Ağaç

“İnsanlar nerede?” diye sordu Küçük Prens kibarca.
Bu çiçek insanları ömründe sadece bir kez görmüştü. O da, çölden gelen bir kervanın içindeki insanlardı.
“İnsanlar mı? İnsanlarla yıllar önce karşılaşmıştım. Yedi-sekiz taneydiler. Ama onların nerede olduklarını kimse bilemez. Rüzgarla birlikte dolaşır dururlar. Kökleri yoktur insanların. Bu yüzden de bir yere bağlanamazlar.”

İnsanlar ağaçlardan farklıdır. Dünyayı ağaçlarla paylaşıyor da olsalar geliş sırasına bakılınca buraya misafirliğe gelmiş yaratıklardır insanlar. Ağaçlar milyonlarca yıldır bu dünyaya ev sahipliği yapıyorlar. Köklerini uzatabildikleri kadar uzatıyorlar toprağın derinliklerine. İnsan yerleşmek için temel atar, ağaç yerleşmek için kök salar.

Binyıllar önce; insan daha arz-ı endam etmeden; dinozorlar ve benzeri vahşi yaratıklar misafirken burada, ağaçlar yine aynı şekilde kök salıyorlardı. Devirler değişti, sakinler değişti. Ağaçlar değişmediler. Aynı sükunet ve vakar içinde koruyorlar durumlarını. Hiçbirinin şikâyetçi olduğunu işiten yok. İnsanoğlu ağaçlara ilk merhabasının ardından eline baltayı aldı. Yaşamasına oksijen, karbon, ev ve mobilya desteği veren bu dostu soyunu tüketircesine katletti her gün. Ağaçlar hep aynı şekilde karşıladılar vaziyeti. Sessiz. Ne bir ağlama ne bir isyan. Hep aynı sessizlikle ayakta öldüler kahramanca.

Dede Korkut’un Tepegöz’ü vardı hani. Her gün bir-iki tane kurban gönderiyordu insanlar, Tepegöz bunları yiyip kalanlara ilişmiyordu. Ağaçlar da insanlara kurbanlar gönderiyorlar. Fakat insanın tüketme sınırı yok. İhtiyaç listesini her gün daha da fazla artırıyor. Ağacın fosilini tüketiyor, kurusunu tüketiyor, yaşını tüketiyor, havasını tüketiyor. Yerine yenilerini koymadan hem de. Bir kıyamete doğru çekiyor suçsuzları.

İnsanın bu ağaç düşmanlığı kıskançlığından kaynaklanıyor. O gördüğün meşe ağacı bu topraklar Bizansken de vardı. O zeytin Roma İmparatorluğunu gördü. Sen dün doğdun yarın öleceksin insan. O köknar senden sonra yüzyıllarca yaşayacak. (Yaşamasın). O çınar bu meydanın her karesinde olacak. (Olmasın). O iğde senden sonra kimleri mest edecek kokusuyla. (Etmesin). O kavaklar, serviler, ıhlamurlar, akasyalar, erguvanlar, kayınlar, cevizler sen yaşlandıkça aynı kalacaklar. (Kalmasınlar, madem ben daha kısa ömürlüyüm onlardan, hepimiz beraber ölelim). İnsan kıskançlığıyla sürüklüyor ağaçları da kıyametine.

İnsanoğulları; Hafız’ın altında yattığı serin servileri, tahayyül içinde susan ağaçları, karlı kayın ormanını, ağaçların aptalı badem ağacını, rahatı kaçan ağacı kafalarında canlandıramamaya başladıklarında artık ne ağaçlar kök salabilecekler dünyada eskisi gibi ne de insanlığın fazla bir vakti kalmış olacak.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir