Arkadaş [Panait Istrati]

Dünyada insana mutluluk verecek şeyleri sıralarsak ilk sıralara dostluğu koymamız gerekir. Para, makam, şöhret, aşk ve benzeri mutluluk veren şeylerin yanında dostluğun yeri bambaşkadır. Panait İstrati‘nin Arkadaş adlı romanı da işte tam da bu konuyu anlatıyor. Arkadaşlık. Bu roman bu konu ve romanın kahramanları etrafında geçen bir dizi romandan bir tanesiymiş. Ben şimdilik en fazla bahsi geçeni okudum. İlerleyen yıllarda vakit bulabilirsem Mihail’in ve Adrian’ın izlerini sürmeye devam edebilirim belki. 2005 yılında Bornova’dan almış olduğum bu kitapta yıllardır kitaplığımda olgunlaşmayı bekliyordu. Varlık yayınlarından çıkan kitap 158 sayfa. Çeviren: Yaşar Nabi Nayır.

Adrian 18 yaşında bir genç. Romanya’da, Tuna kıyısında bir şehirde annesiyle beraber fakirlik içinde yaşıyor ve insanları anlamıyor-insanların kendisini anlamadıklarına kızıyor. İnsanların ondan beklentileri çalışıp meslek sahibi olması, para kazanması, annesine bakması, evlenip çoluğa çocuğa karışması. Adrian ise hali hazırda yaşadığı hayat şekli ile pekâlâ mutlu olduğunu düşünüyor ve bunu değiştirmeye kalkma mantıksızlığına girişmiyor. Uzun yolculuklar yapıp sonra tekrar annesinin yanına dönüyor. Bazen uşaklık bazen bir boyacının yanında çıraklık yaparak günden güne yaşıyor. Kazandığı üç kuruş parayı da kitaplara yatırarak kendini edebiyatın sihirli dünyasına açılan tavşan deliğinden içeriye bırakıveriyor.

Mihail bir fırıncının yanında çırak. 25 yaşında var. Hırpani kılıklar içinde üzerindeki bitlerle mücadele dahi etmiyor. Sabahları çıkıp simitlerini satıyor, bakkalların kese kâğıdı yapmak için kilo ile aldığı kitapları kiralayarak okuyor, yaşadığı ülkenin lisanını dahi doğru düzgün bilmiyor. Nereden geldiği meçhul. Garip bir adam. Adrian bir gün Mihail’in simitçi fırınında, Fransızca bir romanın içine düşüp dünyanın gerçekliğinden sıyrılmış bir tavırla kitaba dalıp gitmişliğini görünce kendini anlayacak birisini bulduğunu düşünüp onunla arkadaşlık etmek istiyor. Bir de Petrov var ki diğerlerinden daha iyi maddi durumda bir ressam, fakat kalbi onlarla beraber atacak kapasitede birisi. Hikâye çok hareketli değil. Esas mesaj bu hareketsizliğin içinde, satır aralarında gizli.

“Size şatafatlı bir prens kılığı içinde rastlamış olsaydım da, bu benim hakkımdır diye dostluğunuzu gene arardım, çünkü ben bir şey, bir tek kardeşlik tanırım: iyilik ve kötülükte aynı duygulara boyun eğen insanların kardeşliği. Hadi gidin ve emin olun ki yalnız değilsiniz.”

“Çünkü kusurlarınız arasında bir tanesi var ki bazı kimselere pek ağır gelebilir; bu ise birine isteyip istemediğini sormadan vermek arzunuz, korkunç bir şey bu, çünkü takdir ettiğimiz insanın bir ikramını kabul edememek bazen bizi bir malımızı zorla almalarından daha fazla üzer. Zorla cömertlik, buna katlanamayanlar için zorla yapılan şeylerin en kötüsüdür.”

“Hayatımda mevki sahibi olmaya hak kazanacak tek yaratık, dostluk yüzünden bütün varlığını bana verecek ve benim de bütün varlığımla kendisine bağlanacağım insan olacaktır. Gerisi beni ilgilendirmez”


“Kuşkusuz pek çok kimse bizimle ilgileniyor, çünkü basit insanların en büyük zevki başkalarının işlerine burunlarını sokmaktır, ama bir yaram olduğunu keşfetmemeleri için dikkatli davranın: Yoksa derhal parmaklarını o yaraya sokmak için üstüme atılırlar.”


“Granit parmaklar oyulmaz. İnsan sefaletinin derinliklerine de sadece iyi niyetle inilmez. Oysa sanatçının bunu yapması, yalnız ve yalnız bunu yapması gerekir. O kimsenin ayak basmadığı ülkeler keşfedecek, kayalar arasından gelecekteki hayatların yollarını hazırlayacak, bizim rahatça geçebileceğimiz çığırlar açacaktır. Çünkü gerçek sanatçı güneş gibi cömert ve onun gibi kayıtsızdır. Buna gücü yetmiyorsa vazgeçsin bu sevdadan. Maden kuyusuna inip kıçımızı ısıtacak kömürü çıkaran işçinin daha çok yararı dokunur insanlığa.”


“Bir sırrı içinde sakladıkça senin kölendir. Bir başkasına söylediğin anda sen onun kölesi olursun.”

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir