Boğaz’daki Aşiret [Mahmut Çetin]

Boğaz’daki Aşiret; Osmanlı’ya intisap eden gayrimüslimin ailelerini anlatıyor. Bu ailelerden çıkanlar zamanla değişik alanlarda başarılı olmuşlar, değişik mevkilerde görev yapmışlar. Alman, Hırvat, Leh  ve Rum kökenli olan bu dört kişinin torunlarının içinde Nazım Hikmet, Oktay Rıfat, Mehmet Ali Aybar, Ali Fuat Cebesoy, Abidin Dino, Mehmet Ali Birand, Sabahattin Ali gibi isimler var. Bu isimlerden yola çıkarak bir şey anlatmaya çalışıyor yazar ama ne anlatmaya çalıştığını doğru düzgün anlayamadım ne yalan söyleyeyim. Soner Yalçın’ın Efendi’sindeki gibi derli toplu bir anlatım yok zira. Soner Yalçın ne kadar net ifade etmişse insanların aralarındaki ilişkileri ve kökenleri, Mahmut Çetin o kadar birbirine karıştırmış. Ne demeye getiriyor diye sık sık düşündüm kitabı okurken ama bir şey çıkaramadım. Bu dört aileye mensup olanlar Yahudi’dir demiş olsa amenna, demiyor. Müslüman olmamışlar, öyle görünmüşler dese, yok, onu da demiyor. Türk solunun içine girmiş ajanlardır dese, hayır, alakası yok. Türkiye’nin batılılaşmasında etkili olan isimler, genelde sol fikir akımlarına kapılmış ve hatta liderlik etmişler, doğru. Fakat kimse hakkında net bir iddiası yok yazarın. Tek dayanağı gayrimüslim asıllı oluşları. Yazar net olarak söylemiyor belki ama bunların menfaatleri için Müslüman olduklarını ima ediyor. Kökenleri farklı olduğu için millet mevhumunun geçerli olmadığı komünizm fikrine daha samimi bağlandıklarını ima ediyor. Yazarın bir sürü iması var belki ama ben bir şey anlayamadım. İsimlerle boğuşurken, hangisi hangisiydi diye kendi kendime sorup durdum. Bir tek Ali Fuat Cebesoy’un; Nazım Hikmet’in dayısı olduğu aklımda kalmış bunca okumadan sonra.

Bir millete mensup olmak güzel bir şey tabi ki ama yine de insan atalarından bir tanesinin başka bir millete mensup olmadığını iddia ve ispat edemez. Önemli olan bizim bugün ne hissettiğimizdir. Ben kendimi Türk olarak hissediyorum ve geçmişte yaşamış olan Türkleri atam kabul ederek saygı duyuyorum. Yarın bir gün birisi benim soyağacımı çıkarsa ve aslen Türk değil de Ermeni, Rum, Arap, Fars olduğumu ispatlarsa ben yine de Türk hissetmekten vazgeçmem. Aslolan kişinin ne hissettiğidir. Yazarın saydığı bunca ismin arasında tabi ki memleketini sevmeyen, vatanına yabancı tipler de vardır ama ben sırf dedesinin dedesi Türk değil diye kimseyi fişlemem. Diğerleri bir yana Namık Kemal’in anne tarafından üç yüz yıl önceki dedesinin Hırvat kökenli olması dikkate değebilecek bir ayrıntı değil benim için. Bektaşi tarikatına bağlı olmak da benim açımdan suç sayılabilecek bir eğilim de değil, ya da şöyle söyleyeyim, bir tarikata bağlı olmak suçsa hepsi birdir benim için, ha Bektaşi olmuş ha başka bir şey. Kitapta adı geçen insanlar arasında ilişki kurmak noktasında da bayağı bir zorlama yapmış yazar. Hani diyorum ki bu ilişki ağından dişe dokunur bir şeyler çıkardı çıkmasına ama… laf kalabalığının arasında kaybolmuş gitmiş.

Farklı bir açıdan bakılınca kitap uzun yıllar sürdüğü belli olan, yoğun bir emeğin ürünü. O kadar ismi bulup çıkarmak, aralarındaki ilişkiyi ortaya koymak öyle her babayiğidin harcı değil. 224 sayfalık bu eser gerçek bir araştırma, ölüm ilanlarındaki akrabalık ilişkilerinin hem mantık, hem matematik kullanılarak bulunmasını takdir ettim.

Mahmut Çetin‘in bu eseri dediğim gibi 224 sayfa ve biyografi.net yayınlarından çıkmış, elimdeki 8. baskısının basım yılı 2008.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir