Ağaçlar

Oturma odasının penceresinden baktığım zaman, rüzgârın esişine göre bazen sağa, bazen sola yatan uzun kavak ağaçları görüyordum. Her gördüğümde hayal meyal nev’inden muhayyilemi ziyarete gelen çocukluk anılarım olurdu. Benim çocukluğumda bir avuçtan fazla toprak parçası vardı bu şehirde. Çilesiz Mahallesi’nde doğmuşum, bu hayallerin bir kısmı muhakkak ki bu mahallenin birbirinden uzak yapılmış, ağaçlar içindeki evlerini ihtiva ediyor. Bugün mezkûr mahalle daha çok sitelerden oluşuyor ve ağaçlar ve ağaçlar müsaade edildikleri kadar var.

Fen lisesi şehrin bir ucunda olduğu için ve o zamanlar ve MAŞTİ terminalinin inşası henüz söylenti aşamasında olduğu için civarda alışveriş edecek ancak bir iki bakkal bulunurdu. Okul idaresi, askeri darbe döneminden kalma bir işgüzarlıkla öğrencilere asker muamelesi yapmakta biraz ileri gittiklerinden doğru düzgün bir yemek yeme ihtimalimiz yoktu. Hakikaten, daha sonra askerliğimi yaparken bile bu kadar kötü yemek ve muameleyle karşılaşmadım. Karakavak mahallesinin ya da o zamanki görünümüyle köyünün içlerine kadar ilerler, yine köy bakkalı görünümlü bakkaldan bir parça peynirle bir yumurta alıp fırında ekmek yaptırırdık. Yakalanma korkusunun da çeşnisi olduğu bu kaçamaklar sırasında etrafımızda inek, tavuk sesleri eksik olmadığı gibi bir ağaç denizinin içinde bulunduğumuzu da fark edebileceğimiz kadar çok ağaç olurdu uzak (ve yakın) çevrede. Karakavak hakikaten karakavak idi o zamanlar.

Şimdi bu son kavakların da kesilmesiyle, karakavağın karakavak olduğunun ispatı kavakları bulmak için mahalleyi karış karış gezmek gerekecek. Sokak isimlerinden mustaribim, geçmişle bağlarımı kopardıkları için. Çocukluğumun sokak isimleri tek tek değişti, yaşlanırsam eğer, Alzheimer hastası olup olmadığımı erken teşhis edemez çocuklarım çünkü hatırlayamayacaklarım eski zamanlarda çoktan değişmiş olacaklar. Şimdi sıra mahalle isimlerinde. Karakavak ismini Karatoprak ya da Karabeton diye değiştirebilirler mesela. En azından, ilerleyen yıllarda birkaç şahit kalmışsa, kolay hatırlar eski adları. “Burada da ağaçlar vardı” der. “Kavak ağaçları… Sonbahar geldiğinde insanın içine işleyen rüzgârlarda rükûa eğilecekmiş gibi sallanırlardı da içimiz titrerdi.”

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir