurken her türlü görüşü bir arada vererek onlarca kitabı okumuş hissiyatını bana vermesidir. Uzunçarşılı’nın eserlerinde yazarın şahsi fikri o kadar derin yer tutmaz. Eserleri tarih kitabı gibi değil kronoloji gibidir. Bir tarihi hadiseyi ele alırken o konuda yazılmış yerli-yabancı her tarih kitabından konuyla ilgili alıntıları aktarır; mantık hatası olanları tek tek ortaya çıkarır, en doğru olduğunu düşündüğü şeklini de okuyucuya bildirir. Tarihi konularda doğruluk ve objektiflik biraz zor bulunduğu için Uzunçarşılı’nın eserleri kıymetlidir. Bütün alternatifleri bir arada verdiği için doğruyu da en yakın seçeneği de bir arada okumuş olursunuz.

Uzunçarşılı’nın eski bir öğrencisi, Prof. Dr. Şehabeddin Tekindağ’dan naklen Prof. Dr. Oktay Aslanapa, İsmail Hakkı Uzunçarşılı hakkında şunları söyler: “Yarım yüzyıl boyunca arşivlerin tozlu, yıpratıcı vesika yığınları arasında geçen yorucu çalışmalar sonunda Türk tarihini aydınlatan pek çok malzeme toplayıp bunları değerlendirerek eserlerini ve makalelerini kaleme almıştır.”

Türk Tarih Kurumu Genel Müdürü Uluğ Iğdemir’in ifadesiyle hoca şöyle anlatır: “Daima güler yüzlü, şakacı ve sevdiklerini içten seven, cömert, sözünü sakınmayan, doğru bildiğini, inandığını olduğu gibi söyleyen bir insan idi. 24 yıl Balıkesir milletvekilliği yapan Uzunçarşılı hiçbir zaman siyaset adamı olmamıştır. Ömrünü Lise hocalığından başlayarak hayatının sonuna kadar tarih araştırmalarına adamıştır. Onu Ankara’da aramak gerektiğinde, şimdiki Büyük Millet Meclisi Müzesi olan eski Meclis binasının kütüphanesinde kendisine ayrılan küçük bir masanın başında okurken veya yazarken görürdünüz. Öğle yemeklerinden sonra da Ankara’nın meşhur havuzlu kahvesinde nargilesini içerken bulabilirsiniz. İstanbul’da ise ya Başbakanlık Arşivinde ya da Beyazıd Genel Kitaplığının müdürü rahmetli İsmail Saip Efendi’nin ondan sonrada rahmetli Necati Lugal’in yanında bulurdunuz. En büyük eğlencesi yaz günleri 17.00 vapuruyla Emirgan’a giderek Çınaraltında boğaza karşı bir nargile içmekti.”

İsmail Hakkı Uzunçarşılı Türk ve Osmanlı tarihi ile ilgili onlarca kitap, yüzlerce makale bırakmıştır bizlere.

Çandarlı Vezir Ailesi kitabı Türk Tarih Kurumu tarafından 1988 yılında basılmış 150 sayfa civarında bir eser. İsmail Hakkı Uzunçarşılı için ayrı bir önemini düşünüyorum kitabın zira eklerde verilen Çandarlı ailesi soyağacı Uzunçarşılı ailesine kadar geliyor. Dolayısıyla yazar bu kitapta kendi dedelerinin tarihini yazmış oluyor.

Uzun zamandır Osmanlı’nın kuruluş devrinde çok etkin rol oynamış olan Çandarlı ailesini merak ediyordum. Bu kitap vesilesiyle konuyla ilgili etraflıca bilgi sahibi oldum. Çandarlı ailesi köken olarak Türk, Eskişehir’e bağlı Çandar, Çender, Cendere gibi bir isme sahip bir köyden çıkıyorlar. İlk Çandarlı daha sonra vezir olunca Hayreddin adını alacak olan Çandarlı Halil. Selçuklu zamanında ve Osmanlı’nın ilk zamanlarında böylesi lakaplar kullanılıyormuş.

Osman Gazi’nin lakabı Fahreddin veya Muinüddin, Orhan Gazi’nin İhtıyaruddin, 1. Sultan Murad’ın Şihabüddin ve Gıyasüddin ve Yıldırım Bayazıd’ın Celalüddin veya Seyfüddin…

Çandarlı Kara Halil yeni kurulmuş Osmanlı Devleti’nde Osman ve Orhan gazi devirlerinde kadılık ve kazaskerlik yapıyor. 1. Murad devrinde ise vezirliğe yükseliyor. Osmanlı’nın ilk veziri olmasa da vezirlik ve ordu komutanlığını birleştiren ilk vezir olduğu kesin. Yeniçeri ocağını akıl eden ve kuran Çandarlı Halil Paşa’dır. Osmanlı Devleti’nin hazinesini de ilk Halil Paşa kurmuştur. Aşiretten devlete geçişin en önemli aşamalarından birisi olmuştur hazinenin kurulması. Çandarlı Halil Paşa Kavala, Drama, Zihne, Serez, Selanik, Ohri gibi şehirlerin fethinde de komutan olarak bulunmuş gazi bir komutandır. 1389 senesinde vefat etmiştir, Bursa’da medfundur.  Oğlu, Halil Paşa’nın ardından Sultan Murad tarafından vezarete getirilmiştir. Şunu da belirtmek gerekir ki o devirlerde vezir bir tane idi. 1. Murat zamanında vezir sayısı birden fazla olunca Çandarlı Ali Paşa vezir-i azam ilan edildi.

Oğul Ali Paşa 1. Murad, Yıldırım Bayezid ve Çelebi Süleyman devirlerinde vezirliği sürdürmüştür. Kosova muharebesi öncesi düşmanın kalabalıklığı karşısında tereddüt eden Sultan Murad’a “Düşmanı azından, çoğundan kayırmak doğru değildir” diyerek onun maneviyatını kuvvetlendirmiş, savaşın kazanılmasında faydalı olmuştur. Yıldırım Bayezid zamanında hizmetlerine devam etmiş, padişahı Timur’la mücadele etmekten vazgeçirmeye çalışmıştır. Timur ordusuna karşı çete savaşı verme fikri de Çandarlı Ali Paşa’ya aittir. Tabi ki hepimizin bildiği gibi Bayezid mağrurluğuna mağlup olmuş ve bu yüzden Osmanlı Devletini en parlak döneminde elli yıl geriye atmıştır. Çandarlı Ali Paşa Ankara savaşı bozgunla neticelenirken Yıldırım’ın büyük oğlu Süleyman’ı alıp Edirne’ye kaçırmıştır. Usta siyasetçiliğini kullanarak Süleyman’ı padişah yapabilecekken buna ömrü vefa etmemiştir. Tarihlerde Çandarlı Ali Paşa’nın içkiye düşkünlüğünden bahsediyor. Uzunçarşılı kitabında bunları tek tek yazmamış. Ali Paşa benim dedemdir diyerek ona iltimas geçmemiş. Hatta öyle ki Yıldırımın ve Emir Süleyman’ın da Ali Paşa sayesinde zevk-ü sefa düşkünü olduklarından bahsediliyor. Uzunçarşılı mezkûr bahislerin hepsini almış kitabına.

Çandarlı Halil’in ikinci oğlu ise İbrahim Paşa’dır. 2. Murad döneminde sadrazamlığa yükselmiş 8 sene bu vazifeyi sürdürmüştür. Döneminde tek adam olmak için rakiplerini bertaraf edecek değişik hileler yapmış ve vezir-i azamlığı süresince memleketi neredeyse tek başına idare etmiştir. 1429 yılında vefat edince yerine oğlu Çandarlı Halil Paşa vezirliğe getirilmiştir. İbrahim Paşa’nın da biraz zevk düşkünü olduğundan bahsediliyor kitapta. Hatırı sayılır da bir servet edinmiş paşa sadareti süresince. Fakat öldüğü zaman yerine diğer vezirlerden birisinin geçmesi yerine oğlunun tercih edilmesi bu aileye duyulan yüksek güvenin de ispatıdır.

Torun Halil Paşa babası gibi tek adam olarak yoluna devam etmiş, memleketi kendi başına idare etmiştir uzun yıllar boyunca. Hayatını trajik bir şekilde sonlandıracak hatayı da bu dönemde yapmıştır. Bu da tahtı oğlu 2. Mehmed’e bırakan 2.Murad’ı iki kere tekrar padişahlığa çağırması olmuştur. Daha sonra Fatih olacak Sultan Mehmed bu hatayı hiçbir zaman affetmemiş ve intikam almak için uygun fırsatı kollamıştır.

Bir buçuk asır Osmanlı devleti kurucularından olan kuvvetli bir aileyi yıkmak için Rum dönmesi Zağanos Paşa ve taraftarları İstanbul fethi münasebetiyle Halil Paşa’dan intikam almak fırsatını elde etmişlerdir.

İstanbul fethi sonrasında Fatih Sultan Mehmed, istişare toplantılarında muhasarayı kaldırma fikrini birkaç kere ortaya atan bu vezirini daha önce kendisine duyduğu kin nedeniyle ortadan kaldırmış, muazzam servetine de el koymuştur.

Bu trajik olayın sonrasında Çandarlı ailesi zor duruma düştülerse de 2. Bayezid döneminde mülkleri ve itibarları iade edilmiş hatta bu aileden bir tane daha vezir-i azam çıkmıştır.

Bu kitap vesilesiyle dönem olaylarını onlarca kaynaktan beslenmiş bu kitapla öğrenmiş oldum. Rahmetli Uzunçarşılı’yı da kendi dedelerini anlatırken bile bozmadığı objektifliği ve netliğinden dolayı bir kere daha takdir ettim.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir