Belediye Otobüsünde Sabah Saati

     Malatya’da herhangi bir belediye otobüsü. Günlerden pazartesi. Sabah saat yedi buçuk. Okullar bugün açılmış. Otobüse binmekle binmemek arasında tereddüt ediyorum. Bu kalabalık hayra alamet değil. Biraz sonra otobüsün içinde kavga başlayacağından göze alamıyorum binmeyi. Göze alamadığım diğer şeyler ise işe geç kalmak ve minibüse binmek. Bismillah deyip otobüse biniyorum.

    Girişte 5-6 kişilik bir boş yer var. Kabataslak bir hesap yaparak ortalara doğru ilerlemeye çalışıyorum. Otobüs çarşıya varana kadar daha 5 duraktan yolcu alacak. Her durakta 10 kişi alsa… Kafamı kaldırıp otobüsün kapasitesini okuyorum. Ayakta yolcu sayısı 64. Üşenmeden yolcuları saymaya çalışıyorum. Kafa deryası olmuş mübarek otobüs. Bu 64 sayısını nereden buldular acaba? Gözümde canlandırmaya çalışıyorum:
Belediyeye yeni alınan otobüsün etrafına toplanmış 100 kadar çalışan. Otobüsün kapasitesini belirlemek amacıyla deney yapmak üzereler. Önce oturan yolcu sayısını bulmak için birkaç kişi biniyor. Koltuklar sayılarak da bulunabilir bu sayı. Önemli olan ayaktakiler. Haydi dolduralım otobüsü arkadaşlar diyor bir tane amir. İnsanlar tek tek binerken amirleri de sayıyor. 1,2,3… 64. Tamam arkadaşlar doldu. Arkaya doğru sesleniyor:
     “Ortadaki! Nefes alabiliyor musun?”
     “Abi biraz terledim ama iyiyim. Ayaklarım yere basmıyor. Kalp atışlarım da biraz hızlandı.”
     “Bişey olmaz, kalbi olan binmesin artık.”

     Sonra kalemini dilinin ucuna sürerek kağıda notunu alıyor. Ayakta yolcu sayısı 64.

     Ben bunları düşünürken iki durak sonra kavga başlıyor. Şoför arka tarafta daha çok yer olduğu inancında. Biraz ilerleseler yer açılacak. Arka tarafta yer var tabii ki ama yukarıda. İnsanlar bencilliği bir kenara bırakıp balık istifi üst üste yerleşseler bir 64 kişi daha alır otobüs. Altta kalanın canı çıkar ama otobüs de en verimli bir şekilde kullanılmış olur. Ah bu bencillik yok mu… İnsanlarda halen hareket yok. Şoför çileden çıkmış vaziyette arkaya doğru bağırıyor. Bu işten önce mal pazarına kamyonla koyun filan götürüyor olmalı. Eski günleri yad eder gibi esef ediyor mimikleriyle. Ne güzeldi koyun taşımak. Ne kadar sıkıştırsan ses çıkarmazlar. İnsanlar öyle mi. İlla gıcıklık yapacaklar. Bir tanesi karşılık veriyor artık: “Belediyenin başka otobüsü yok mu?” Cevap vermiyor şoför. Sinirli sinirli diğer kapıları da açıyor. Madem öyle ben de savaşçılarımı arkadan dolaştırırım düşüncesindeki bir komutan gibi mağrur. Diğer kapılardan tazyik başlıyor. Otobüs hınca hınç dolu artık. Demek ki yer varmış.

     Sümerpark’tan itibaren trafik başlıyor. Araçlar milim milim ilerliyorlar. Yolcular kan ter içinde. Saat ilerlemiş, 8’e yaklaşıyor. Yarım saat önce bindiğim otobüs duraklardan daha fazla yolcu alabilmek için bir arpa boyu yol gitmiş vaziyette. Hem işe geciktim hem sırılsıklam terledim. Bir yolcuyla sırt sırta vermişiz birbirimizi koruyoruz sanki. Elimi kolumu kıpırdatamıyorum zira birilerine çarpacak diye korkuyorum. Bir durak rasgelse ineceğim ama otobüs ilerlemiyor ki. Birkaç yolcu kapı açılsın diye talepte bulunuyorlar, şoför reddediyor. Siz misiniz daha fazla sıkışmayan.

     Yolcularla şoför arasında bildik tartışmalar ara ara sürüyor. Yüksek sesle ortalardan seslenenler var. Çok afedersiniz: “Hayvan böyle taşınmaz”; “Başka otobüs mü yok?” ve sair bildik sözlerle şoföre sesleniyorlar. Şoför fazla istifini bozmuyor. Onun aksiyomu belli: Otobüste hala yer var. Bir fırsatını bulur bulmaz dışarıya atıyorum kendimi. Sıtmapınarı’ndaki durak. Arkadan daha tenha otobüsler geliyor ama artık mecalim kalmamış otobüse binmeye. Yürüye yürüye ilerliyorum çarşıya doğru.

     Malatya’da ulaşımın biraz daha programlanmaya ihtiyacı var. Sabah saatlerinde; bilhassa “pik saat” tabir edilen saatlerde ek tedbirler alınmalı. Otobüsler belli sayıda yolcudan fazlasını almamalı. Allah korusun bir kaza, otobüste çıkacak bir yangın; trajik bir felakete dönüşebilir. Bir de şoförler mümkünse empati yapmalılar biraz. O kadar adam tıkış tıkış gidiyor zaten. Kimseyi bir başkasıyla yapışık gitmeye zorlayamazsınız. Askeriyede yatakhanelerde kişi başına düşen hava yazardı metreküp cinsinden. Bizim otobüslerimizde kalabalık saatlerde oksijen tüpü dağıtılsa yeridir.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir