Babama İthafen

Bugünkü yazımı babama ayırmak istiyorum. Babalar günü olduğundan değil, insan sevdiklerini her zaman hatırlamalı/düşünmeli. Böylesi isim verilen günlerde daha sık gördüğünüz için “babalar günü” reklamlarını; ister istemez siz de düşünüyorsunuz.
Baba-oğul arasındaki ilişkinin tabiatı oldukça farklıdır. Ebeveyn evlat ilişkisi dört farklı rabıta üzerinden devam eder. Baba-oğul, ana-oğul, baba-kız, ana-kız. Toplumumuzda ve çoğu toplumlarda bu dört ilişkinin birincisi baba-oğul ilişkisidir. Babadan oğula çok şey aktarılır. En başta isim olmak üzere. O yüzden bugün müsaadenizle ben de babamın bana aktardıklarına yüzeysel bir şekilde göz gezdirip kendisine teşekkür etmek istiyorum.


Her erkek çocuğunun kahramanı babasıdır. Küçükken okuduğum kahramanlık romanlarının hepsinin ana karakteri babam olarak canlanırdı zihnimde. Babam dedektif, babam şövalye, babam iyi kalpli padişah olurdu hep. İyiler onun sayesinde güler, kötüler onun elinden bulurlardı cezalarını. Benim kafamda idealize ettiğim büyük insan hep babamdı. Büyüyünce ne olacaksın sorusuna kim bilir kaç çeşit cevap veriyordum fakat kafamdaki cevap hep aynıydı. Büyüyünce “babam” olacaktım.


Babam çalışıyor, babam evine bakıyor, babam okuyor, babam anlatıyordu. Bütün çocukluğum boyunca onu izleyip ne zaman onun gibi olacağımın hesabını yapmışımdır. Okuduğu kitapları tek tek okuyup aralarında bulduğum tütün kırıntılarından izini sürmüşümdür babamın. Fırsatım olduğunda yanına gitmek, eve geldiğinde yakınında bulunmak benim için o kadar anlatılmaz mutluluklardı ki. Aslımı buluyor, kendim oluyordum.


Babamın anlatması, benim dinlemem üzerine geçen bütün bu baba-oğul tarihimiz boyunca o kadar detaylı bir karakter eğitiminden geçmişim ki, şimdi geriye bakınca daha iyi anlıyorum. Bir baba evladına ne verebilir? Benim babamın bana verdiklerini belki dünyadaki bütün babalar vermek ister ama hepsine nasip olamaz. Ben de babayım ve oğullarıma böylesi bir baba olabilecek miyim emin olamıyorum asla. Çocuklarıma vermek istediklerim, babamdan aldıklarımdır. Öncelikle kirlenmemiş temiz bir isim ki hepsinden önemlisi de budur. Bir baba evladına taht da bırakabilir servet de fakat hepsinden değerlisi tertemiz bir isim bırakmasıdır ki diğerleri olmasa da olur. Benim babam bana tertemiz bir isim bıraktı. Her zaman gurur duyarak, göğsümü kabartarak “Ali Dinçarslan’ın oğlu” olduğumu söyledim. İnşallah benim oğullarım da benim gibi olurlar.


Babam bana sözün ne kadar önemli olduğunu anlattı hep. İnsan sözü için yaşar, sözü için canını verebilir. Doğru sözlülüğün en büyük erdem olduğunu bazen sözleriyle bazen de yaşayışıyla sürekli yineledi. İnsanın prensiplerinin olması gerektiğini daha çok genç yaşlarda öğrendim. İnsan olmak istiyorsam prensiplerim olacaktı ve bunlardan asla taviz vermeyecektim. Sözümü çiğnemeden, hileye bulaşmadan yaşayacaktım hep. Gerekirse tüm menfaatleri elimin tersiyle itecektim fakat bir kere bile pisliğe bulaşmayacaktım. Değerlerimden vazgeçmeyecek, utanma duygumu yitirmeyecek, ahlaki olmayana yaklaşmadan namusumla yaşayacaktım.
Çok yüzeysel anlattığımın farkındayım. Uzun bir roman gibi binlerce tafsilatıyla ifade etmem gerekirken hayatı üç-beş tane kavram üzerinden anlatıyorum ama maalesef hayat bir yönüyle ne kadar uzun olursa olsun bir başka yönüyle çok kısa. Benim köşe yazısı yazdığım alan da kısa, anlatmak konusundaki kabiliyetim de. Ben sadece bugünkü yazımı babama ayırmak istedim ve köşeyi boş bırakmaktansa birkaç bir şey yazayım dedim. Yoksa, anlatmakla olmaz. Teşekkür ederim baba. İnşallah senin gibi bir baba olurum ben de.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir