Arka Taraf Boş

Arka taraf boş değil aslında. Ön tarafın kalabalığı ile kıyaslandığı zaman boş gibi görünüyor. Önde metrekareye düşen kişi sayısı beş; arkada üç. Ön koltukların bitim yerinde durmuş, kulağındaki kulaklık marifetiyle dünyayla ilişkisini kesmiş olan o genç kız var ya. Durumun bilincinde mi bilinmez, otobüs genelinin metrekareye düşen kişi sayısının 4 olmamasının birincil müsebbibi durumunda. Cennetmekân Şahin Bey’de Kilis-Antep yolunu böyle kapatmıştı ki Fransızlar geçmesin. Bu genç kardeşimiz de kahraman atalarının yaptıklarını tekrar ediyor fakat hadiseler arasında küçük bir fark var.  Lafını etmeye değmez.

Yolu tıkayan arkadaşımızın durumu, Şahin Bey’den ziyade, lavaboyu tıkayan yemek artıklarına benziyor. İyi bir pompa, akışı sağlayacak biraz sonra zaten. O da ellili yaşlarında, emekliliğin kıyısında, her sabah aynı otobüs sıkışıklığını çekmekten bezmiş olan şu abimiz. Otobüse biner binmez yılların tecrübesi ile ortamı koklayacak, sıkışıklığın kaynağına doğru kalabalığı kâh iteleyerek kâh dirsek vurarak yaracak, genç kızın yanına gelince tok bir sesle bir-iki müsaade kelamı edecek ve arka tarafın enginliklerine doğru yol alacak. Onun vesilesi ile birkaç kişi daha huzur bulacak.

Böyle bir kahramanın çıkmaması durumunda devreye otobüs şoförü girer. (Kahramanımızın, otobüs şoförünün devreye girmemesi durumunda ortaya çıktığını da varsayabiliriz birinci durum için. Gavurun dediği gibi vice versa.) Yolcuların arkaya doğru ilerlemesi hususunda değişik metotlarla ikaz dalgaları yayar. İstanbul’daki belediye otobüslerinde zil vardı ben talebeyken. Şoför bağırmak için zahmet etmez, zile basardı. Zil, doğrudan hitaba göre daha aşağılayıcı bir durum olduğu için insanlar ikiletmez, boşlukları doldururdu. Yine de çoğu zaman doldurulmuş boşluğun tatmin edemediği şoför zile basmaya devam ederdi. Orası İstanbul, metrekareye düşen yolcu sayısı altının altına düşmemeli. Malatya şoförleri böyle bir teknoloji ile henüz tanışmadılar. Yolcular biraz kıpırdansın diye kendilerini paralıyorlar.

Şoförler de iki kısım. Bir kısmı, bilhassa sabah saatlerinde otobüs bekleyen vatandaşlara vicdani olarak bakıyorlar. İşlerine, okullarına gecikmek üzere olan bu kitleyle empati kuruyorlar. Bir kişi daha alsam, bir kişiyi daha vaktinde yetiştirsem işine diye çırpınıyorlar. Ön tarafın arkaya doğru ilerlemesinden ümitlerini kestikleri zaman diğer iki kapıyı açmak, acil yardım butonuna basmak gibi. Bu vesileyle hem otobüsün yoğunluğu istenen seviyeye ulaşır, hem de kimse işine-okuluna geç kalmamış olur.

İkinci kısım şoförlerinse dünya yansa umurlarında olmaz. Yukarıda zikrettiğimiz vicdani davranan şoförlerin zıddına bunlar sabah evden çıkarken vicdanlarını genellikle evde unutmuş oluyorlar. Yolcuların durumunun bunları pek alakadar etmediği duraklara giriş-çıkışlarından bellidir. Durağın on metre kadar önünde durur bunlar. Bana mı denk geldi diye şüpheye düşersiniz fakat her durakta böyle yaptığını gördükten sonra anlarsınız. Bugüne kadar kendilerine hak ettikleri kıymeti vermemiş olan toplumdan hınçlarını bu vesile ile alıyorlar. Durakta çok beklemeye de sabırları olmuyor genelde. Yolcuyu almadan yola revan olmaları da vakidir.

Koridorun o en dar yerinde duran, kulaklıklı arkadaş. Bütün bu davranış şekillerini senin yüzünden geliştirdi bu insanlar. Az biraz ilerlesen, yolu kapatmasan. Kıyamet mi kopar?

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan