Başkanlık Sistemi Ama Nasıl?

Daha önce başkanlık sisteminin nasıl olması gerektiği hususunda yazmıştım. Tekrarda fayda gördüğüm için konuyu detaylandırıyorum şimdi. Bizim gibi bir ülke için başkanlık sistemi olmazsa olmaz bir şart. Bugün siyasi istikrar sürüyor. Ülkemiz birçok problemle boğuşuyor fakat siyasi istikrar gibi bir problem yok. İlerleyen yıllarda onlarca derde bir de siyasi istikrar eklenmesin diye işler bir başkanlık mekanizmasının oluşturulması gerekiyor. Fakat nasıl?

Egemenlik hakkının tarihi değişimini gözlemlediğimiz zaman bugüne gelinene kadar çok değişik aşamalardan geçtiğini görüyoruz. İnsanlık tarihi, çağının ötesinde idari şekiller de gördü çağının çok gerisinde olanlar da. Hemen aklınıza geldiği gibi Asr-ı Saadet’te egemenlik hakkı –ki bunun Allah’a ait olduğunu kabul ederek- insanların kendi aralarında nasıl davranmaları gerektiği ile ilgili muhteşem bir örnek uygulanmıştır. Hz. Peygamberin devlet başkanlığında kurulan Medine şehir devleti dünyanın ilk anayasalarından birisini yaptı. İnsanlar arasındaki ilişkilerin adilane olması için kurallar ortaya kondu. İslam tarihi bu devrin adaletine sahne olan önemli vakalarla doludur. Konumuz bu olmadığı için detaylandırmayacağım.

İnsanlığın diğer devirlerinde de egemenlik hakkı zaman zaman kral ve imparatorlar tarafından kullanılırken zaman zaman kralların bu yetkilerinin kısıtlandığı da olmuştur. İngiliz kralı Yurtsuz John’un yetkilerinden vazgeçtiği Magna Carta’dan Fransız İhtilali’ne kadar egemenlik mücadelesinin kanlı veya kansız çeşitli aşamaları dünya tarihinde mevcuttur. Bugün gelinen noktada en mantıklı olanın egemenlik hakkının yasama, yürütme ve yargı olarak üç parçaya bölünmesi ve bu kuvvetlerin birbirlerinden bağımsız olması olduğu konusunda insanlar hemfikir olmuş durumdalar.

İnsanlık sabit bir şekilde yerinde durmadığı için güçler de sabit bir şekilde yerinde durmayacaktı, durmadı da. Geldiğimiz noktada yasama, yürütme ve yargı güçlerinin dışında da güçlerin meydana çıktığı, bu güçlerin en az diğerleri kadar etkin olduğu göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Bunlar nedir diye sorarsanız bir çırpıda sayabileceklerimiz şunlar: Birincisi dördüncü kuvvet olarak eskinde beri söylenegelen medyadır. Medya artık en az diğerleri kadar etkin olan, insanları yönlendiren bir kuvvettir ki yeni teorilerde medyanın da güç olarak kabul edilmesi, diğer güçlerle ilişkilerinin sınırlandırılması gerekmektedir. İkincisi sosyal medya. Medya diye adlandırıldığına bakmayın zira yazılı ve görsel medyaya göre çok daha etkin ve kuvvetlidir son zamanlarda. Sosyal medyanın da bir düzen içerisinde olması, manipülatif yönlerinden arındırılması gerekmektedir. Yasaklara karşıyım fakat kuralsızlık yasaklardan daha tehlikelidir. Üçüncü bir kuvvet, 15 Temmuz hadiselerinde de yakinen müşahade ettiğimiz gibi ordudur. Ordunun da bir güç olarak kabul edilmesi ve diğer güçlerle ilişkilerinin kesin hatlarla belirlenmesi gerekmektedir. Son olarak sivil toplumu zikredeceğim fakat yine de güçler bunlarla kalmıyor, daha fazlası var diyebilirsiniz.

İşlerliği olan, geleceğe dönük, insanlara rağmen değil insanlar için var olacak bir sistem yasama, yürütme ve yargı güçleriyle birlikte diğer güçlerin de neler olduğunun tam olarak belirlendiği ve birbirleri ile ilişkileri kesin olarak ayrıldığı bir sistemdir. Bu açıdan bağımsız bir yürütmeyi temsil eden bir başkan ve bakanlar kurulu; bundan tamamen bağımsız olan bir meclis ile yine tam bağımsız bir yargının şart olması ile birlikte bağımsızlığı kesin olan, diğerleri ile çıkar ilişkileri olmayan medya, sosyal medya, sivil toplum gibi güçlerin varlığı iyi bir sistemin şartlarıdır.

Son zamanlarda gündemimiz tamamen işgal etmiş olan bu referandumun ilerleyen zamanlarda yukarıda bahsettiğim bir sisteme dönüşümün aşaması olup olmayacağını zaman gösterecek. Tıkanıklıkların önlenmesi ile birlikte bağımsızlıkların da garanti altına alınması gerekiyor ki uzun vadede umarım büyüklerimiz bunun için çalışırlar.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir