Anayasa Gerçekten Yamalı Bohça mı?

Anayasa tartışılırken aynı benzetmeyi sürekli duymuşsunuzdur. Eski anayasa yamalı bohçaya döndü, yenisine ihtiyaç var. Eski anayasanın yamalı bohçaya dönmesi gibi bir benzetmenin mantığı yok aslında. Her kanun zamanla ihtiyaca cevap verebilmek adına değişir. Anayasada değişiklikler olduğu gibi ceza kanununda, borçlar kanununda ve aklınıza gelebilecek her kanunda değişiklikler olmuştur. Değişim hukukun doğasında var zira insanla alakalı bir şeydir hukuk. İnsan durağan olmadığı için hukuk da durağan olamaz, sürekli değişir. İnsan hakları konusunun anayasaya girişi konusunda bir araştırma yapılabilir örneğin ya da kuvvetler ayrılığı ilkesinin anayasalarda kendine ne zaman yer bulduğu araştırılabilir. Bu konuların da başkalarının da dünyada yürürlükte olan anayasalara belli giriş tarihleri vardır ve illa ki değişiklikle olmuştur. Bu durum hiçbir yasayı ve anayasayı yamalı bohça yapmaz. Zaten yamalı bohçayla idare olmaz, daha ziyade açıkları kapatılmış yasalar vardır ve muhakkak ki birey olarak bizler açısından çoğunluklar pozitif gelişmeler olmuştur bunlar.

Bugünün anayasalarında yavaş yavaş kendine yer bulan değişik kavramlar var. İnsan hakları, ifade özgürlüğü, kadın hakları, bilişim konulu hak ve özgürlükler… Zaman içinde yeni yeni kavramlar ortaya çıkacak ve yasalarda kendilerine yer bulacaklar bunlar da.  Bilişim konusu hayatımıza son yirmi yıldır girdi ve önemi katlanarak artıyor. Bu konudaki düzenlemelerin hukuk sistemi içinde kendine yer bulmaması imkânsız. Bilişim konulu dolandırıcılık haberlerini okuyorsunuz, aynı anda bilişim güvenliği konulu düzenlemeler de yapılmalıdır ki hukuk vatandaşını koruyor olsun. Kadın hakları konusunda pozitif ayrımcılığa gidilmesinin tarihi yenidir.

Demek istediğim hukukun durağan olmadığı, insan değiştikçe, teknoloji değiştikçe, yaşam şekilleri değiştikçe hukukun da dinamik bir yapının öngördüğü şekilde kendini bu değişikliklere adapte etmek zorunda olduğudur. Bütün yasalar ve tabi ki tüm yasaların üst normu olan anayasa tüm bu değişikliklere ayak uydurmak zorundadır ve uydurmaktadır. Bizim değişiklik konuşurken yasadan, anayasadan değil de sistemden bahsetmemiz gerekiyor artık. Bizi üçüncü dünya ülkesi haline getiren, uymak zorunda olduğumuz tüm sistemlerde köklü değişikliklere gidersek zaten yasalar ve anayasa da ister istemez yeni sisteme uyumlu hale gelecektir.

Sistemden kastım idare şekli değil tabi ki. Tanzimat’tan beri konuştuğumuz ve başımıza bela olan sistemler. Bir türlü istikrarı bize vermeyen siyasi sistem/seçim sistemi; bir türlü bizi günümüzün gelişmiş ülkelerinin seviyesine getirmeyen eğitim sistemi; bir türlü vatandaşın içini rahatlatmayan, adaleti tesis edemeyen, suç oranlarını azaltmayan eğitim sistemi; refah seviyesini alt tabakalara ulaştıramayan iktisadi sistem… Anayasayı konuşmadan önce sistemleri konuşmak, tıkanıklıkları bulmak ve çözüm yolları bulmak zorundayız. Anayasa nasılsa kendini uyumlaştıracaktır yeni sisteme.

Başkanlık sistemini konuşalım önce mesela. Gerçekten buna ihtiyacımız var mı? Siyasi tıkanıklıkların çözüm yolu bu sistemden geçiyor mu? Bütün önyargılarımızı bir kenara bırakarak ülkemizin son yüz elli yıllık tarihine bir bakalım ve istikrarsızlıklara çare olabilecek bir sistemi düşünelim. Bugünkü seçim sisteminin bize tek parti iktidarı haricinde istikrar getirmediğini görüyoruz. Dünyadaki istikrarlı sistemlere bir bakalım. Başkanlık sistemlerine bir göz atalım. Bizim için hangisinin uygun olacağını konuşalım.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir