Arı Kovanına Çomak Sokan Kız [Steig Larsson]

Üçlemenin son kitabını da nihayet okudum. Yazarı yaşasaymış devamı da gelecekmiş besbelli. Kitapla ilgili ayrıntılar verip okuyacak olanların heveslerini kırmak istemediğimden içeriği ile ilgili çok şey anlatmayacağım. Zaten ilk iki kitabı okuyanlar elleri mahkûm okuyacaklar bu kitabı da. Süper kahramanımız, üstün zekâlı, bilgisayar dehası Lisbeth bir hastanede kafasında bir mermi ile yatmaktadır. Hayati tehlikeyi atlatması durumunda kendisini tutuklayacak olan polisler kapının önünde beklemektedirler. Lisbeth bu durumdan nasıl kurtulacak, neler yapacak acaba?

Polisiye bir kitabın 700 sayfayı aşması olumlu bir şey değil okuyucu için. İki cilt halinde basılsa her bir macera bu defa okuyucu sayısı azalacak. Okurken insan bunalıyor bir zaman sonra. Ben kitabı ödünç aldığım için acele etmiş olabilirim. Yine de çok uzundu hikâye. Bir de bu ciltte süper kahramanımız hastanede olduğu için aksiyon da o kadar fazla değildi. Bu kitap esasında filme çekilmek için yazılmış gibi duruyor. Zaten filmini yapmışlar. Türkiye’de yayınlandı mı bilmiyorum.

Arı Kovanına Çomak Sokan Kız diğer iki kitabın devamı. Süper kahraman Lisbeth Sandler’in son macerası. Okuyacak olanlara tavsiyem kısıtlı bir zamana sıkıştırmasınlar bu okuma işini zira bir şey anlaşılmıyor o zaman. Seriyi bilenleri hayal kırıklığına uğratmayacak güzel bir polisiye-macera romanı.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

14 thoughts on “Arı Kovanına Çomak Sokan Kız [Steig Larsson]

  1. valla ilk ikisini acaip hızlı okumuştum, baya da hoşuma gitmişti. aslında daha kısa olabilirmiş abi dediğin gibi ama böylesi de fena değil.

    Kitabın norveç yapımı bi filmi var, zaten yanlış değilsem kapaktaki kız da o filmin başrol oyuncusu; ama bi hollywood firması da yapım haklarını satın aldı filmi çekiyo diye duydum. her ne kadar “kahrolsun emperyalizm” ise de adamlar filim işini iyi biliyor, heyecanla bekliyoruz.

    1. abi filmi güzel olur da bu lisbeth kardeş kağıt üstünde bir nebze çekilse de filmde görmek istemem doğrusu.

  2. Ben üç filmi de izledim : )Film izleme performansımı Mehmet iyi bilir. Hikayesi çok sarmadı beni, kitabını da okumayı pek düşünmedim. Belki kitabı daha heyecanlıdır ama Da Vinci’nin Şifresi, Melekler ve Şeytanlar vb. konseptinden sonra bir daha Holywood filmi tadındaki romanlara zaman harcamak istemem.

  3. Film izleme konusunda da oyun oynama (ve yapma) konusunda da (matematik, elektronik, bilgisayar….) eline su dökecek kimse tanımam sayın abim 🙂
    Bu romanı yorumlarken yerden yere vurmadıysam ilk iki kitabın hatırınadır. Yoksa 2000 sayfa kitap okumayı göze alacak babayiğitler için daha farklı tavsiyelerim olur.

  4. Şahsıma yönelik olumlu görüşlerin için teşekkür ederim 🙂 Elektronik konusunda iddialı değilim. Bilgisayar dersen çat pat. Matematiğim bunlara göre daha iyi sayılır. Film izleme ve oyunc herhalde kalan yegane uzmanlıklarım :))

    Bu aralar belgesel merakı sardı. BBC’nin belgeselellerine takılıyorum. “Discovery Channel”ı da hesaba katarsak İngiliz milleti belgesel işinde iyiymiş bunu anladım.

    1. tevazu güzel şeymiş, keşke ben de bilsem de bilmiyorum desem 🙂
      izlenen şeylere alerjim var sanırım, yoğunlaşamıyorum. geçenlerde Trt’de “Leyla ile Mecnun” diye bir diziye rastladım. gülmekten yerlere yattım, bir dahaki haftaya izlemeye niyet ettim ama kaldı öyle. film, dizi, sinema hakgetire.

  5. ilk iki kitabı okudum. ilk iki kitap kendisini okutuyor ve okuyorsunuz. okumak için zaman ayırıyorsunuz. merak ediyorsunuz hiç olmazsa kaldığım yerden 1-2 sayfa ilerleyeyim diyorsunuz.
    birinci kitabın filmini sardırarak seyrettim. çok ilgimi çekmedi. türkçe dublaj yapılmış ama sesleri sanki filmdekiler konuşmyordu.(bu durum 2.film içinde geçerli)
    ikinci filmi baştan sona seyrettim. kitabını okuyan birisi olarak filmde umduğumu bulamadım. çoğu yeri atlamışlar yada değiştirmişler.
    aslında hep öyle olmamışmıdır. kitapların filmleri çekilir ama hep hayal kırıklığına uğranılır. Burada da durum değişmemiş. Kitapları okuyanlar için filmler hayal kırıklığı olmuş.
    Bu durum sefillerde, monte kristo kontunda, don kişotta vb kitaptan yapılan filmlerde hep oldu.

    1. Aynen katılıyorum yorumunuza. Kitabın yazarı ölmese imiş seriyi 10-12 kitaba kadar çıkaracakmış diye bir söylenti geldi kulağıma. Böyle olsaydı sanırım yine şimdi yaptığım gibi 3. kitaptan itibaren bırakırdım okumayı. Filmleri de izlemedim zaten. Kitapların filme çekilmiş hallerini sevmiyorum.

  6. Yazar lisbend salander karakterini güzel lanse etti. özellikle ilk iki kitapta salander güzel yazılmış.
    aynı şekilde michell da güzel yazılmış vaziyette.
    dikkatimi çeken diğer bir şey ise; bizde nasıl iki kişi yanyana gelince hemen çay söylenir. çay demlenir. onlarda da hemen kahve fincanları hazır. kahveler içiliyor. yazar kahve olgusunu çok işlemiş ne hikmetse.

    1. Polisiyenin vazgeçilmezi zaten kahve. Bütün polisiye roman kahramanları sabah kalkar kalkmaz kahveye sarılırlar. Ben bu tür kahveli kitapları okurken hep düşünürüm, nasıl delinmiyor o mideler diye 🙂

      1. bizdeki polisiyelerde bu tür bir olay çok yok gibi.
        bizde fazla polisiye yazarıda yok ama

        ahmet ümit bu tür olayları fazla kullanmamış.

        birde iskender palanın katre-i matemi’ni okudunuz mu
        çok güzel bir polisiye-suç romanı diye düşünüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir