Amat [İhsan Oktay Anar]

“Adlar da ölüler kadar ağırdır”

Bir kitabı alırken ne ile karşılaşacağınız tahmin etmeniz güzel bir şey. Kitapların hayal kırıklığı yaşatmasını sevmem. Beklentilerin altında kalan kitaplar yazarlarını bir daha okutmazlar. Beklentileriniz karşılanıyorsa elinize aldığınız kitapla, ruhunuza hayatınızın gidişatı içerisinde bir nefescik dahi olsa aldırmışsınız demektir.

Amat kitabı bana derin bir nefes aldıran kitaplardan oldu. Baştan sona keyifle okuduğum, her sayfayı okurken aynı duyguyu – bir sayfa biterken sona yaklaşıyorum diye üzülme; bir sayfa biterken sona yaklaşmanın heyecanını duyma- yaşadım bu kitapta. Bir yandan çocukluğumun masallarına döndüm bir yandan ilkçağ filozoflarının düşünceleri arasında dolaştım. Sonsuzluk ya da ölümsüzlük denen şey aslında hayatın içerisindeki mevcutmuş meğerse. Yaşadığımız her an tekrar tekrar yaşanıp durmakta, zaman döngüsel bir hareket yapmaktaymış. Kehanetle hatırlama aynı şeymiş. Bir geminin içine doluşan yüzlerce denizci. Yeniçeriler, subaylar, tayfalar.

“Başında destarsız kara bir takke, sırtında ise mavi bir cüppe olan Abuzer Reis’in, kalın, uzun ve ağarmış kaşlarının gölgelediği o ürkütücü yeşil gözleri varken, sözünü geçirmek için ayrıca bir de sopaya ihtiyacı olduğu söylenemezdi.”

Her birisi bir günahının yüküyle biniyorlar gemiye. Meçhule doğru başlıyor sefer, ya da daha doğrusu döngüleri devam ediyor. Belki de halen devam ediyordur.

“Deniz kurtlarını mükemmel yapan şey kusursuz ve dengeli gemiler değildi. Onları bir üstat ya da bir efsane yapan şey, yelkenlerinin çalımı bozuk, safrası dengesiz, kötü bir mühendisliğin ve beceriksizce bir işçiliğin eseri olan gemilerdi”

Denizcilikle ilgili bilgim olsaydı sanırım bu kitabı daha bir zevkle okuyacaktım. Usturmaç, Mizana, puta etmek, vardiyan, palamar vermek, seren, hisa etmek, grandi direği, gabya yelkeni, foravele gibi kelimeleri not aldım anlamlarına bakmak için. Birçok denizcilik terimi sanki denizcilik dili diye bir dil varmış gibi kullanılıyor tüm kitap boyunca.

“Bir sevgili kadar bir düşman da insanı hayata bağladığı için olsa gerek….”

“İlk kez öldürdüğünde bir değil sanki bin kişiyi öldürmüş gibi olursun. Yeni doğmuş, annesi tarafından emzirilen o bebeği öldürmüşsündür. Babasının başını okşadığı o çocuğu da, bir genç kıza aşkını ilan eden o delikanlıyı da, zavallı bir kadının kocasını da, savaşa giderken ailesi tarafından uğurlanan o masumu da… bütün bu kişileri öldürmüş olursun. İkinci kez birini öldürdüğünde alt tarafı bir tek kişi öldürmüşsündür. Üçüncü kez ise, kimseyi öldürmüş sayılmazsın.”

235 sayfalık bu masal-roman İletişim Yayınları’ndan çıkmış.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir