Amerika Başkanı Kim Olsun?

Amerikan başkanlık seçimleri sonuçlandı çok şükür. Keşke biz de oy verseydik, adamlar dünyayı yönettiklerine göre yönetilen dünyanın da bir söz hakkı olmalı öyle ya… Amerika’nın başkanlık seçimlerinde iki aday oluyor, demokratlar ve cumhuriyetçiler. İki tarafın belirgin özellikleri var. Türkiye’de bilinen siyasi terimlerle ifade etmek gerekirse cumhuriyetçiler sağ, muhafazakar, milliyetçi oyları temsil eder demokratlar ise sol, liberal, özgürlükçü oyları temsil eder tabi buna inanırsanız eğer.

Ben bunların hiçbirine inanmıyorum. Burada Murphy’nin altın kuralını yeniden hatırlatmak istiyorum sizlere: Altını olan kuralı koyar. Dünyayı idare eden Amerika’nın, dünyanın en büyük ekonomisinin, dünyanın tüm insanlarının geleceklerini sürekli belirleyip duran bir yapılanmanın iplerinin sadece ve sadece seçmenler tarafından belirlenmiş birisinin ellerine bırakılabileceğine inanıyor musunuz? Ya da şimdiye kadar seçilmiş olan Amerikan başkanlarının ya da dünyanın başka yerlerindeki seçilmişlerin kendi başlarına kararlar verip politika belirlediklerine inanıyor musunuz?

Amerikan başkanları sembolik bir koltukta oturuyorlar. Amerika’nın uygulayacağı politikalar öyle 4 yıllık 8 yıllık belirlenmiyor. Demokrasi olarak insanlara yutturdukları şey sadece insanların uyanıp da aslında olanı anlamasınlar diye uydurulmuş bir sistem. Kimsenin oyu ya da oyları hiçbir şey ifade etmiyor. Üst akıl neyi isterse politikalar ona göre belirleniyor hem de 20 yıllık, 50 yıllık belki 100 yıllık şekillerde. O koltukta oturan Trump değil de besili biri inek de olsa politikalar değişmeyecek. Üst akılın değişim isteğine maske olsun diye yüzler değişiyor. Üst akıl dünyanın 2016 sonrası için farklı bir proje ürettiyse bunu Clinton da uygulamak zorundaydı.

Aklınıza gelen soruya cevap vereyim. Kim bu üst akıl? Üst aklın kim olduğunu bulmak için bildiklerinizden birazcık uzaklaşın. Dünyayı yönetenin Amerika olduğu ya da Avrupa olduğu ya da gelişmiş ülkeler olduğu düşüncelerinden sıyrılın. Dünyayı artık insanlar veya ülkeler değiş şirketler idare ediyor. Şirket adını verdiğimiz tüzel kişilikler kendi iyilikleri için kararlar alıyor, politikalar üretiyorlar. Hadiselere iktisadi açıdan bakmazsak doğru anlayamayız. Dünyada gelirleri Türkiye dahil onlarca irili ufaklı ülkeden daha fazla olan onlarca şirket var. Bunları sahipleriyle, hissedarlarıyla, CEO’larıyla birlikte düşünmeyin lütfen. Şirket tüzel kişilikleri artık kendi menfaatlerine odaklanmış canavarlardır. Mekanlarının Amerika olması şart bile değildir. Exxon Amerika’daysa BP İngiltere’dedir, Aramco Suudi Arabistan’dadır. Dünyanın idaresini de bu şirketlerin karlarını en yüksek seviyelerde tutma iştahları belirler. Savaşlar bu şirketlerin iyiliği için çıkar, politikalar bu şirketlerin iyiliği için belirlenir. İsimlerin önemi olmaz. Trump olur Clinton olur. Bu şirketlerin suyuna gittikleri sürece var olurlar bunların tekerine çomak sokma ihtimalinin ihtimali belirdiği anda da yok olurlar. İşin aslı bu.

Amerikan seçimlerinin sonuçlarına gelince. Sonuç ne olursa olsun büyük şirketler büyük karlar elde etmeye devam edecekler. Dünya ezenlerle ezilenlerin ezelden beri süregelen ilişkilerinin değişmeden devamına sahne olacak. Az miktardaki ezen kitleler halinde ezilenleri bir gün medyayla başka bir gün futbolla uyuttuğu gibi bazı günlerde de seçimlerle uyutacak. Seçenler kendilerinin seçtiklerine inandıkları insanları destekleyip gönüllerini ferahlatacaklar sadece. İsimlerin öneminin olmadığını hiç bilmeyecekler.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir