Beyazıt ve Timur

    Türk Tarihi’ni tümüyle ya da parça parça incelediğimiz zaman hep güzel başlayan ve fakat hiçbir zaman mutlu sona ulaşamayan bir masal çıkar karşımıza. Devletler kurulur, savaşlar kazanılır; hemen ardından kurulan devlet ya iç mücadele sonucu ya da başka bir Türk boyunun hücumları sonucu yerle bir olur. Bugün geriye dönüp tarihimize bakarsak tek cümle ile “Birbirimizi yemeseymişiz dünyayı idare edermişiz” diye durumu özetleyebiliriz.

Yakında hayatı diziye çekilirse hiç şaşırmayacağım Yıldırım Beyazıt; Osmanlı padişahlarının arasında müstesna bir yere sahiptir. Bu müstesna yeri kendisine sağlayan kahramanlığı ve korkusuzluğudur. Savaş meydanında, en ön safta, elinde gürzü ile savaşan bir padişahı Osmanlı tarihi Yıldırım’dan sonra görmemiştir. Moğol istilasının izleri Yıldırım’la birlikte silinmiştir Anadolu’dan. Osmanlının kabuğunu kırışı Yıldırım’la olmuştur. Halife’nin “Sultan-ı İklim-i Rum” unvanını verdiği Yıldırım Beyazıt Kosova ve Niğbolu savaşlarının da kahramanıdır. Karşısında kılıçlarını kırarak bir daha kendisine kılıç çekmeme sözü veren Avrupalı şövalyelere “Yemininizi kabul etmiyorum. Gidin, yeniden ordular toplayın, yeniden bana hücum edin ki sizi bir daha yeneyim. Ben bu dünyaya Allah’ın dinini yaymak ve cihat etmek için geldim” diyecek kadar cesur; henüz savaş düzeni almamış Timur ordusuna saldıramayacak kadar da merttir.  İstanbul’u 4 defa kuşatmış, son kuşatması Timur tarafından kesilmemiş olsa tarihe adını “Fatih” olarak yazdırmak üzeredir.

Timur’un ruh halini anlamak güç. Yarı yaşındaki Yıldırım’a saldırırken yaşı yetmiş, işi ha bitmiş ha bitecek durumdadır. Türk’tür, Müslüman’dır fakat bir ömür boyu Türkleri ve Müslümanları katletmiştir savaşlarda. Beyazıt’ın kendisine yazdığı mektupta kullandığı ifadeyle bu “kudurmuş köpek” hem topallığından dolayı bir aşağılık kompleksi içindedir hem de soyluluk budalasıdır. Gelmiş geçmiş en büyük zalimlerden olan Cengiz’i atası kabul edip onun izinden gitmektedir. Orta Asya’da döktüğü kanlar yetmez ve batıda büyük başarıları olan Yıldırım’ı gözüne kestirir. Osmanoğlu denen bu çocuğun kulağını çekecektir, kendi tabiriyle. Sivas’ı kuşatır. Kan dökmeyeceğine söz vererek teslim aldığı şehir halkının kanını dökmez gerçekten; diri diri toprağa gömer onun yerine. Gittiği yerlerde taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmaz. Avrupa ve Rusya bu adama ne kadar dua etseler az. Osmanlı’yı yıkması Bizans’a ve Balkan devletlerine derin bir nefes aldırmıştır. Henüz otuzlu yaşlarında olan Yıldırım, Timur gibi bir belaya çatmasaydı belki de İspanya’daki Endülüs Devleti’ne kadar genişletecekti sınırlarını. En azından yine Türk ve Müslüman olan Altınordu Devleti’ni yıkmamış olsaydı dünya tarihi Rusya denen bir ülkeyle hiç karşılaşmayacaktı belki de.

Türk’ün Türk’ten başka dostu yok diye bir sözümüz var, meşhur. Doğrusu Türk’ün Türk’ten başka düşmanı yok olmalıymış. Biz ne zaman doğru dürüst bir iş yapacak olsak, kendi ayağımıza sıkarız kurşunu. Güzel işler yapmak, ilerlemek, galip gelmek bize göre değil. İlla ki bir çekemeyen olacak, illa ki egosunu tatmin etmek isteyen birisi engel olacaktır ilerlemeye ve o birisi kesinlikle bizden biri olacaktır.

Şimdi bir durup etrafınıza bakın. Her doğru işin karşısında bir tane Timur bulacaksınız. Çalışan, emek üreten, değer yaratan insanlara bakın. Bu insanlar için hiçbir zaman rahat yüzü yoktur çünkü desteklenmezler. Üreten, ihracat yapan, vergi veren bir yatırımcı için Timur, bürokrasidir. Timur’un gölgesinde bankalar paradan para kazanıp hiçbir değer üretmezken bizim Yıldırım gibi yatırımcılarımız müktesebata uymak için çırpınır dururlar. Helal yollardan hayatını kazanmaya uğraşan Yıldırımlarımız vardır bizim. Haramzade Timurların gerisinde kalırlar her zaman. Hileye yanaşmadan, harama bulaşmadan hayatımı sürdüreyim diyenler için parlak bir gelecek yoktur. Timurların rüşvetle, yolsuzlukla, dolandırıcılıkla birkaç senede aldıkları yolu bizim Yıldırımlarımız yüz yıl uğraşsalar alamazlar.

Yıldırım vatanını sever; Timur onu vatan haini ilan eder.

Yıldırım bilim adamıdır; Timur onu ekmeğe muhtaç eder.

Yıldırım adalet ister; Timur herkesin eşit fakat bazılarının daha eşit olduğu bir dünya sunar ona.

Yıldırım Allah’a kulluk etmeye uğraşır, Allah’ın rızası, Peygamber’in duası için çalışır; Timur “Din benim tekelimde, seni almıyorum” der.

Yıldırım kansere ilaç bulur; Timur aşağılık kompleksiyle: “Senin ne haddine kansere ilaç bulmak” der.

Yıldırım iş üretir, emek verir; Timur söz üretir, dedikodu eder.

Yıldırım Hakk’a tapar, Allah rızası için hicret eder, nefsine karşı cihat ilan eder; Timur kendine tapar, sıkı sıkıya sarıldığı PARA ya da KOLTUK ya da ŞÖHRET putlarının etrafında mumlar yakar. Hicret edenle, hizmet edenle, cihat edenle alay eder.

Yıldırım “Allah bana zafer nasip etti, Allah izin verdiği için oldu” der; Timur “Ben yaptım, ben istediğim için oldu” der.

Düşünmenize yardımcı olmak için verdiğim bu örnekleri siz binlercesine kadar çoğaltabilirsiniz. Melekle şeytan gibi, ying ile yang gibi, iyilikle kötülük gibi; Yıldırımlar da içimizde Timurlar da. Hayat peri masalı değil. Kazananlar her zaman kötüler oluyor fakat kahramanlık payesini biz Yezid’e değil Hazreti Hüseyin’e; Cengiz’e değil Celaleddin Harzemşah’a veriyoruz. Timurların karşısında Yıldırımlar dünya ölçülerine göre kaybetseler de Allah nurunu tamamlayacak ve kazananlar Timurlara meydan okuyanlar olacak.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

1 thought on “Beyazıt ve Timur

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir