Allah ile Aldatmak [Yaşar Nuri Öztürk]

Yaşar Nuri Öztürk bu ülkede en fazla doğru söyleyip en az sevilen insanlardan birisi. İnsanın ne söylediğinin yanında nasıl söylediği de önemli. Ben böylesine kıymetli bir ilim adamını sırf bir kaç yerde gördüğüm kibirli tavırlarından, siyasete girmesinden, özel hayatı ile gündem olmasından dolayı okumamıştım. Bu kitabını okuduktan sonra da fikirlerim değişmedi. Rahatsız edici bir üslubu var. Doğruları söylüyor lakin doğru bir metodu yok. Bir diğer rahatsız edici nokta da bazı konulara fikri sabitle yaklaşıyor olması. Allah ile aldatmanın değişik yollarını anlattığı bu kitabındaki tespitleri çok güzel. Allah ile aldatan tüccarların önce isimlerinin başına hacı eklemeleri, ardından domuz yağı içeren gıda, alkol içeren kolonya gibi söylentilerin yayılması aşamalarından geçerek kar payı dağıtan İslami oldukları iddiasındaki bankalara (pardon finans kurumlarına) dönüşmeleri, milletten para toplayıp televizyon-gazete kurmaları vs. sürecini çok güzel anlatmış. Bunu anlatırken finans kurumlarının da aslında faizli bankacılık yaptıklarından bahsetmiş fakat bunun haram olmadığını da belirtmiş. Yani faiz bankacılığının helal olduğunu iddia etmiş. Bu noktada Öztürk’e katılmam mümkün değil.

“Türk halkının Kur’an’dan tek istediği ve beklediği o kitabın Arap harfleriyle telaffuzunu başarıp ‘sevap’ kazanmak olmaktadır.”

“Bugün Türkiye’de Diyanet’in şemsiyesi altında faaliyet yürüten ve Türk halkından resmî gayrı resmî büyük meblağlarda paralar toplayan Kuran kursu sektörü, Allah ile aldatmanın bir hizmet kurumu gibi çalışmakta buralara devam eden çocuklara Kur’an’ın muhtevası ilkeleri zulme karşı çıkan ahlakı öneren ruhu öğretilmek yerine Arap harflerinin telaffuzu öğretilmektedir.”

“Allah ile aldatanlar hesapları öyle elverdiği için sürekli olarak dili kutsal göstermiş mesaja özgü kutsallık ve yüceliği sürekli dile vermişlerdir.”

“Temel ibadet önce namaza hapsedildi sonra Arapça ile eşitlendi sonra da namaz Arapça okuma şartına bağlanarak iş bitirildi. Namaz kılacak kadar Kur’an ezberleyen milyonlarca Müslüman asırlar boyunca bununla yetinmiş ve Kur’an’ın okunması ayrı ve farz bir emir olma noktasına asla ulaşamamıştır.”

“Kur’an’ın tümünü anlamını bilerek okumak her Müslüman için farzdır. Namazdan önce ve namazdan daha önemli bir farzdır.”

Bu noktada Öztürk’e katılmamak mümkün değil. Kuran bizim için raflarda toz içinde kalması gereken kutsal bir objedir. Müslüman’ı Kur’an’dan koparmak isteyenleri “şeytan evliyası” olarak adlandıran Öztürk bu kimselerin özelliklerini de veriyor. Dini Kur’an dışına çekmek, Kur’an dışı helal ve haramlar icat etmek, peygamberimiz dışında eleştirilemez kimseler ve kitaplar kabul etmek, Allah dışında şefaatçiler kabul etmek, İslam dinini şiddet vasıtasıyla tebliğ etmek, Allah adına dünyalık toplamak, tekfir, din adına her şeyi mubah kabul eden zihniyet, peygamberimizi Allah’a ortak koşmak…

“Dinci” diye bir kategorizasyonu var yazarın. Dinci kim, ben kimim, Öztürk kim diye düşündüm okurken. İnsanları sınıflara ayırmak çok sağlıklı bir uygulama değil. Dindar olsam da kendimi bir dini akıma-ekole dâhil edemem örneğin ben. Kimi zaman kimi yazarların-düşünürlerin fikirlerini kabul eder kimi zaman reddederim. Said Nursi’nin Onuncu Söz’ünü beğenmem beni Nurcu yapmaz, On Dokuzuncu Mektup’unu beğenmemem beni Nurculuğa düşman yapmaz. Yine de yazarın bazı insanlar için söylediği, başkasıyla uğraşacağına kendisiyle uğraşsaydı dünya cennet olurdu şeklindeki tabirine katılıyorum.

“Müslüman kitlelerin Allah ile aldatılması Emevî kralı Muaviye b Ebî Süfyan’ın Hz. Ali’nin ordusunu aldatmak için Kuran sayfalarını mızrak uçlarına takıp Aramızda bu kitap hakem olsun! diyerek sergilediği şeytanetle başladı.”

Türbeperestlik İslam’ın yıktığı şirk kalıntılarından biri değil mi? O halde on binlerce insanın bir türbeyi takdis için toplanması ne demek oluyor? Türbe takdisi açık bir şirk tezahürüdür.”

“Ve hac… Geleneksel Emevî fıkhının dayatmasıyla üç gün içinde yapılma şartına bağlanan hac Kur’an’da üç ay boyunca yapılabilecek bir ibadet olarak düzenlenmektedir Haccı Kur’an’ın açık emrine rağmen iki güne sıkıştırdığınızda yarım milyon kişiyi zor barındıracak Mekke’ye 3 milyon insanı yığmak zorunda kalırsınız ve yüzlerce insanın can verdiği Tünel Faciaları tekrarlanıp durur.”

“Günahkâr olmak din meselesinde söz sahibi olmaya engel değildir Dinin sahibi Allah’tır ve hepimiz O’nun kullarıyız Din günahı olmayanların özel mesleği değildir Allah’ın tüm kullarını kucaklayan rahmet kurumudur.”

“Kur’an’daki takva ve itikat birlerini ‘Allah’tan korkmak’ (doğrusu: Allah’ın iradesine ters düsen şeylerden sakınmak) muttaki birini ‘Allah’tan korkan’ (doğrusu: Allah’ın iradesine ters düsen şeylerden sakınan), “ittekuni”  birini ‘benden korkun!’ (doğrusu: Benim irademe ters düsen şeylerden sakının) seklinde tercüme etmek temelden yanlıştır.”

“ABD parasının üstündeki bu ifadeyle demek istemektedir ki ben insanları dünyayı sömürdüklerimi iki şeyle aldatırım; Para Tanrı.”

“Arap’ın sarığını bize asırlarca İslam’ın alameti gibi gösterip takdis ettirdiler.”

“Yalnız ibadet yapılan yer anlamında bir mabet fikri Kur an a aykırıdır Cami içinde aynı zamanda ibadet de edilen bir mekândır Ama asla ibadete tahsis edilmiş bir mekân değildir Hz Peygamberin Camisi de böyle bir mekân değildi; bir toplantı eğitim ve fikir geliştirme yeriydi. Sadece ve resmen ibadete özgülenmiş mabet fikir ve kurumu Kur’an’ın ruhuna uymaz.”

“Kadının başını örtmesi gerektiğine dair hiçbir yerde yazılmış tek satır yoktur. İleri sürülen tek talep kadının göğsünü örtmesinden ibarettir Ne var ki örtü çok eski bir gelenek Gelenekler ise dinden güçlü. Geleneği devam ettirebilmek adına din kisvesi kullanılıyor. Kuran’dan böyle kadın düşmanı yorumları çıkaranlar öncelikle iktidarla ilgilidir. Bu bir iktidar meselesidir. Kadının namaz sırasında örtünmesini giysi ile kılar Allah’a karşı örtünme söz konusu edilemez Kadın evinde-odasında bir başına namaz kılacaksa neden örtülere bürünsün.”

Yukarıdaki alıntılar kitabın benim açımdan en dikkat çekici tarafları. Bunların her birisi üzerinde düşünülmesi gereken meseleler fakat başta da dediğim gibi Öztürk’ün üslubu fazlasıyla rahatsız edici. Siyasi meselelere fazlaca girmiş olması da kitabın bir diğer handikabı. Hoca da siyaset yaptığı için kitabında Allah ile aldatma kokularını almamak mümkün değil. Objektif olmaya çalışarak (bu meselelerde ne kadar olunur onu da bilmiyorum) okunması gereken 400 sayfalık bir eser. Ne her dediğini kabul edebilirsiniz ne de reddedebilirsiniz. Hocanın keskin ve yer yer kibirli üslubunu da göz önünde bulundurarak okumak en iyisi.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir