Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu SüleymanŞah [Ali Sevim]

Kutalmışoğlu Süleymanşah Anadolu Türk tarihi açısından en önemli şahsiyetlerden birisi. Biz Malazgirt Zaferi’ni Anadolu’nun kapılarını açan zafer olarak biliyoruz ama o kapıdan girmek de öyle kolay bir iş değil. İşte o kapıdan giren ve Anadolu’nun fethini tamamlayan komutan da Süleyman Şah. Gazneli Devleti Tarihi’nde Gazneli Mahmut’un Selçukluların beyi olan Arslan Yabgu’yu hapsettirdiğini okumuştum. Arslan Yabgu hapse girince kardeşi Mikail’in çocukları olan Tuğrul ve Çağrı Beyler idareyi ellerine alıyorlar. Arslan Yabgu’nun çocuklarından Kutalmış Anadolu’nun fethinde görevlendirilen komutanlardan birisi. 1045 yılında Tuğrul Bey’in emriyle Bizans’ın bir ordusuyla savaşa giriyor.

Mikail Bey İslam’ı kabul ettikten sonra gayrimüslim Türklerle savaşırken şehit oluyor. Bu, o sıralarda İslam’ın Türkler arasında henüz tam yerleşmediğini de gösteriyor. İç karışıklıklar sırasında Abbasi halifesi ile Şii Fatımı halifesini kullanarak siyaset yapılması da Türkler arasında tam olarak yerleşik bir mezhebin henüz olmadığının göstergesi. Gazneli Devletinin Abbasi halifesine bağlı ve dolayısıyla Sünni olduğunu biliyoruz. Selçukluların ilk dönemleri ise biraz karışık.

“Kutalmış, Gence önlerinde Liparit’i ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu zafer, Bizans’a karşı kazanılan ilk Selçuklu başarısı idi.”

“Yiğit Türk komutanlarından emir Dinar üç bin atlı kuvvetiyle Bizanslıların şiddetle savundukları Malatya’yı ele geçirdi ve kent yöreleri akınlara uğratıldı. Emir Dinar’ın bu çarpışmalarda şehit olduğu ileri sürülüyor (1058).”

Kutalmış, Alparslan’ın hükümdarlığını kabul etmeyerek isyan ediyor. Birkaç savaşın sonucunda mağlup oluyor ve atından düşerek ölüyor. Bu kahraman baba-oğul-torun üçlüsünün (Kutalmış, Süleymanşah, Kılıçarslan) sonları ne yazık ki hep birbirlerine benzemiş.

Süleymanşah daha sonra Melikşah tarafından görevlendiriliyor ve Anadolu’ya akınlar yapıyor. 1075 yılında İznik’i fethederek kendine başkent yapıyor. Yazarın düşüncesine göre sonraki adım olarak da İstanbul’un fethini planlıyor ki İznik’e kadar gelmiş olan bir komutan için bu düşünce gayet doğal. Süleymanşah’ın Urfa, Diyarbakır, Kayseri, Konya yörelerinden başlayarak İznik’e kadar gelişi Türk dünyasında bir göç hareketine de vesile oluyor. Türkmen boyları akın akın Anadolu’ya yerleşmeye başlıyorlar. Süleymanşah’ın adil yönetimi bu bölgelerde yaşayan Rum ve Ermenilerin’de Türkleri bir kurtarıcı olarak görmelerine sebep oluyor. Hakikaten Süleymanşah fethettiği hiçbir yerde halka zulmetmeyerek büyük bir sempati topluyor.

1085 senesinde Ermenilerin elinde bulunan Antakya’daki bir karışıklıktan istifade etmek isteyen Süleymanşah 300 kişilik bir süvari ordusu ile 12 günde İznik’ten Antakya’ya geliyor ve burayı fethediyor.

Süleymanşah, daha sonra Halep’i kuşatarak alıyor fakat o sıralarda Suriye valisi durumunda olan Melikşah’ın kardeşi Tutuş ile arası açılıyor. İki ordunun savaşında mağlup olan taraf Süleymanşah oluyor. Süleymanşah’ın ölümüyle ilgili çeşitli rivayetler var. Mağlubiyeti hazmedemeyip intihar ettiğini söyleyenler de var, atından düşüp öldüğünü, savaş alanında vurulduğunu söyleyenler de var. Benim için dikkat çekici nokta şu ki Türk devletleri tarih sahnesinde çok daha başarılı olabilecekken iç savaşlar yüzünden önemli ölçüde geride kalmışlar. Süleymanşah batıya sefer yapmak yerine doğuya yönelmeseymiş, Gazneli Mesud Hindistan’la uğraşacağına Selçuklularla uğraşmasaymış, Kılıçarslan, Celaleddin Harzemşah, Alaaddin Keykubat, Yıldırım Beyazıt, Timur, Akkoyunlu Hasan ve Fatih Sultan Mehmet, Yavuz ve Şah İsmail birbirleriyle uğraşacaklarına birbirlerine destek olsalarmış dünya haritası bugün bambaşka olurmuş. Fakat atasözünün de dediği gibi, On derviş bir kilime sığmış, iki padişah bir cihana sığmamış.

Türk Tarih Kurumu’nun 1990’da bastığı 60 sayfalık bu kitapçık için Prof. Dr. Ali Sevim’e teşekkür etmemiz gerekiyor. Kitabın önsözünde saygıdeğer hocamızın da dediği gibi: “Herşeyden önce büyük bir asker ve devlet adamı olan ulu Türk hükümdarı Kutalmışoğlu Süleymanşah’ı milletçe en içten duygularla anıp hatırasını gururla yaşatmak biz Türkler için asla ihmal edilmemesi gereken milli bir görev olmalıdır.”

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir