Baba [Mario Puzo]

Filme alınan kitapların handikapı çok tanınmaları fakat çok iyi bilinmemeleridir. Mario Puzo’nun Baba romanı benim açımdan bu tür kitaplar arasında ilk sıralarda yer alıyor. Filminin çok güzel çekilmesi, ödüller alması bu gerçeği değiştirmiyor. Kitabın verdiği duyguyu filmler veremiyor zira. Bir roman kötü olup filme çok güzel bir şekilde çekilmiş de olabilir. Bu kitap o kadar iyi ki ne kadar güzel bir film olursa olsun romanın tadını maalesef ki veremiyor.

Baba kitabı benim ara sıra okuduğum kitaplardan. Yüzyıllık Yalnızlık gibi, Baba gibi bazı kitapları birkaç senede bir tekrar okuyorum. İlk okumanın hazzını vermese de yeni bir kitaptan daha fazla mutlu edebiliyor zaman zaman. Kitapta dikkatimi çeken yerlerin altını çizmiş değilim. Fakat başından sonuna kadar ara ara hatırımdan geçen yerler var. Örneğin Don Corleone’nin kızının düğününde kabul ettiği insanlar ve onlarla konuşmaları, barış anlaşması yapmak için topladığı insanlara yaptığı konuşma, ince ince yapılan planlar, insan ilişkileri. Bazıları kalbur altı bir kitap olarak görebilir fakat bu romandan alınacak çok dersler vardır bence.

İşte bunun üzerine Don Corleone, uzun bir süre unutulmayacak, aralarında uzağı gören, sağduyu sahibi, içten tek kişi olduğunu gösteren konuşmasını yaptı. Konuşma sırasında, Churchill’in kullanmadan ancak on yıl sonra halk tabakalarınca öğrenilen Demirperde deyimi kadar yaygınlaşacak kelime oyunları yaptı. Toplantının başından bu yana ilk kez ayağa kalktı. Kısa boyluydu. Hastalığından ötürü de bir parça zayıflamıştı. Belki altmış yaşından biraz fazla gösteriyordu ama bütün gücünü ve zekâsını topladığına hiç kuşku yoktu. “Mantıklı kişiler olmazsak insanlığımız nerede kalır” dedi, “O zaman ormanda yaşayan hayvanlardan farkımız kalmaz. Oysa sağduyumuz var bizim. Sağduyumuz sayesinde birbirimiz ve kendi kendimizle anlaşabiliriz. Bütün bu karışıklıkları, zorbalığı niçin yeniden başlatayım? Oğlum öldü, dayanmam gereken bir talihsizlik bu; ama çevremdeki kişiler de niçin benimle birlikte acı çeksinler? Dolayısıyla şerefim üzerine yemin ederim, intikam almaya kalkışmayacak, geçmişte olup bitenler hakkında bilgi edinmeye çalışmayacağım. Buradan iç rahatlığıyla çıkıp gideceğim.”        

“Her zaman çıkarlarımızı düşünmemiz gerektiğini söylememe izin verin. Hepimiz de enayi yerine konmayı, ipleri yüksek kademelerdeki kişiler tarafından çekilen kuklalar olmayı reddetmiş insanlarız, bu ülkede talihimiz yaver gitti. Şimdiden çocuklarımız bizden daha iyi bir hayat sürüyorlar; bazılarınızın doktor, profesör, bilim adamı, müzisyen olan çocuklarınız var; talihlisiniz bu bakımdan. Belki de torunlarınız geleceğin pezzonovante’leri olurlar. Burada bulunan hiç kimse, çocuklarının, bizim sürdüğümüz hayatı yaşadıklarını görmek istemez; çok güç bir hayat bizimki. Çocuklarımız başkaları gibi olabilirler. Onların güvenliklerini, hayattaki yerlerini cesaretimizle sağlayacağız. Benim torunlarım var artık; onların çocukları da belki bir gün vali, ya da Devlet Başkanı seçilirler. Amerika’da her şey olabilir. Ama biz de zamana uymalı, onunla birlikte ilerlemeliyiz. Tabancaların konuştuğu, cinayetlerin işlendiği sürüyle adamın öldürüldüğü çağ geçti artık. Biz de iş adamları gibi kurnaz olmak zorundayız? Daha çok para kazanabiliriz. Böylesi çocuklarımız ve torunlarımız için çok daha iyi.”

“Yalnız şunu söylememe de izin verin: Ben kör inançları olan bir kişiyim. Gülünç bir tutum bu, ama itiraf etmekten kendimi alamıyorum. Evet, eğer küçük oğlum! talihsiz bir kazanın kurbanı olur, bir polis memuru onu rastlantıyla vurur, oğlum hücresinde kendini asar, yeni yeni tanıklar oğlumu suçlayan deliller gösterirse o zaman, inançlarım beni, burada bulunan bazı kişilerin bana karşı hâlâ kötü niyet beslediği kanısına götürecek. Dahası var. Oğluma yıldırım çarpsa yine buradaki bazı kişileri suçlayacağım. Çiçeği denize düşer, gemisi okyanusun dalgalarına gömülür, öldürücü bir hastalığa yakalanır, otomobiline tren çarpsa yine inancım beni, buradaki kişilerin bana karşı kötü niyet beslediklerine götürecektir. Beyler, o kötü niyeti, o kötü talihi asla bağışlayamam. Ama bunların dışında hiç bir şey için yaptığımız barışı bozmayacağıma, torunlarımın üzerine yemin ederim. Hem biz ömür boyu milyonlarca kişiyi öldüren pezzonovante’lerden daha iyi insanlar değil miyiz?”

E Yayınları tarafından basılan kitap 500 sayfanın üzerinde. Ama çok hızlı akıp gittiğinden emin olabilirsiniz.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir