Bıyık

İki tane bıyıklı adam koşuyor. İki adam, iki bıyık, iki nefes. Bıyıklı adamlar ya da adamlı bıyıklar. Bıyıklar yola katılmış koşuyorlar. Şehrin dışında kalmış bir yol. Yol toprak. Adamlar bıyıklı. Koşu binlerce yıllık. Ekmeğin tarihinden eski. Önce koşmaya başladı insan çünkü. Sonra bıyık bırakmayı öğrendi. Sonra ekmeği. Sonra gülmeyi öğrendi. Ara sıra kullandı, eskitmedi.
    

İki tane adam koşuyorlar. Gömlek giymişler. Kollarını katlamışlar gömleklerinin. Cebinde de bir şeyler var. Bir tane nüfus cüzdanı, bir paket sigara, bir iki tane kağıt parçası. Düşmesin diye çaba gösteriyorlar. Vücut ritimlerini düşürmemek üzerine kurgulamışlar. İki tane kağıt, bir tane cüzdan, yarısı içilmiş bir paket sigara. Kumaş pantolonlar, sabah evden ütülü çıkmışlardır besbelli. Sonrasında umursamamışlar. Ütü bozulsa ne bozulmasa ne. Önemli olan nüfus cüzdanı. Olmazsa olmaz. Zaten dolandırıcılık ayyuka çıkmış.
    

Caddelerden insanlar akın akın geçiyorlar. Her birinin ayrı bir amacı var. Evinde gidenlerle evinden gelenler birbirlerine karışmış. Sonra bir iş için çıkmış olanlar. Sonra da birisine bakıp çıkacak olanlar. Hepsinin ayrı bir amacı var. Yollar kalabalık. İnsanlar aceleci. İşler çözümsüz. İşler çözümlenecek. Sonra da akşam olacak. Her ev sözleşmişçesine aynı anda ışığını yakacak. Sanki bir merkezden emir çıkmış da ışıklar yansın denmiş gibi. Işıklar tek tek yanacak. İnsanlar aydınlanacak. Şehir yüksek bir tepeden bakıldığında ateşböcekleriyle dolu bir tarla gibi görünecek. Biri yanacak, biri sönecek. Mutfak yanacak, salon sönecek. Sonra yatak odaları yanacak. Sonra uyku hükümranlığını ilan edecek. Başlar bu hükümranlığa isyan edecekler en başta ama dayanamayıp bir bir düşecek her biri. Şehir sessizleşecek. İnsanlar unutacak. Bir yağmur beklentisiyle başlar semaya çevrilecek. Yağmur yağmayacak. Sonra yağar gibi olacak, bulutlar yükselecek. Birileri yağacakmış ümidiyle koşacaklar. Sonra ümitler azalacak. Yine kuraklık derileri yakmaya devam edecek. Deriler yanacak. Toprak kavrulacak. Hayaller yavaşlayacak. Ne vakit sıcaklık hayallere işlerse, hayat yavaşlamaya başlar. Çünkü hayalsiz hayatlar hep geçmek bilmez kötü hayatlardır. Hayallerin işgal ettiği hayatlarsa su gibi geçer ama kınanmaktan başka bir şey kazandırmaz sahibi olan hayalpereste. Su gibi geçmesi de ceza gibi gelir üstüne. Ataleti yen, Ataleti yen. Hayalperest hayallerin tek sloganıdır. Ataleti yen. Atalet hayalperest hayatların sıcağı gibidir. Kolları kaldırttırmaz. Haftanın her günüyle sözleşme yapılacak. Pazartesi gibi duran Cuma’lar ile Cuma’msı bir tavır takınmış Çarşamba’lar düzene girecekler. İnsanlar toprak yollarda araçsız kalmayacaklar böylelikle. Gömleklerinin ceplerinden sigaraları, nüfus cüzdanları ve not kâğıtları düşmesin diye çaba göstermek zorunda kalmayacaklar. Araçların vakitleri olacak. Günleri birbirlerine karıştırmadan evlerinden çıkacaklar. Bugün günlerden ne diye sormasına gerek olmayacak kimsenin. Her sabah uyanıldığında bakılacak ki o gün Salı imiş. Ona göre giyinilecek. Ona göre tavır alınacak. Güneşin doğuşundan belli olacak Pazar. Pazar gibi uyuyacak herkes. Kimseler caddelere çıkıp kalabalık etmeyecek.

İki tane bıyıklı adam koşuyor. İki adam, iki bıyık, iki adımlık yol. Bıyıklı adamlar koşuyorlar. Göbekler inip inip kalkıyor. Yüzleri dolgun, kilo yüksek. Gömleklerinin cepleri var. Ceplerinden iki tane kâğıt, bir tane nüfus cüzdanı, bir paket de yarısı içilmiş sigara. Şehrin dışında bir yol. Yol toprak. Adamlar bıyıklı. Yüzleri gülüyor. Bir araca binecekler. Ceplerindekiler dökülmesin diye çaba gösteriyorlar koşarken. Kolları koşu vaziyetinde öne doğru kalkmış. Gün güneşli. Yol toprak.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir